Prof. Dr. Salihoğlu, dünyanın çeşitli bölgelerinde deniz suyu sıcaklıklarındaki artışın sürdüğünü söyledi.
Son 12 ayda dikkati çeken verilerin ortaya çıktığını anlatan Salihoğlu, “Dünyada son 12 ayda rekorlar kırıldı hatta 12 ay üst üste en yüksek deniz suyu sıcaklıklarının gözlemlendiği bir yıl oldu. Geçmiş 12 ayda gördüklerimiz daha önce hiç yaşamadığımız bir şeydi. Global seviyede en yüksek sıcaklıklar gözlemlendi.” dedi.
Salihoğlu, global gelişmelerin Akdeniz’e de etki ettiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kış sıcaklıkları Mersin ve İskenderun körfezlerinde ortalama 18 dereceyken, biz 20 derecelerin üstünü gördük. Hep yaz aylarından konuşuyoruz. Kışları göz ardı ediyoruz ama kışların bu kadar sıcak geçmesi denizleri ve ekosistemi ciddi biçimde etkiliyor. Son haftalarda sıcaklıklarda çok ciddi artışlar var. Şu anda gözlemlediğimiz sıcaklıklar mevsim normallerinin üzerinde. Geçen ağustos 30,5 derece gibi bir sıcaklığa ulaşmıştı. Bunun üstüne çıkacağını tahmin ediyoruz. Bu yaz 31 dereceleri rahat göreceğimizi düşünüyoruz.”
“Bir tek sıcaklık artmıyor, okyanus asitlenmesini de etkiliyor”
Salihoğlu, sıcaklık değerlerindeki artışların denizlerde çeşitli yansımalara neden olduğunu söyledi.
Sıcaklık artışının birçok şeyi de etkilediğini anlatan Salihoğlu, “Bir tek sıcaklık artmıyor, okyanus asitlenmesini de etkiliyor. Su kütleleri de etkileniyor. Sulardaki dinamikler değişiyor. Farklı türler buralarda yer bulmaya başlıyor. Mersin ve İskenderun körfezlerinde kirlilik baskısı çok yüksek. İklim değişimi ve kirlilik baskısı birleşince artık ekosistem üzerinde çok büyük bir yük ortaya çıkıyor.” değerlendirmesinde bulundu.
Biyoçeşitlilikteki değişimler gözlemleniyor
Prof. Dr. Salihoğlu, Mersin ve İskenderun körfezlerindeki değişimleri yakından takip ettiklerini belirterek, şunları kaydetti:
“Denizlerdeki yaşam mikroskobik seviyeden başlayarak foklara, yunuslara kadar gidiyor. Özellikle ‘mikroskobik canlılar’ dediğimiz fitoplankton ve denizdeki bitkilerde ciddi değişimler oluyor. Bazı bölgelerde artan sıcaklık ve kirlilikle beraber aşırı ürüyorlar. Daha sonra oksijensiz bir ortam oluşturmaya başlıyorlar. Oksijen düştükçe balık ve oksijenli solunum yapan türler buralarda yer bulamamaya başlıyor. Daha açık sulara gittiğimizde ‘fitoplankton’ dediğimiz küçük canlıların kompozisyonlarında değişiklik görüyoruz. Bazı alanlarda bunların üremesi azalıyor. Katmanlaşan suda giderek daha az ürüyor ve daha az oksijen üretebiliyorlar. İklim değişikliğinin etkileri çok yönlü. Biyoçeşitlilikteki değişimleri anlamak için uzun süreli gözlemler yapıyoruz. Kısa süreli çalışmalarla bunların anlaşılması mümkün değil hatta bazı DNA teknikleriyle daha etkili şekilde bunları ortaya koymaya çalışıyoruz.”