Dr. Süleyman SÖNMEZ
Bir terim olarak akarsu denilince dere, çay, ırmak, nehir gibi hareket halindeki yüzeysel sular anlaşılır. İlimizin en önemli akarsuyu olan Susurluk ırmağıeksojen bir akarsudur. Yani doğuş ve dökülüş mahalleri ilimizin sınırları dışındadır. Simav civarından doğar, Karacabey ilçesi arazisinde Marmara denizine dökülür. 25 000 km²lik bir havzaya sahiptir. Yukarı kesiminde adı Simav çayıdır. Önce batıya sonra kuzeye akar. Sındırgı ve Bigadiç yakınlarından geçer, Balıkesir ovasına girer. Ovanın doğu kısmını kateder, Kepsut yakınlarından sonra dağlık kesimi yararak boğazlar yapar, menderesler çizer. Daha sonra Susurlukun içinden geçer. Enteresan bir havzası vardır. Pek çok kollar alır. Yukarı çığırında Sındırgı yakınlarında Çaygören barajı vardır. Bu baraj 1968 yılında hizmete girmiş olup, sulama ve taşkın önleme amaçlıdır.
Susurluk ırmağı Balıkesir ovasında soldan gelen Kocaçay’ı (Atnos) alır. Bu çay Üzümcü ve Kille çaylarının birleşmesinden oluşur. Kille çayı üzerinde 1991 yılında hizmete giren İkizcetepelerBarajı yer alır. Akarsu Susurluk’u geçip ovalara açıldığında soldan (batıdan) gelen Karadere’yi, sağdan (doğudan) Ulubat gölü ayağını alır. Karacabey boğazına girmeden önce de doğudan gelen Nilüfer çayı katılır.
Çok ilginç bir havzaya sahip ve bol su taşıyan, verimli tarım arazilerinin sulanmasında istifade edilen Susurluk ırmağı ne yazık ki günümüzde Türkiye’nin en fazla kirlenen akarsuları arasındadır. Sanayi ve evsel atık sular arıtılmadan deşarj edildiği gibi, katı atıklarla da kirletilmektedir. Bilhassa Susurluk içinde kirlilik had safhaya ulaşmış durumdadır.
Akarsularımızın fosseptik çukuru ve çöplük haline gelmemesi ve bu durumun önlenmesi için birinci görev vatandaşlara düşmektedir. Vatandaşlarımız evlerinin iç temizliğine nasıl azami titizlik gösteriyorlarsa yaşadıkları yöredeki akarsular için aynı titizliği göstermeli ve akarsularını kirletmemelidir. Bunun için gereken eğitim ve bilinçlendirme her düzeyde ilgili kurumlarda verilmelidir.
Piknik yapanlar, kır çeşmelerinden su içenler çöplerini bulundukları yere ve çeşme başlarına atmamalıdır. Bir gün Kalkım’a giderken Hanlar gediğini biraz geçtikten sonra yolun solundaki çeşmeden bir soğuk su içelim dedik. Aman Allahımne büyük bir çöp yığını çeşmenin arkasında duruyor. Çeşmenin boyunu aşmış. Ayrıca ormanın içi, yolun kenarları da dolmuş. Böyle medenilik olur mu? Tertemiz bulduğumuz çeşmeyi ve etrafını çöplüğe çevirdik.
Türkiye’nin 1983 yılında çıkarılmış 2872 sayılı bir çevre kanunu var. Acaba kağıt üzerinde mi kaldı? Uygulanmıyor mu? Neden çalışmıyor veya çalıştırılmıyor? Bu kanunun III. Bölümünün 9. Maddesininh bendinde der ki: Ülkenin deniz, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının ve su ürünleri istihsal alanlarının korunarak kullanılmasının sağlanması ve kirlenmeye karşı korunması esastır.
İkinci görev köy muhtarlarına düşmektedir. Onlar köyün en yetkili mülki amirleridir ve devleti temsil ederler. Köy sakinleriyle sohbet tarzında bu konuları konuşmalı, onları uyarmalı ve mani olmaya çalışmalıdır.
İlçelerde kaymakamlar bu konularla yakından ilgilenmeli, yerinde gördüğü olayları, resmi birimlere iletmelidir.
İl Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü yetkili mercidir. Teşkilat yapısında bizzat çevre kirliliği ile ilgili şube bulunmaktadır. Sorumluluk sahasını sık sık gezerek denetlemelidir. Bu hususta araçları ve imkanları vardır.
En son olarak Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili birimlerinin de bu hususta yetkileri vardır. Onlar tespit ve denetim işlerini yapabilirler. Büyükşehir köyleri birer mahalle olarak kabul ettiğinden çöp bidonları koymakta ve toplanan çöpleri almaktadır. Bu çok yerinde bir icraattır.
Üzerinde durulan hususlara dikkat edildiği ve gerçekleştirildiği takdirde akarsularımız korunacak, fosseptik çukuru ve çöplük olmaktan kurtulacaktır.
Susurluk ırmağının kirliliğine dair medyada pek çok haber çıkıyor. Ve hala da devam ediyor. Bunların çoğu balık ölümleri ile ilgilidir. Olaylar meclis gündemine de taşınmıştır.
Balıkesir ilinin diğer akarsuları olan Kocaçay, Gönen Çayı, Havran çayı, Karınca ve Madra çayları Susurluk ölçüsünde kirli değildir. Bilindiği gibi Madra ve Karınca’nın suları içme suyu olarak kullanılıyor
Önemli olan bir husus da kırsal alanlardaki küçük derelerin köylerimiz tarafından çöplük olarak kullanılmasıdır. Ben kendim de köylerin yakınlarındaki derelere çöplerin dökülmüş olduğunu bir çok kez müşahade etmiş olduğum gibi bu durum ile ilgili haberler de okudum. Mesela; HaberTürk internet sitesinde 18 Aralık 2018 tarihli bir haber şöyle: Balıkesir’in Erdek ilçesinden geçen Kanava Deresi sorumsuz vatandaşlar yüzünden çöplüğe döndü.
Bir diğer haber, 4.10.2019 tarihli Milliyet Gazetesinde Manyas’ın Cumhuriyet Mahallesinden (köyünden) geçen Ketenlik deresiyle ilgili. Haber şöyle: Yaz boyunca çeşitli maddeler atılarak kirletilen Ketenlik deresinden çıkan çuvallar dolusu çöp ,kamyonlara yüklenilerek temizlik gerçekleştirildi.
Görülüyor ki köylerin civarındaki derelerin pek çoğu ciddi bir kirlilikle karşı karşıya. Hatta bazı köylerin kanalizasyon deşarjları da yakınındaki derelere verilmiş durumda. Bir defasında yazın böyle bir köyün yakınından geçmiştik. Müthiş bir kötü koku ile karşılaştık.
Kırsal derelerin çöplük hale gelmesi, üzerinde durulması gereken çok ciddi bir durumdur. Çünkü;
1-Yüksek rakımdaki köylerin dereleri normalde az kirlenmiş ve kirlenmemiş olduğundan içme suyu kaynakları olarak kullanılabilir. Veya içme suyu amaçlı barajları besler.
2-Derelerin kirlenmiş ortamı sağlık sorunlarının, mikrobik hastalıkların ortaya çıkmasına sebebiyet verebilir.
3-Çirkin manzaralar görsel kirlilikler ortaya çıkar. Tabii haliyle, yeşil çimenlerin ağaçlıkların arasında nazlı nazlı akan bu dereler, pis kokulu, manzarası bozulmuş çirkin yerlere dönüşür.
4-Derelerin fauna ve florasına zarar verir. Türlerin bazılarının yok olmasına yol açar. En çok balık türleri zarar görür. Daha sonra omurgasız fauna ve omurgalılardan kuşlar ve memeliler…
Çalıştığım yıllarda Çağıştaki kampüse servisle gidip gelirken Üzümcü çayını geçen köprü civarında bir grup siyah ördeğin yaşadığına şahit olmuştum. Çayın kirliliği artınca bunlar ortadan kayboldular. Bitkilerde zarar görür. Yine aynı çayın kenarındaki güzelim söğüt (Salixalba) ağaçlarının kuruduğunu müşahade ettim.
Netice olarak bu hayati konunun üzerine ilgililerin ciddiyetle eğilmesini ve vatandaşların köylerini, ilçelerini illerini ve ülkelerini ne kadar sevdiklerini yapacakları müspet davranışlarla göstermelerini beklemek hakkımızdır sanırım.