Türkiye’de bir ilkin mimarı

Av. Altuğ Oymak Balıkesir’de 30 yılın üzerinde avukatlık yaptı. Oymak avukatlığından çok sanatçı kişiliği ile tanınır. İyi bir fotoğrafçı, başarılı bir fotoğraf eğitmenliğinin yanı sıra, yayımladığı 8 kitapla belleklerde iz bırakmıştır. Altuğ Oymak’ı Türkiye’de asıl tanıtan, Türkiye’nin ilk fotoğraf müzesi ve kitaplığının yapılmasında başrol oynamasıdır.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hilmi DUYAR / POLİTİKA 

 

Avukat Altuğ Oymak Balıkesir’de 30 yılın üzerinde avukatlık yaptı. Oymak avukatlığından çok sanatçı kişiliği ile tanınır. İyi bir fotoğrafçı, başarılı bir fotoğraf eğitmenliğinin yanı sıra, yayımladığı 8 kitapla belleklerde iz bırakmıştır. Altuğ Oymak’ı Türkiye’de asıl tanıtan, Türkiye’nin ilk fotoğraf müzesi ve kitaplığının yapılmasında başrol oynamasıdır. Facebook sosyal paylaşım sitesinde oluşturduğu Mazideki Balıkesir sayfasının ders konusu olarak üniversitede anlatılmasıdır. Altuğ Oymak merak edilen 40 yıllık fotoğrafçılık serüvenini Politika okurları için anlattı.

 

 

Altuğ Oymak kimdir?

27 Ağustos 1955 yılında Balıkesir’de dünyaya geldim. Babamın memuriyeti nedeniyle Sındırgı’da İlkokulda 4 yıl okudum, 5’inci sınıfa Bigadiç’te başlayıp orada mezun oldum.  Ortaokul ve liseyi Balıkesir Lisesi’nde tamamladım. 1973 yılında İstanbul Hukuk Fakültesine kaydımı yaptırdım. Ülkede öğrenci olaylarının yoğun olması nedeniyle, okul işgal edilir, süresiz boykotlar olur üniversitede eğitim öğretime ara verilirdi. Bu nedenle ancak 1980 yılı şubat ayında takıldığım tek dersimi vererek mezun oldum. Okul biter bitmez İstanbul’da kalmam istendi, altın tepside bir hukuk bürosunun anahtarı teslim edildi.  İçimdeki Balıkesir sevgisi, aile sevgisi ağır bastı Balıkesir’e dönüp 1 Nisan’da staja başladım. Balıkesir’e gelmeden 1 yıl önce, fotoğraf çekmeye başlamıştım staj dönemimde de başkanlığını ünlü fotoğrafçı Ahmet Esmer’in yaptığı Balıkesir Fotoğraf Sanatı Derneğine (BASAF) katıldım. Dönemin Türkiye’deki en ünlü fotoğraf sanatçıları Balıkesir’e geldiğinde onlara eşlik ettim, birlikte çalışma fırsatım oldu ve fotoğraf konusunda iyi ustalardan güzel şeyler öğrendim. 1981 yılında askerlik için başvurdum. Yedek subaylıkta yığılma olduğu için 8 yıl sonraya gün verdiler. 8 yıl avukatlık yaptıktan sonra askere gittiğimde, işlerimin yarım kalmaması için Balıkesir’de bir ilki gerçekleştirerek hukuk bürosu açtım. Sonraki yıllarda bedelli askerlik, kısa dönem askerlik uygulamaları başlayınca 1982 yılında askere çağırdılar. 16 ay asteğmenlikten sonra terhis oldum. 1984 yılında evlendim. Meslek yaşamım süresince 2 dönem Balıkesir Barosu Yönetim Kurulunda görev aldım. 2014 yılında emekli oldum. 3 çocuk babasıyım. Fotoğraf çalışmalarını ilk günkü heyecanla sürdürüyorum.

 

 

“Hukukçu olarak ne tür davalarla ilgilendiniz” gibi klasik bir soru sormayacağım. Merak ettiğim Baro yönetimindeyken neler yaptınız? 

Baro yönetimine ilk seçilişim bir hayli ilginç oldu. Genel kurulda 2 başkan adayı ve 2 grup vardı. Benim aralarında bulunduğum grup seçimi kaybederken, ben listeyi deldim ve karşı grubun yönetim kurulunda yer aldım. Böylece hukuk camiasında ne kadar çok sevildiğimi anladım. O günlerde Balıkesir Barosu’nun bir ofisi bile yoktu. Bir büromuz olsun istedik. Bir apartman dairesi tutuldu, onun dekorasyon işleri bana kaldı. Güzel bir baro ofisi yaptık fakat her geçen gün üyelerimizin sayısı artıyor, baro büyüyordu. Balıkesir Valiliği, Özel İdare İşhanı’nda vergi dairesinin boşalttığı 500 metrekarelik hiçbir bölmesi olmayan geniş bir alanı baroya tahsis etti. Onun tefriş işlerini yapmak yine bana kaldı. Konferans salonu, toplantı odaları, kütüphane, Bilgisayar salonu, gerekli her tür bürolarıyla mükemmel bir baro ofisi oluşturduk. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunun 75’inci yıl kutlamaları organizasyonunu ben üstlendim. 1 hafta süresince, tiyatrodan konsere, fotoğraf yarışmasından sergiye pek çok etkinliğin düzenlenmesine öncülük ettim. Baroya Avukat Muzaffer Mavuk’un başkanlık ettiği dönemde, yönetimde olmamama rağmen başkan beni çağırıp sit kapsamındaki eski bir Balıkesir evinin restorasyonu ile ilgili çalışma yapmamı istediğinde kabul ettim. Yenilenen Baro binasının dış ve iç mimarisini ben üstlendim. Barodaki çalışmalarım tüm arkadaşlarımızı memnun etmişti.

 

 

Mimar değilsiniz, mühendis değilsiniz. Nasıl böyle bir görevi üstlendiniz?

Balıkesir Lisesinde öğrenim görürken müzik ve resim seçmeli dersti. Ben tercihimi resimden yana yaptım. Resim öğretmenimiz Merih Öneş Hanım’dı. Merih Hoca devamlı beni asistanı gibi çalıştırırdı. Pek çok arkadaşımın resimlerini yapardım. Son sınıfa geldiğimizde kalemimin güçlenmesi için beni çalıştırdı.  Mayıs ayında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nin mimarlık ya da iç mimarlık bölümüne kayıt yaptırıp yetenek sınavlarına girmemi istedi ve bana çok yakışacağını söyledi. Hocamı dinledim ama sınavı kazanamadım. Çünkü oralarda konuyla ilgili farklı ders almak lazımmış. İyi bir teknik ressam gibi çizim yapabiliyorum. İçimde ukde kaldığından bu tür işleri çok seviyorum. Mimarlığı bana sevdiren Merih öğretmenimdi.

 

 

Fotoğraf aşkı nasıl başladı? Resim sevginiz sizi fotoğrafa mı yöneltti?

Bana fotoğrafı sevdiren 1968 kuşağından ağabeyim Edip Sakarya idi. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde öğrenim görürken öğrenci olayları nedeniyle okuldan atılmış, Bülent Ecevit döneminde çıkarılan bir afla tekrar fakülteye kaydını yaptırmıştı. Aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesinin kütüphanesinde çalışıyordu. Cumhuriyet Gazetesinin binası bizim fakülteye yakındı. Üniversite işgal edildiğinde, ya da kapatıldığında ben gazeteye onun yanına gider, sohbet ederdim. Canım sıkılmasın diye bana fotoğraf albümleri verirdi. Fotoğraf albümleri çocukluğumdan bu yana benim ilgimi çekmiştir. Küçükken bir ev ziyaretine gittiğimizde, aile albümlerini ister, evlilik, sünnet, anı fotoğraflarına bakardım. Edip Ağabey bir gün bana ileride avukat olacağımı hatırlatıp bir fotoğraf makinesi almamı önererek, “Bir hobin olsun fotoğraf çeker rahatlarsın. Bir makine al Balıkesir’e öyle git” dedi. Fotoğraf makinesi alacak param yoktu ama onun sözünden yola çıkıp, şimdi ismini anımsayamadığım Cumhuriyet Gazetesi spor muhabirinin fotoğraf makinesini borçlanarak 19 Mayıs 1979’da satın aldım. Muhabir makinaya siyah-beyaz film takıp, “Biz Edip ağabeyle çay içerken sen Galata Köprüsünde fotoğraf çek getir, banyosunu yapacağım” dedi ve makinanın ayarlarını anlattı. Ben o heyecanla köprüye gittim, bir filmi bitirip geri döndüm. Film banyo edilip basıldığında hem muhabir, hem Edip ağabey çok şaşırmışlardı. Harika fotoğraflar çekmişim. Bakış açımın çok farklı olduğunu, çekimlere devam etmemi ısrarla söylediler. Ben fotoğraf çekmeye böyle başladım. Hukuk fakültesini bitirip Balıkesir’e döndüğümde Benim bir fotoğraf makinem vardı ama ne işim, ne eşim vardı. Fotoğrafa olan tutkum İstanbul Babıali’de başladı. 12 Eylül darbesi olduğunda dernekler, sendikalar kapatılmıştı. BASAF’ta bu dernekler arasında yer alıyordu. Derneğin yöneticilerinin büyük çoğunluğu esnaf oldukları için herkes kendi derdine düşmüştü. Balıkesir’de ağırladığımız konuklar dernek kurun diye öneride bulundular. Ben harekete geçip önce bir grup oluşturup ardından BASAF’ı tekrar yaşama döndürdük. Çünkü Türkiye’de fotoğraf ve fotoğraf sanatı belli bir noktaya doğru ilerliyordu. İleriki zamanlarda derneğe Balıkesir Üniversitesi’nden Ömer Gemici katıldı. Bu arada Balıkesir Üniversitesinde Sinema Fotoğraf topluluğu kuruldu ve 1990-2010 yıllarında 20 yıl eğitmenlik yaparken antikacılardan fotoğraf makineleri almayı sürdürüyordum.

 

 

Balıkesir Ulusal Fotoğraf Müzesi ve M. Emin Tan Fotoğraf Kitaplığı’nın temeli o günlerde mi kurgulandı?

Antikacılardan fotoğraf makineleri topladıkça paylaşma ihtiyacı hissediyordum. Zira artık her gün senin bakman bir şey ifade etmiyor. Eldeki hazineyi topluma yönlendirip, birlikte paylaşmak insana haz veriyor. Paylaşımın en güzel yolu müzedir.  Meslek büyüklerime müze olayını empoze ediyordum. O günlerde dönemin valisinin gazeteye verdiği demeçte Kuvayi Milliye Müzesi’nde fazla eser olmadığı halktan destek beklediği yazılınca harekete geçtim.  Fotoğraf makineleri ve aksesuarlarını sergilemek istediğimi söyledim. Arkadaşlarımla birlikte Müze Müdürünü ikna ettik. Bize Kuvayi Milliye müzesinde oda verildi. Düzenleyerek fotoğraf makineleri ve donanımlarını sergilemeye başlarken Balıkesir Ulusal Fotoğraf Müzesi’nin de temellerini atmış olduk.

Anadolu’da, Balıkesir’de böyle bir girişim ülke çapında büyük ilgi uyandırdı. Bize bağımsız müze kurmamız için önerilerde bulunuldu. Hal böyle olunca bu yönde araştırmalara başladık. Hem müze, hem dernek, binası, hem eğitim salonu ve kitaplığın olduğu bağımsız bir yer arayışına girdik. Destek verenler olduğu gibi köstek olanlar da çıktı. Sonuçta derneğimizi ve çalışmalarımızı iyi etüt eden Vali Utku Acun yönetim kurulunu çağırıp, eskiden öğrenci yurdu olarak kullanılan 150 yıllık tarihi taş binanın anahtarını önümüze koydu. Biz Bununla yetinmedik. Binanın yanındaki arsayı almak için belediye eski başkanlarından Ziya Tan’ın yanına gittik. Ziya Tan bize arsayı bağışladığı gibi, “Eşek yularsız satılmaz. Devir işlemlerini halledin. Bir şey gerektiğinde yine beni bulursunuz” diyerek 150 lira para verdi. 2002 yılında Türkiye genelinde büyük ilgi gören büyük bir fotoğraf fuarında ücretsiz stant açtık. Oradaki stantlar dolar karşılığı veriliyordu. Biz müzeyiz, bizim projelerimiz var diyerek kendimizi anlattık ve para vermeden stant elde etmeyi başardık.

Fuarda üniversitede hazırlanan projeleri sergiledik, kitaplar teşhir ettik. Büyük bir destek bulunca hemen ardından toplantı düzenledik. Toplantıda, “Siz Türkiye’nin müzesi olamazsınız, ancak Balıkesir’in fotoğraf müzesini oluşturursunuz. Balıkesir’le ilgili fotoğraf açısından önemli eserleri toparlayın ve müzenizde sergileyin, mutlak surette yayın yapın, kitap bastırın” diye telkinde bulundular. Söylenenler bize düstur oldu, işaret edilen yoldan yürüdük.

 

 

Türkiye’nin ilk Fotoğraf müzesi ve kitaplığını açmak kolay oldu mu? Kuruluşta hangi süreçlerden geçtiniz?

Damlaya damlaya göl olur” Atasözü küçük meblağlardan büyük tutarların ortaya çıktığını çok güzel anlatır. Biz, “Bir tuğla da siz koyun” sloganıyla yola çıktık. Kağıt, şişe, teneke kutu biriktirip satarak Fotoğraf müzesi ve kitaplığa birer tuğla oluşturduk. Müze çok büyük ve restorasyonu yapılacak. Ortada bir gerçek daha var ki kağıt toplayıp geçimini sağlayan insanları ilgilendiriyor. Onların ekmeklerine de mani olmadan evlerimizdeki, işyerlerimizdeki gazeteleri, kağıtları, kartonları, teneke kutuları toplayarak gelir elde ettik. Altınoluk’taki bir kadın üyemiz tur düzenleyen teknelerden, gemilerden atık teneke kutuları her tur dönüşünde aldı evinde biriktirdi. Ben de Altınoluktan alıp Balıkesir’e getirdim. Yalnız üyelerimiz değil, üyelerimizin yakınları, haberlerden duyanlar biriktirdikleri kağıtları derneğimize getirdi. Güzel bir gelir kaynağı elde ettik.

Anımsadığım kadarıyla, Burhaniye, Edremit ve Dursunbey belediyeleri ile anlaşma yaptık. Dernek üyesi arkadaşlarımız belediyelerin gösterdikleri bölgelerde fotoğraflar çekti. Belediyeler fotoğrafları, afişlerde, kitaplarda broşürlerde kullandı, karşılığında, tuğla, kereste, demir çimento aldık. Dernek için iyi bir gelir kaynağı oldu, çark dönmeye başladı. Bağışçıların da katkılarıyla 254 bin liraya müzenin yenileme işlemini tamamladık. Başkanlık yaptığım BASAF’ın yönetim kurulu üyeleri, tüm üyeler, fotoğraf gönüllüleri ve tüm yurttan fotoğraf sevenlerin katkılarıyla Türkiye’de bir ilk olan fotoğraf ihtisas kitaplığı, Balıkesir M. Emin Tan Fotoğraf Kitaplığını 19 Mayıs 2004’te açtık. Hepsi imzalı, fotoğraf hakkında Türkçe,  Osmanlıca ve diğer yabancı dillerde basılmış 2 binden fazla eserin yer aldığı kitaplığı hizmete sunmanın ardından restorasyonu tamamlanan müze binası 19 Mayıs 2006’da kapılarını izlenime açtı. Özel koleksiyonlar dışında Türkiye’nin ilk fotoğraf müzesi olan Balıkesir Ulusal Fotoğraf Müzesi Türkiye Fotoğraf Sanatı Federasyonu ve İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) tarafından ödüllendirildi. Bizim kağıt ve teneke kutu toplayarak müzenin ve fotoğraf kitaplığının temellerini atışımız, yerel basının yanında ulusal basında da büyük puntolarla ele alındı.

 

 

Müze ve kitaplık açılışlarından sonra kitap basma önerilerini gerçekleştirebildiniz mi?

Kitap basmadan önce yönetim kurulu üyeleriyle bir araya gelip ne tür bir kitap hazırlayacağımızı karara bağladık. Kitap Atatürk’ün Balıkesir’e gelişi ve Balıkesir’deki fotoğrafları ile ilgili olacaktı. Balıkesir’deki Atatürk fotoğraflarını bulmamız gerekirdi. İlk iş olarak Balıkesir Belediyesine gittik.  Atatürk’ün Balıkesir’e gelişine ait fotoğraflarla albüm yapmayı planladığımızı belirtip fotoğraf istedik. Belediyede fotoğraf olmadığını söylediler. Israr ettik belediyenin arşivinde pek çok fotoğraf olduğunu bilip gördüğümüzü hatırlatınca, aldığımız, “Bir büyüğümüz geldi kitap basacakmış. Fotoğraflar onda” yanıtı bizi şaşkına çevirdi. Her şeye rağmen biz çevreden fotoğraflar bularak, müzenin ilk yayını olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Yurt Gezilerinde Önemli Bir Durak Balıkesir albümünü okurlarla buluşturduk. İsmail Ok Belediye Başkanı olduğu dönemde eski Balıkesir fotoğrafları ile ilgili albüm yapmak istediğini belirten yazıyı derneğimize gönderdi, bizi toplantıya çağırdı. Herkesin elinde Balıkesir ile ilgili çok fotoğraf var. Bir fotoğraf havuzu yapmayı, havuzda biriken fotoğrafları tasnif edip, en iyileriyle ilgili albüm oluşturmayı önerdim. Ayrıca Fotoğraf Müzesi’nde Sararmış Fotoğraflar sergisi açmayı, sergilenen fotoğrafların arşive alınmasını böylelikle Balıkesir arşivinin oluşmasının sağlanacağını açıkladım. Bu yoldan ilerleyip 5 kez sergi açtık. 2010 yılına geldiğimizde derneğin çok büyüdüğünü müze, kitaplık ve derneğin işlerinin yoğun olduğunu, başkanlığı bırakıp, müze ve kitaplıkla ilgilenmek istediğimi söyledim. Genel kurulda karar çıkardık ama arkadaşlarımız farklı mı anladılar? Kapıyı bana kapadılar. Genel kurul kararı var, elinde anahtar var içeri giremiyorsun. Kilidi değiştirmişler. Ya hukuksal mücadele vereceksin, ya da hiç derdine uğraşıp kendini üzmeyeceksin, o defteri silip geçeceksin. Ben avukat olmama rağmen ikinci yolu tercih ettim.

2010 yılından beri Balıkesir Ulusal Fotoğraf Müzesi’ne girmiyorum. İstanbul’da büyük ustalar, üniversite hocaları, profesörlerin Balıkesir Ulusal Fotoğraf Müzesi’nin kavramını belirlerken ortaya çıkan “Balıkesir’in fotoğraflarının arşivisiniz, oranın kaynağısınız” dediklerinde verdiğim bir söz vardı. “Biz bunları kitap yaparız” demiştim. 5 sergi açtım ama orada kaldı. O kapı kapatılınca onlara verdiğim sözü tutmaya devam ettim ve 2010 senesinde, Facebook’ta Mazideki Balıkesir Sitesini kurdum. İlk etapta elimdeki tüm arşivleri siteye yükledim. Her gün fotoğrafları yenilemeye çalıştım. Sonra tek başıma bu sitenin altından kalkamayacağımı düşündüm. Sayfada 127 albüm 10 binden fazla fotoğraf var. Benim uyguladığım bu yöntem şimdi üniversitede derslerde okutuluyor. Çünkü Arşivcilik, fotoğraf saklama, fotoğrafı arşivleme, fotoğrafı tarihleme, o arşivlerden kitap elde etme, bunları üniversitede hocalar anlatıyor. Benimle görüşüp bilgi alışverişi yapıyorlar. Şu anda Mazideki Balıkesir sitesinde çıkacak fotoğraflar, önümüzdeki 3 Nisan 2025’e kadar arşivlendi.

 

 

Mazideki Balıkesir 15 yıldır devam ediyor. Fotoğraf bulmak, konularını yazmak, arşivlemek, yayınlamak zor olmuyor mu?

Fotoğraf bulmak bir problem çünkü markette satılmıyor. Buluyorsun, tanıdığın kişiler, tanımadığın kişiler oluyor. İnsanlar fotoğraf gönderiyor, yayınlanmasını istiyor. Nerede gördün? Kimden aldın? Kaynak yok. Aile fotoğrafları var, evlilik fotoğrafları, anı fotoğrafları var. Hep bunları takip etmek, hukuki bir sorun çıkmamasına zemin hazırlamak gerekir. Sonra Balıkesir Belediyesi’ndeki fotoğrafların yok olmasından hareket ederek kitap basmaya karar verdim. Kitap geçmişi geleceğe aktaran en güzel kaynaktır. Mazideki Balıkesir sitesinin ilk kitabı, Balıkesir’e 1925 yılında 2’inci Kolordu Komutanı olarak atanan, Balıkesir’in kültürel, sportif ve sosyal yaşamına büyük katkılar sağlayan Ali Hikmet Paşa oldu. Ali Hikmet Paşa Balıkesir’e İdmancılar Mahveli denilen futbol sahası, tenis kortu, Kızpınarı Kışlası, Kolordu Çeşmesi gibi pek çok eser kazandırırken, Türk Hava Kurumu’na (THK) Balıkesir Halkı tarafından bağışlanan tayyarenin alınmasında büyük destekleri olmuştu.

Benim ikinci kitabım Viyana kapılarıdır. Bu kitap tamamen benim çektiğim fotoğraflardan oluşmuştur. Bu arada Ali Hikmet Paşa Albümünü öğrenen Salih Tozan’ın oğlu babasının albümünü yapmam için bana tüm fotoğrafları vereceğini söyledi ve büyük katkıda bulundu. Kısa zamanda Salih Tozan albümünü yaşama geçirdik. Sonrasında Vecihi Ersun Albümünü yapmak istedim. Çünkü Vecihi Ersun hukukçu olmasına rağmen avukatlık yapacağına öğretmenlik yapıyor. Atatürk’e o kadar büyük saygısı var ki onun sözünden yola çıkarak gençleri eğitmek, yetiştirmek için çırpınıyor. Önce ilkokul öğretmenliği ardından imam hatip lisesi öğretmenliği yapıyor. Balıkesir Veremle Savaş Derneği Başkanlığını uzun yıllar yürütüyor. İlhan Oymak, S. Sırrı Oymak, Ali Saip Ece, A Sırrı Özbay’ın kitaplarını yaptım şimdi 9’uncu kitap geliyor. Bu kitapta Balıkesir spor camiasından Kaptan Fuat Seyrekoğlu, elimde 160 fotoğrafı yer alacak. Bende olmayan çocukluk, okul dönemi, evlilik, spordan ayrıldıktan sonra emeklilik yıllarının fotoğraflarıydı. Onları da yakın arkadaşımın aracılığı ile kızından sağladım. Her tür fotoğrafı elde ettim. Önemli olan bu malzemeyi en akılcı ve akıcı yönden ortaya koydum.

Bu kitapların basımını Mazideki Balıkesir sitesinde önceden ilan edip paraları toplayarak yapıyorum. Bana gönderilen paraları biriktirip, yeri geldiğinde 400, yeri geldiğinde 500 kitap bastırıyorum. Fotoğraf çalışmalarımda 2010’dan sonra sergi açmıyorum, video yapıyorum. Kendimi anlatıcı olarak görüyorum. Yaptığım, fotoğrafta bizim ülkede uygulanan bir yöntem değil. Fotoğraflarla anlatıyorum. Pandemide, Balıkesir’de neler yaşandığını 8 dakikada fotoğraflarla anlatırım.  Edebiyatla aram çok iyi olmasa da, giriş, gelişme, sonuç nedir? Bildiğimden fotoğrafta, kitapta akıcılık yapabiliyorum ve insanlar sıkılmadan izleyebiliyor. Kaptan Fuat’ın kitabı şu anda 110 sayfaya tekabül etti. Matbaadan fiyatını aldık, lansmanı yapıp kısa sürede ortaya çıkaracağız.

 

 

1979’dan bu yana fotoğraf çekiyorsunuz kaç fotoğraf makinesi eskittiniz?

Şu an 5’inci fotoğraf makinemi kullanıyorum. İlk aldığım Cumhuriyet Gazetesi foto muhabirinden aldığım makinaydı. İkinci makinamı Almanya’daki kardeşim çöp tenekesinin yanında bulmuş bir müddet onu kullandım. 2000’li yıllara geldiğimizde dijital makinalar çıkmıştı. Derneğimizin üyesi makine mühendisi bir profesör makinesini yenileyecekti. Kullandığı makineyi bana sattı. Teknoloji ilerledikçe çözünürlükler arttı. Biz makinelere yetişemez olduk. Bu konuda benim bakışım makineye vereceğimin karşılığı parasal olarak bana hiçbir şekilde geri dönmüyor. O nedenle makineye vereceğim parayı gezmeye harcıyorum. Şu anda 20 ülke gezdim.  Fakat 5’inci makinenin bir öyküsü var. Çocuklarım eşime telefon alıyorlar, tablet alıyorlar. Bir gün; “Hep annenize alıyorsunuz, bana hiçbir şey almıyorsunuz” diyerek espri yaptım. Bunun üzerine çocuklarım son makinemi bana armağan etti. Kaptan Fuat Seyrekoğlu’nun formalarını, ayakkabılarını yeni makinem ile çekmek nasip oldu.

 

 

Fotoğraf koçluğu yapıyorsunuz. Nedir bu fotoğraf koçluğu?

Koç (Coach) Fransızca bir kelimedir. Koçluk; danışanın kişisel ve mesleki potansiyelini arttıran en üst seviyeye çıkaran, düşündüren anlamında kullanılır. Basketbol koçu, yaşam koçu olduğu gibi fotoğrafçılığında koçu vardır. Her konuda koç, yani eğitmen vardır. Dalında insanlara nasıl hareket ederse başarılı olacağını gösterir. Fotoğrafçılık açısından, fotoğraf çekerken kişiye nasıl yaklaşabileceğini, kişiyle nasıl irtibat kuracağını ve o kişiyi istediğin gibi nasıl yönlendirebileceğini göstermektir. Yani bu futbolda, basketbolda, voleybolda topa nasıl vuracağını anlatmak gibidir. Balıkesir Üniversitesi Sinema ve Fotoğraf Topluluğunda ders verirken çocukları sahaya çıkarıyorduk. Makine tutmaktan, vizörden konuya bakmaya bütün hareketleri, gösteriyordum.

Fotoğraf çekiminde kadraja dahil edilmesi gerekenleri anlatıyordum. Şimdiki koçluğum üniversitede birebir eğitim veya toplu eğitimde yaptıklarımın yaşama geçirilmesidir. Koçluk tabii ki bu zamana kadar üniversitede yaptığım o eğitimlerin sonucuydu. Güzel sanatlar fakültesinde 5 yıl öğretim elemanı olarak çocuklara fotoğraf dersi verdim ve sene sonunda imtihana tabi tuttum. Benim imtihanımda başarılı olan geçti. Yani ben de orada bir hocaydım. Fotoğrafı anlattım ama onlar resimciydi. Resim bölümünde okuyorlardı, fotoğraf ek dersleriydi. Onlara resimle fotoğrafın iş birliğini, benzerliklerini anlatarak öyküler çıkarmaya çalıştım. 3 öğrenci arkadaşımız, resim bölümünden mezun olmasına rağmen fotoğraf stüdyosu açtı. Demek ki çok iyi anlatmışım. Namık Kemal Ortaokulu’nda fotoğraf eğitimi verdim. Makine tedarik ettik. Önce mahalleyi, okulun çevresini fotoğrafladık. Sonra Zağnos Paşa Camisi’nde çekim yaptık. Paşa Camisinden çektiğimiz fotoğraflarla düzenlediğimiz sergiyi video halinde getirip internette yayınladım. Sonra İstanbul Suadiye’den teklif geldi ve uzun müddet onlara fotoğraf koçluğu yaptım. Çok güzel bir çalışmaydı isteyerek yapmıştım. Suadiyeli fotoğrafçılarsınız gelin fotoğraflarla Suadiye’yi anlatalım, Suadiye’nin camisi, Suadiye’nin esnafları, Suadiye’nin sanatçıları, Suadiye’nin kahvehaneleri, Suadiye’nin yeraltı geçitleri, Suadiye’nin sahilini çekelim Kadıköy Belediyesi’nden yer isteyip orasını sergi salonu yapalım dedim İtiraz ettiler. Başkası geldi benim dediklerimi yaptı, orasını sanat sokağına dönüştürdü.

 

 

Değişik mekanlarda fotoğraf çekiyorsunuz ilginç bir anınız oldu mu?

Çocukluk yıllarımda lunapark bugün olduğu gibi aynı yerdeydi. Oyuncaklara binerdik. Bir fotoğrafçı, oyuncak uçakların karşısına 3 ayak bir merdiven koymuş, göz göze geldiklerine eliyle işaret yaparak fotoğraf çekeyim mi dercesine el hareketi yapardı. Çocuklar evet anlamında başını sallarsa fotoğrafçı deklanşöre basar fotoğraf çekerdi. O hareket benim kafamda yer etmişti yurt dışı gezilerimde fotoğraf çekerken aynı el işaretini ben yaptım ve olumlu sonuçlar aldım. Türkiye’de soruyorum ama yabancı ülkede dil bilmediğimizden deklanşöre basar gibi el hareketiyle derdimi anlatıyorum. Bu hareket benim çok işime yaradı. 20 ülkeye seyahat ettim. Pek çok ülkede el işaretiyle izin istedim. Bazı yerlerde otobüsler otomobiller bile durdu. Midilli’de tele dizilip kurutulan ahtapotların resimlerini çekiyorum. 20-25 dakika sürdü. Çekim bitti fotoğraf makinesini çantaya koyduğum an bir alkış sesi geldi. Anlam veremedim fakat sonradan farkına vardım insanlar beni alkışlıyor, kimisi elleriyle kalp işareti yapıyor, kimisi öpücük gönderiyordu. Yürürken ellerini kaldırıp çak yapanlar bile oldu. Meğer o alkışlar banaymış. Bu tür olaylarla yurt dışında çok karşılaştım. Tabi bu durum beni mutlu ediyor.

 

 

Asıl mesleğiniz avukatlık adliyede fotoğraf çektiniz mi?

Adliyede kendi fotoğrafımı çekemedim ama hep aklımı kurcaladı durdu. Bir yargıç vardı. Resim, fotoğraf sergilerine gelir sanata sıcak bakardı. Emekli olmama çok yakın bir dönemde rica ettim, izin aldım fakat bir türlü denk gelmedi o fotoğrafı çekemedim. 2014 yılında emekli oldum ancak geçen yıl Adliyeye gittim. Barodaki genç avukatlara fotoğraf dersleri vermiştim. Onların fotoğraflarıyla sergi açtım o zaman adliyeyi ziyaret ettim.

 

 

Fotoğrafa yeni başlayanlara neler söylemek istersiniz?

Fotoğraf meraklısı herkes eğitim alıyor. O kadar çok eğitim veren kişi ve kurum var ki inanılmaz derecede çok. Bir atasözümüz var; “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu ne olduğunu söyleyeyim.” Ben de onlara şunu söylüyorum; “Bana fotoğraf hocanı söyle sana ne olacağını söyleyeyim.” Çünkü eğitmenlik çok farklıdır. Futbolda, da basketbolda, voleybolda antrenör oyuncusuna kızar, bağırır. Neden? Çünkü oyuncusunun daha iyi olmasını istediği için yapar o hareketi. Oyuncu kötü oynamamıştır ama daha iyisini yapabilir. O zaman hem takıma hem kendisine daha çok katkı sağlar.  Tüm antrenörler koçlar agresiflerdir. Hep mükemmeli isterler, hep galibiyet isterler. Fotoğraf koçluğu da böyle bir olgudur. Ben de böyle bir yapıya sahibim. Hep güzel istiyorum, kusursuzu arıyorum. Yapılmadığımı anlatıyorum, anlatınca kızıyor insanlar. Çünkü pohpohlanmaya alışmışlar. Eğer pohpohlarsanız sizden iyisi yok. Fotoğraf baharı eksik yemek gibidir. Çok güzel fotoğraf çekebilirsin. Mükemmeldir ama üzerine baharatı iyi dökememişsen o fotoğraf kötüdür. Bir fotoğraf makinesi markası Türkiye’de 80 bin makine satmış. Bu 80 bin fotoğrafçı yetişti anlamına gelmemelidir. Fotoğrafta önemli olan yaptığınla kalıcı olabilmektir. Fotoğraf yarına taşınabiliyorsa fotoğraftır. Yoksa bilgisayarında ya da albümde durur, hiçbir önemi yoktur. 2008 yılında Mısır seyahatimiz oldu. Rehber bizi piramitlere götürdü. Devasa yapıları görünce tüylerim diken diken oldu. Piramiti yapanlar 5 bin yıl önce ölmüş. 5 bin yıl önce ölen adamın mezarını ziyarete geldik. Hem de Türkiye’den kalktık geldik. Biz ölsek 5 gün sonra mezarımızın yerini bilen olmaz. Belki mezarın yerini bilen olmaz ama kalıcı bir şeyler bırakırsan adını hatırlarlar.

 

Türkiye’de bir ilkin mimarı
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!