Kent yoksulluğu sadaka politikasıyla bitmez ki!

Bu projeler, kent yoksulluğunu bitirmek ya da azaltmaya değil, yoksulluk yönetimine hizmet eder.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

O meşhur sözü hepiniz bilirsiniz:

“Bana balık yemeyi değil, balık tutmayı öğret…”

İktidarın da, yerel yönetimlerin de yoksullukla mücadele politikası, yoksul vatandaşa balık vermekten ibaret.

Balık bu mevzuda misalen.. Ama şunu söyleyeyim, et fiyatlarıyla yarışıyor.

Yağmur yağdı, şimşek çaktı, denizde dalga çıktı vesaire gerekçeleri çok duyarsınız balıkçılardan.

Fiyat artışına kılıf mı yok?

 

***

YOKSULLUKLA mücadele, üçer – beşer bin lira limitli alışveriş kartlarıyla, aşevleriyle, kent lokantalarında üç kap yemeğe elli liralık ucuz tarife uygulamakla, yakacak yardımlarıyla, askıda faturayla falan olmaz.

“Benim şehrimde hiç kimse yatağa aç girmeyecek” iddiasındakilerin, vatandaşa karnını doyurabileceği, sıcak yuvasında huzur içinde yaşayabileceği olanaklar sağlaması lazım.

Derme çatma, barakadan bozma gecekondunun nemli duvarları arasına sıkışıp kalan geleceksiz yaşamları yeşertmek, onlara balık tutmayı öğretmekten geçmez mi?

 

***

“ARTIK sokaklardayız” deyip kendini şehrin caddelerine, mahallelerine, ara sokaklarına, yoksul muhitlere vurup, “bu şehirde yoksulluğu bitireceğiz” iddiasıyla mesaj veren yönetenler de biliyor ki, açı doyurmanın sonu yok!

İhtiyaç sahiplerine, kendi karınlarını doyurabilecekleri kazanç alternatifleri sunmak lazım.

 

***

MESELÂ bizim Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Akın, sık sık ‘kent yoksulluğu’ kavramına vurgu yapıyor. En son Kent Konseyi’nin genel kurulunda, yoksulluğa getirmiş sözü; şöyle diyor:

“Biz insanların yoksulluğunu yönetmek için değil Balıkesir’de yoksulluğu bitirmek için çalışıyoruz.”

Yoksulluğu bitirmek için yapılan çalışmaları da anlatıyor.. Şöyle ki:

“Yapılan yardımlarda sağ elin verdiğini sol el görmüyor.. İhtiyaç sahibi ailelerin evlerine çocuklar için beslenme çantası gönderiyoruz. Kırtasiye desteği veriyoruz.

Yakın Kart ve Kent Lokantaları projelerini yaşama geçirdik. İhtiyaç sahipleri için Yakın Mutfakları devreye sokuyoruz.”

Bu projeler, kent yoksulluğunu bitirmek ya da azaltmaya değil, yoksulluk yönetimine hizmet eder.

 

***

 

OYSA ne diyor Başkan Akın: “Yoksulluğu yönetmek için değil bitirmek için çalışıyoruz.”

Bu iddialı cümle, ihtiyaç sahiplerine ucuz yemek, çocuklara beslenme çantası, yakın kart gibi köklü çözüm olmayan projelerin altında eziliyor aslında!

Kendine bakamayacak gerçek ihtiyaç sahibi yaşlı vatandaşların kapısını çalıp birer Fırıntaş torbası bırakmanın ötesine geçmek lazım.

Nasıl?

Çoluk çocuğu yoksa, var da bakmıyorsa, evini çekip çevirecek gücü, dermanı, geliri yoksa.. Kabul etmeleri halinde, yaşamlarının sonbaharını mutlu mesut ve sorunsuz geçirebilecekleri huzurevleri projelerine ağrılık verilmeli.

Göstermelik değil; tam teşekküllü.. Yüksek kapasiteli…

Onları sosyalleştirmek, ilgi alanlarını belirlemek, üretmelerine yardımcı olmak, yeteneklerine göre üretebilecekleri materyalleri satıp kazanç sağlayabilecekleri ortamlar yaratmak falan.

 

***

REKLAM, ağırlama, kiralama vesaire alanlarda yapılan ağır harcamalardan kısıp, kalıcı yatırımlar ortaya koymak mümkün. O kadar çok gereksiz harcama yapılıyor ki belediyelerde; paracıklar havaya uçuyor.

 

***

YOKSUL genç ve orta yaş nüfusu yoksulluktan kurtarmak için iş eğitimi ve kendi alanlarına uygun üretim yapabilmelerine yönelik projeler geliştirmek de mümkün.

Belediyelerin şu veya bu biriminde iş verin, istihdam sağlayın anlamında söylemiyorum. Belediyeleri iş kapısı, gelir kapısı olarak görmekten vazgeçmek lazım.

Olanaklar sağlandığında, herkesin eğitimi ve yeteneğine göre kendi nafakasını çıkarabilmesi mümkün.

Beşer onar metrekarelik küçük atelyelerden oluşan ‘iş siteleri’ kurulabilir. Önce istedikleri alanda kısa pas mesleki eğitim verirsin; ardından atelyede üretip kazanması için gerekli teçhizatı, donanımı sağlarsın.

Bir an önce satıp gelir sağlamayı amaçladıkları irili ufaklı tarlaları, arsaları yok mu belediyelerin? Satmak yerine, tarımsal üretim seferberliğinde kullanırsın. Yüz metrekarelik bir toprak parçasında domatesini, biberini, patlıcanını, kabağını, otunu, sebzesini yetiştirebilir vatandaş.

Pazarı, piyasası hazır ürünü, üreticiden satın alıp “tarım ve hayvancılığa destek veriyoruz” popülizmi yapmak yerine, kendi başlarına üretebilecekleri olanakları sağlarsın.

Artık ‘yoksul pazarı’ mı dersin adına, ‘organik pazar’ mı, kararı sen ver.. Merkez ve ilçelerde Pazar yerleri oluşturursun, birer tezgah kurup ürünlerini satmalarına yardım edersin. Ya da sen alırsın, kent lokantalarının, mahalle mutfaklarının tencerelerinde kaynatıp yemeğe dönüştürürsün.

Bu da mümkün.

Aynı durum hayvancılık için de geçerli. Butik damlarda, üç beş koyun keçi, ne bileyim bir iki büyükbaş… Yaşatsın, beslesin, ürün alsın, satsın, kazansın.

Bizim Büyükşehir’in BAÇEM’i var meselâ.. Eğitirsin, öğretirsin, sertifikalandırırsın, ihtiyacı belirlensin, üreteceği alanı oluşturursun; etini de sütünü de alır satarsın.. Olmaz mı?

Özellikle CHP’li belediyeler ‘kooperatif’ olgusunu çok seviyor; kadın kooperatifçiliği falan…

Yoksullukla ciddi anlamda mücadele ve kazanım elde etmek için, kendi ayakları üstünde durabilmelerini sağlayacak butik kooperatifler olmaz mı?

 

***

DÜŞÜNDÜKÇE neler geliyor insanın aklına. Marifet, uygulayabilmekte.

Sadaka kültürünü derinleştirmek mi maksat; yoksa hiç kimseyi sadakaya muhtaç etmeyecek projeler üretmek mi?

Askıda fatura falan; geçin bunları efendiler.

İki bayat ekmek için, ne bileyim su, elektrik faturası için, ahaliye salma çıkarmanın anlamı yok.

Bu uygulamaları, birilerinden beklemeden kendi oluşturacakları bütçelerle halledebilecek güçleri var belediyelerin.

 

***

BALIK yemeyi değil, balık tutmayı öğreterek başlamak lazım.

 

Selam ederim.

Kent yoksulluğu sadaka politikasıyla bitmez ki!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!