İSTANBUL’da maske uyarısı yapan polise mukavemette bulunan kadın yaka paça gözaltına alınmış.
Zor kullanan iki polis memuru görevden uzaklaştırılmış.
Kadının tavrından çok polisin zor kullanması konuşuluyor.
Taraflar birbirlerinden şikayetçi olmuşlar.
***
GEÇEN akşam gazeteden çıktım, önce Deve Loncası tarafına, sonra Demirciler Caddesi’ne, oradan TTM’ye kadar yürüdüm.
Lonca’da, İbişler’in arasında bizim meşhur antikacı Osgar’a uğradım. Dükkanın önünde bir başına oturuyor. Taktığı maske yüzünün bütününü kapatmış neredeyse.
Kontrolü elden bırakmayanlardan yani.. Normalleşmeyi ‘süper normal’ gibi algılayıp ‘her şey serbest’ modunda olanlardan değil.
Dereden tepeden lafladık; sonra yürümeye devam.
Trafik hızlı.. Yaya trafiği daha hızlı. İşgallerden arta kalan kaldırımlarda yürümeye çalışıyor insanlar.
Birbirlerine sürtünüyorlar.
Maskesiz dolaşan o kadar çok vatandaş var ki.
Maske takanın da, ağzı burnu açıkta. Çene altı maskesi!
Kimisi ipin bir ucunu kulağına geçirmiş, öteki uç boşta; suratta bayrak gibi sallanıyor maskeler.
Kimisi koluna takmış.
Pantolonun arka cebinden sarkıtılan modelleri de var, bileğe takılan modelleri de…
Yani öyle kuralmış, cezaymış, denetimmiş falan, çok takmıyor insanımız.
Denetimler de zaten Vali Hasan Şıldak’ın söylemiyle, ‘nezaket içerisinde’ yapıldığından..
Çok nazik ikazların cezai yaptırımla sonuçlanmayacağını düşünüyor kıymetli hemşolar.
***
BACAKLARIM ağrıdı yürümekten.. Hava sıcak; terledim.
TTM’de manavlık yapan bizim Ozan’ın yanına uğrayıp boştaki sandalyeye oturdum.
Ozan’la muhabbet sırasında öğrendim ki, az önce maske yüzünden kavga çıkmış TTM’de.
Otobüs şoförü bir yolcuya maske uyarısı yapmış; sonra birbirlerine girmişler.
Bölgede görev yapan polis arkadaşlar şikayet ediyormuş ortamdan.
Neden ki?
Polisin ‘nazik’ uyarılarına kulak asmıyormuş millet.
Azıcık sertlenince, efelenme halleri başlıyormuş.
Ceza kesmemeleri, sadece uyarmaları isteniyormuş.
“Bölge korona kaynıyo abi” dedi Ozan; “daha geçen gün buralarda bir yeri karantinaya aldılar…”
Günün her saatinde, binlerce insanın aynı yerde toplandığı bir bölge orası tabi. Kim virüs taşıyor, kim temiz, kim pozitif, kim negatif bilinmiyor ki?
Otobüslerde, minibüslerde istediğin kadar tedbir al; sonuçta sosyal mesafe kuralı kağıt üstünde.
***
OTURDUĞUM yerden gelip geçenleri izledim bir süre.
Ağzını burnunu kapatıp kurala uyan o kadar az insan var ki.
Çoğunluk, “karşıma polis, zabıta falan çıkarsa, maskeyi burnuma çekerim” diyenlerden.
Maskeler çene altında. Bazılarında hiç maske yok.
..ve herkes yakın temasta.
***
AHA işte, bizim gazetenin karşısındaki çay ocağı.. Millet hiç korkup çekinmeden dip dibe oturuyor. Tahta taburelerde maskesiz, korunmasız saatlerce muhabbet ediyorlar.
Soğuk suda iki çırpıp yalaş bulaş yıkadıkları bardaklarla çay veriyorlar müşteriye. Her seferinde köpürte köpürte yıkanmaz ki zaten bardak; nerede görülmüş!
Tek bir taşıyıcı, onlarca insana virüs bulaştırabilir. Öyle bir ortam yani.
Denetim derseniz; vallahi polis de, zabıta da gelip oturuyor meydanda.
Hepi topu iki nazik uyarı!
***
KALDIRIM işgalleri dedik ya.. Bakın burası çok önemli…
Şehirdeki tüm kaldırımlarda esnafın tezgahı, masası, sandalyesi var malum.
Dükkanın yarısı dışarıda.
Bu durumda yayaların yürüme alanı kısıtlanıyor.
O zaman n’oluyor?
İnsanlar birbirine sürtünerek geçiyor. Sosyal mesafe hikaye oluyor.
En azından pandemiyi atlatana kadar kaldırım işgallerine son versin belediyeler.
Az biraz işgaliye ödeyip “buralar benim” diye takılan esnafın pervasızlığını görmezden gelmesinler.
Siyaseti bir yana bıraksınlar. Oy derdine “aman dokunmayalım” demesinler.
Sonuçta bu durumdan şikayet eden bendeniz de bir seçmenim yani!
Bakanlık emriyle denetime çıkan Vali, Belediye Başkanı, mülki amirler, caddeleri sokakları gezip esnafa kuralları hatırlatıyorlar ya ikide bir.
Meselâ Vali Bey, “şu kaldırım işgalleri sosyal mesafe kuralını sekteye uğratıyor” deyip.. Bu şehrin en yüksek, en yetkili mülki amiri olarak “işgallere son verin, kaldırımları boşaltın” dese…
“Aman sayın valim, onlar bizim oy depomuz” muhabbeti yapacak belediyeci abilere de bir ayar verse..
Fena mı yani.
***
SİZE bir mevzudan bahsedeyim de tebessüm değsin yüzünüze.
Efendim; bu maske – mesafe mevzularında baştan beri kim bilir kaç yazı yazdık.
Hepsi de insan sağlığının önemini vurgulayan, kuralları hatırlatan, zaman zaman uyaran yazılardı.
Bunlardan birinde, Basın İlan Kurumu’na göre ayarı kaçırmışız.
Mabadın Türkçe ve gerçek anlamıyla kullanıldığı o sözcüğe takılmış kurum; savunmamızı istedi.
Basın Ahlak Yasası’nı hatırlatıp, “öyle sözcükler kullanamazsın” dediler.
Yazdık savunmamızı, yolladık.
Bu mevzuyu hatırladıkça, Can Yücel’in o ünlü mahkeme savunması geliyor aklıma.
Ama içinde, savunma yazmayı gerektirecek o sözcük olduğu için sadece ‘Can Yücel’ diyorum; siz anlıyorsunuz.
***************
O tabelayı azıcık geriye çekerseniz…
VALİLİK binasının önündeki alanın adı: Milli İrade Meydanı.
Hani şu İngiliz trafiği diye dalga geçtiğimiz cadde. Ortada meydan falan yok ama, meydansız şehirde refüjle ikiye bölünmüş caddelere ‘meydan’ diyebiliyoruz.
Neyse.
Salih Tozan Caddesi’dir adı.. Kızılay’la kesiştiği yerden başlar, Büyükşehir’in oradan Millikuvvetler’e kadar devam eder.
Caddenin, pardon meydanın Kızılay’a bağlandığı noktada bir minik bulvar var.. Bulvarsız şehirde kaldırımlara da bulvar diyebiliriz netekim.
Yine neyse…
Efendim, tam o bulvarın üstünde ‘Milli İrade Meydanı’ yazılı bir tabela var.
Adına ‘Milli İrade’ koyuyorsun ama, bunu belirten bir anıtçık bile yapmayıp şekilsiz bir tabelayla geçiştiriyorsun.
Ha işte o tabela, sürücüler için risk teşkil ediyor.
Valiliğin önünden Kızılay’a dönüş yapmak isteyen sürücüler, üstünde Milli İrade yazan tabelaya takılıyor. Tabela, Kızılay’dan direkt gelip Vasıf Çınar’a ilerleyen araçların görülmesini engelliyor.
Ya biraz geriye çekilmesi lazım, ya da karşı kaldırımda uygun bir noktaya konuşlandırılması…
Talep oluşturuldu.
Ha bu arada, Milli İrade kavramına yakışacak bir anıtçık yaparsanız makbule geçer.
Maklube değil haa, makbule…