CEMİL YURTMAN
Ülkemiz kültürünün en büyük sorunlarından birinin başlanan bir işi devam ettirememek olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Toplumsal hayatımızda da bireysel hayatımızda da aynı durum yaşanır. Devrim Erbil Çağdaş Sanatlar Müzesi de bu sebeple mi halen atıl, kapalı durumda? Müze uzun suredir kapısında asma kilitle öylece duruyor.
Şu sralarda ise yolu Balikesir Lisesi‘nden geçen ünlülerden biri olan ressam Devrim Erbil‘in hayatının, ressamlik macerasının, sanat anlayışının, Balikesir Liseli günlerinin anlatıldığı bir belgesel Netflix’te gösterimde.
BEN KİMİM?
Devrim Erbil bu belgeselde kendisini söyle tanımlıyor;
“Ben kimim?
Ben Devrim Erbil.
Ressam, resmin şairi, eğitimci, sanat egitimcisi.
Profesör, Devlet Sanatçısı.
Birçok unvanım var ama ben asıl, sanatın bir neferi olmakla, bütün ömrümü adamış olmakla var oldum.
Sanatla karşınıza çıktım…”
Bu uzunca belgeselde sanatçının Balikesir günlerine de genişçe yer verilmiş. Belgeselde Devrim Erbil, müzenin 2002 yılında yapilan açılış töreninde yaptığı konuşması da aynen verilmiş.
ERBİL AÇILIŞ TÖRENİNDE
Ressam Devrim Erbil, 22 yıl önce yaptığı konuşmasında adına açılan müzeyi ve duygularını anlatırken söyle diyor:
“Ben içinizden biri olarak bu heyecanlı günü, bu mutlu günü belki hayatımın en mutlu günü olarak anacağım.
Çünkü yetistigim bir toprakta, bu arada ilk feyzini aldığım hocalarımdan Sırrı Özbay’dan, diğer hocalarımdan bir kente birşeyler vermenin heyecanı içinde büyüdüm.
Belki ‘müze’ sözü için küçük ama anlam olarak önemli sayılacak, benim adımı taşıyan; Balikesir’deki ‘Devrim Erbil Müzesi’ndeyiz. Ben burada, geldiğim zaman ‘Devrim Erbil Müzesi Duragi’ diye, otobüs durağını görünce müthiş heyecanlanıyorum.
TÜRKIYE’DE BİR İLK
Burası 2002 yılında ‘bando mızıka’ ile açıldı. Çok mutlu bir gündü ve burası bir kişiye verilmiş ve onun adına açılmış; Turkiye’deki ‘ilk muzedir’.
Ve buraya benim yakınlarım, Akademiden arkadaşlarım, Türk Resmi’nin önemli isimleri, mezun ettiğim öğrenciler, Eski eşlerimin bazı eserleri hep var ve hepsi bağışlandı.
MÜZEDE YER ALAN BİR RESMİNİ ANLATIYOR
Bu portre belki bir pop art etkisi veriyorsa da ben Batı akımları değil, onlara kendimden bir şeyler katmayı hep düşündüm ama burada bir teknik hünerle pozitif-negatif olan fotoğraftan çıkmış bir görüntüyü kendi ağaçlarımla ve yüzümle birleştirerek bana ait bir anlatım dili kurmaya çalıştım. Burada gravurlerimin büyük bir kısmı var. Bu tekniği, çok daha fazla 20 yıl içinde geliştirdim. Buradakilerin birçoğu, birçok kişinin ezberinde olan gravürler.
YAŞIMIN ETKİSİ OLUYOR
Burada yine belli bir donemimi hatırlatan bir resim var… Doğrusu şimdi bu kadar geometrik bir soyutlamayı yaparken bu kadar titiz çalışamadığımı düşünüyorum.
Çünkü belli bir yaş insanın ellerinde, bakışında da bazı titremeler yapıyor ve ister istemez biraz daha serbest bir dille anlatıyorum.
RESMİMİN ANA SÖZCÜKLERİ
Ben duygusal oluşumun bir sonucu olarak ‘lirik’ bir soyutlama yaptım. Bu lirik soyutlama bazen daha disipline olduğunda ‘geometrik soyutlamaya’ döndü: Şiirsel bir söyleyiş, şiirsel bir üsluplasma, lirik bir anlatım’… işte bu benim resmimin ana sozcukleridir.
Çok önemli tapestry’lerim var. Tapestry: resim-dokuma, sanat eseri halı demek.
Benim 200 parça; Turkiye’de ve dünyanın halı dokuma merkezlerinde, Hindistan’da, Özbekistan’da (resimlerimden) dokunmuş halılarım var.
Benim halalarım da halı dokurdu Uşak’ta. O yüzden bir tutkum var. Hatta Uşak’ta küçük bir müzenin açılmasına da önayak oldum.”