Anayasaya göre aday olması mümkün olmayan Erdoğan, Şanlıurfa’da önceden planlanmış ‘mizansen’le İbrahim Tatlıses’in ‘’önümüzdeki seçimlerde var mısın yok musun’’ sorusuna, ‘’sen varsan varım’’ diyerek cumhurbaşkanlığına dördüncü kez aday olacağını ilan etmiştir. Yine bir başka konuşmasında ‘’Alla ömür verdiği sürece milletimin hizmetindeyim’’ diyerek anayasadaki sınırlamaya bakmaksızın ‘sonsuza’ kadar adaylık beklentisi, niyetini göstermiştir.
Adaylık ilanı tamam sıra her zaman olduğu gibi muhalefeti ‘dizayn’ etmek, muhalefeti etkisizleştirmekte.
İktidara yakın GEZİCİ Araştırmanın Başkanı Murat Gezici katıldığı TV 100’de ‘’CHP’li belediyelere bir algı kuruluyor ama bir yandan esas gerçek hedef taraftarlaşma nerede, parti içinde taraftarlaşma. Mansur’cular ayrılsın, Ekremci’ler ayrılsın iki tane cumhurbaşkanı adayıyla yarışmak istiyor. Bir tane aday istemiyor. Bir aday karşısında karşısındaki adayın kazanacağını bildiği için. Bu süreç CHP’yi taraftarlaştıran, kutuplaştıran bir süreçtir.’’
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’de ‘’sana rakibini belirleme şansı vermeyeceğiz’’ sözleriyle Erdoğan’ın planını gördüğünü söylemişti.
Türkiye yıllardır bu filmi izlemiyor mu? Erdoğan’ın en büyük gücünün rakiplerini belirleme, siyaset alanını belirlemesi, karşıtlarını yanına çekme, çekemediklerini farklı yöntemlerle ‘yıprattığı, çürüttüğü, pasifize’ ettiği hep söylenmez mi?
Son Mayıs seçim sürecini hatırlayalım…
Ekonomik sorunların had safhaya ulaştığı, AKP’nin bir türlü toparlanamadığı, seçmen desteğini kaybettiği, muhalefetin yaptırdığı anketlerde ‘aday kim olursa olsun’ isimlerden bağımsız kazanıyor gözükmesi! Hatta ‘cola’ kutusunun bile Erdoğan karşısında kazandığı iddia edilmişti. Erdoğan’ın kazanma şansının ‘hiç’ olmadığı iddiaları muhalefetin özgüvenini artırıyordu. Canım aday önemli değil; nasıl olsa kazanıyoruz duygusu hakim değil miydi?
CHP’nin önderliğinde altılı masa kuruluyor, aylık rutin toplantılar yapılıyor, seçim kazanılmış seçim sonrasının planları yapılıyordu; geçiş süresi 2 yıl mı yoksa dönem sonuna kadar olması mı tartışılıyordu. Aynı zamanda bugün olduğu gibi Ekrem İmamoğlu ile seçimlerin daha kolay kazanılacağı görüşleri dile getirilirken. Ekrem Beyin siyasi yasak konusu, Mansur Bey içinde 25 yıl sonra kazanılan Ankara tekrar AKP’ye bırakılamaz tezi ileri sürülüyordu. Çünkü meclis çoğunluğu o gün için AKP’de olduğundan hareketle…
Yani telaşa gerek yoktu, seçim nasıl olsa kazanılıyordu, Erdoğan’ın yıpranmışlığı, ekonominin olumsuzluğu, vatandaşın umutsuzluğu nasılsa seçimi kazanmak için büyük bir fırsattı…
Ama olmadı, garanti görülen seçim bir kez daha kaybedilmiş, Erdoğan tekrar kazanmıştı!
Mayıs seçimlerinden 8 ay sonra yapılan 31 Mart yerel seçimlerinde CHP birinci parti olmuş, iktidar gücü ve baskısına rağmen iktidar seçimleri kaybetmiş, moral üstünlüğü CHP’ye geçmişti. Artık CHP kiminle olursa olsun cumhurbaşkanlığını kazanabilir, iktidar devralabilirdi!
Aynı benzer adaylık tartışmaları sanki daha önce hiç yaşanmamış gibi tekrar aynen yine başladı veya başlatıldı. Her ne kadar Özgür Özel aday olmayacağını söyleyerek tartışmanın dışına çıkmaya çalışsa da ismi etrafında adaylık tartışmaları yapılmaya devam ediyor.
Esas olarak Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş isimleri etrafında yürüyen adaylık tartışması bizzat iktidar ve iktidar medyasının da köpürtmesiyle parti içinde taraftarlaşmayı oluştururken, adı geçen isimlerin yıpranmasına yol açmaktadır.
Elbette bu iç tartışmalar adı geçen adayların yıpranmasını, partinin dışa odaklanmak, sorunlara yönelmek yerine içe dönük mücadele kitlelerde umutsuzluğa yol açabilir.
Ve dün olduğu gibi, adaylık tartışmalarına girmeyelim, önümüzde uzun süre var, zamanı geldiğinde ‘en iyi’ yöntemle adayımızı belirleriz anlayışı sürdürülebilir değildir tam da; iktidarın istediği bir ortamdır.
Aynı şeyleri tekrar ederek, farklı sonuç beklemek deliliktir demiş büyük düşünür Einstein!
CHP-Muhalefet bu sefer farklı bir şey yapmalı, iktidarın planını tersyüz etmeli talepleri karşısında. Konuyla ilgili kamuoyunda farklı görüş ve yöntem önerilerinden hareketle CHP geçen hafta cumhurbaşkanı adayımızı kayıtlı üyelerimizle birlikte, ‘herkesi baba ocağı partimize bekliyoruz’ çağrısı yaparak Mart ayı sonuna kadar partiye kayıt olacak yeni üyelerimizle birlikte ‘önseçim’ le karar vereceğiz kararını kamuoyuna duyurdu.
Ve bu sefer olur- olmaz, doğru-yanlış tartışmaları yeniden alevlendi…
Bir sonraki yazıda açıklanmalı mı, açıklanmamalı mı, erken mi, geç mi; aynı şeyleri tekrar mı etmeli yoksa yeni bir şeyler mi yapmalı tartışmalarını değerlendirmek üzere…