Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Eyüpsultan Akşemsettin Mahallesi’ndeki Yuvamız İstanbul Çocuk Eğitim Merkezi’ni (ÇEM), Eyüpsultan Belediye Başkanı Mithat Bülent Özmen ile birlikte ziyaret etti. Minik öğrencilerle sohbet eden İmamoğlu, çocuklarını okula bırakan velilerle de dertleşti.
Bir velinin, “Bazı yayın organlarında kreşler kapatılacak diye haberler geçiyor. Milli Eğitim’e aktarılacak vesaire” sözlerine, başka bir veli, “Allah korusun. Allah göstermesin. Biz çok memnunuz” tepkisini verirken, İmamoğlu da “Öyle bir feveran koptu. Şimdi geri adım atıldı. ‘Öyle değil, aslında biz onu başka yazdık, şuraya yazdık…’ Neyse. Hadi öyle diyelim, niyet okumayalım. Sözlerini beyan kabul edelim. ‘Biz öyle bir şey demedik’ diyorlar. Peki öyle kabul edelim, ama biz gene işimize devam ediyoruz” yanıtını verdi.
ÖĞRENCİ VELİSİNDEN “KREŞ” TEPKİSİ: “KENDİLERİ TARAFINDAN AKIL EDİLMEYEN BİR ŞEY SİZİN TARAFINIZDAN OLUNCA KISKANDILAR MI?”
İmamoğlu, bir velinin, “Kendileri tarafından akıl edilmeyen bir şey sizin tarafınızdan olunca acaba kıskandılar mı” sorusuna, “Öyle bir şey yok. Ben şöyle bakıyorum. Mesela diyorum ki, elimizden ne geliyorsa yapalım. Bu devletin bakanlığı ya da kreşi diye bir şey olabilir mi? Devletin ya da belediyenin diye bir şey olabilir. Belediye de milletin bakanlık da milletin. Hep beraber uyumlu… Dünyada birçok gelişmiş ülkede her iş, aslında olabildiğince yerelden destekleniyor. Yani nasıl belediyeler mesela eğitimlerde daha çok etkin oluyor. Çünkü burada Eyüpsultan’ın, burada İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu işle birebir ilgilenmesi daha kolay, daha hızlı. Dünyada o yapılıyor. Bizde sistem farklı. Saygı duyuyoruz. Ama belli alanlarda biz kapatmakla yükümlü hissediyoruz kendimizi. Çok da iyi oluyor. Yani bugün ilçe belediyelerimizle 300’ün üzerinde kreşimiz var İstanbul’da. Ne güzel bir şey değil mi? İnşallah. 500-600 olsun. Ülkemizin her yerinde yapalım. Bilim insanlarına göre çocuklar, bu yaşta alacaklarının yüzde 90’ını alıyor. Ben demiyorum, bilim insanları diyor. Ondan sonra sadece detaylar kalıyor. Kazanması gereken her yetiyi, burada elde ediyor. Peki imkanı olanın çocuğu alsın, olmayan almasın. Böyle bir şey olur mu? Olmaz” karşılığını verdi.
VELİ; “3 YAŞINDAKİ KIZIM BURANIN SAYESİNDE KONUŞMAYA BAŞLADI” DEDİ,
İMAMOĞLU, “ŞU SÖZÜNÜZ VAR YA, BANA DÜNYA BEDEL” YANITINI VERDİ
Adının Zehra olduğunu söyleyen bir veli de duygularını, “Benim kızım (Beren) buranın sayesinde konuşmaya başladı. Üç yaşındaydı. Dil terapisi okulu önerildi. Her şey çok pahalıydı. Yapamıyordum, veremiyordum özellere. Çok şükür burası çıktı ve buranın sayesinde konuşmaya başladı benim kızım. Arkadaşlarıyla mutlu. Biz mutluyuz” sözleriyle dile getirdi. İmamoğlu’nun Zehra Hanım’a verdiği yanıt, “Şu sözünüz var ya, bana dünya bedel yani. Bana deseler ki, ‘Seni ne mutlu eder’, işte bu eder. Beren, inşallah bu aldıklarıyla, yarın bu ülkeyi yönetsin. Bizim temennimiz bu zaten. Onun için, evlatlarımızın umudunu yüksek tutan her işi alkışlamak, yerine tartışmak… Neyi tartışıyoruz Allah aşkına? Ben inanın yoruluyorum bu millet adına. Yani yorulmuyorum da gücüm var da yani milletin adına yoruluyorum. Nelerle uğraşıyoruz” oldu.
VELİ TUĞBA IRMAK: “SAYENİZDE ÇALIŞIYORUM”
İMAMOĞLU: “NE MUTLU BANA, GURURLANDIM”
Tuğba Irmak isimli bir anne de “Ben sayenizde çalışıyorum. Verdim buraya kızımı. Sabah 08.00’de götürüyorum. Şimdi işe gideceğim. Ve çok mutluyum. Kızım burada ben de mutluyum” sözleriyle, kreşlerden duyduğu memnuniyeti İmamoğlu ile paylaştı. İmamoğlu, Irmak’ın bu sözlerine, “Ne mutlu bana. Allah bereket versin. Evinize bereket olsun inşallah. Bunu sağlamak peşindeyiz. Şehirlerde yaşıyorsak, kadını ile erkeğiyle emeğiyle parasını kazanacak, çocuklarını daha iyi yetiştirecek. Köyde kolaydı. Benim annem sabahtan akşama kadar işi vardı, emeği vardı tarlası vardı, ineği vardı. O bitti. Şimdi şehirdeyiz. Kadınların önündeki engelleri kaldıracağız. Kız çocuklarımızı okutacağız. Bütün çocuklarımızı okutacağız. Yani hayat böyle güzel. Başka türlü olmaz. Başka türlü dünyaya ayak uyduramayız. Dünyaya ayak uyduralım. Bu çok net. Onun için gerçekten gururlandım” yanıtını verdi.
GAZETECİLERE DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU
İmamoğlu, kreş ziyaretiyle ilgili değerlendirme konuşmasını da ÇEM’in oyun bahçesinde yaptı. İmal ettikleri bütün kreş yapılarını estetiği güçlü, çevreye değer katan, yeşil alanları ve çocuk parklarıyla nitelikli, kimlikli alanlar biçiminde ürettiklerinin altını çizen İmamoğlu, “105 kreşimizde de bu kimliği, bu niteliği görebilirsiniz. Kalıcı olmasını ve çok uzun yıllar hizmet etmesini arzuladığımız için bu şekilde imal ettik. Bir başka boyutu da depreme dayanıklı, güçlü bu yapılarımız, çevresiyle birlikte, inşallah 200 hedefimize ulaştığımızda, Allah korusun bir afet anında çocuklarımızın her türlü ihtiyacını görebilecek, jeneratöründen, içindeki bütün imkanlarına kadar aynı zamanda çocuklarımız için, anneler için o zor anlarda, o zor koşullarda, acil durum anında birer hizmeti, ihtiyacı alabilme noktalarına dönüşecek” şeklinde konuştu.
“BUNLAR KOLAY İŞLER DEĞİL”
“4-4,5 senede 105 kreşin sahibi olmak ve 33 tanesinin daha şu anda bitmek üzere olmasını sağlamak… Bunlar kolay işler değil. Ve gerçekten gururla söylüyoruz. Rekor sayıda, rekor kilometrede metroları açtık, açmaya devam edeceğiz. Ama beni her bir kreş, bir metro kadar heyecanlandırıyor ve gururlandırıyor. Çünkü burada eğitim gören çocukların, yarınlarda bu ülkeye neler kazandırabileceğini tahmin bile edemeyiz. Bu noktalarda eğitim alan çocuklarımızın, çok güçlü bir biçimde eğitim aldığının da altını çizeyim. Müfredatı özenle hazırlanmıştır. Başta Boğaziçi Üniversitesi ve ülkemizin çok kıymetli sivil toplum kuruluşları olmak üzere, onların katkılarıyla beraber hazırlanan müfredatla, çocuklarımız burada eğitim alıyorlar, oyun oynuyorlar ve hayata hazırlanıyorlar. Hayatında ona birçok katkı sunacak, gelişimini hızlandıracak sistemle, çocukları özel olarak, özenli bir biçimde aktarılan eğitimcilerin katkılarıyla sürdürülen buradaki müfredatla hazırlık yapıyorlar” ifadelerini kullandı.”
“TAM KAPASİTEYE ULAŞTIĞIMIZDA…”
“Kreşlerde, okul öncesi eğitim uzmanlarının yanında, psikolojik danışmanlar ve sosyal hizmet uzmanlarının da görev aldığını aktaran İmamoğlu, “Çok özel, kıymetli eğitim almış genç hanımefendiler ağırlıklı burada eğitimci olarak görev alıyorlar. 1400 bin civarında çalışanın, bu bölümde, bu hatta hizmet eden yol arkadaşlarımızın büyük bir kısmının da ayrıca kadın olduğunun da altını çizmek isterim. Gerçekten kendi içinde olmayan bir şeyi şehre kazandırmanın gururunu yaşıyoruz aslında. Ve 10 binin üzerinde çocuğumuz, buralardan eğitimini alarak, anaokullarına ya da okullarına buradan yolcu oldular. Diliyor ve istiyoruz ki; tam kapasiteye ulaştığımızda, yani arzu ettiğimiz hedefe ulaştığımızda, 20 bin çocuğumuzu her yıl, tabiri caizse bu tedrisattan, bu güzel eğitim kurumlarından hayata hazırlayıp yola çıkartmak istiyoruz” dedi.
“NİYET BAŞKA, YAZI BAŞKA”
Bu hizmetlerle şehrin evlatlarına yatırım yaptıklarının altını çizen İmamoğlu, “Biz bu yatırımı yaparken, sadece çocuklarımıza değil, geleceğimize yatırım yaptığımızı da biliyoruz. Zamanında hanımefendilere, özellikle annelerin çocuklara dair bu sürecinde aldıkları bu destekle, aslında hayata daha etkin katılmalarını ve fırsat yakalamalarını sağlıyoruz. Çünkü, iş imkanı elde edebiliyorlar, işe girme fırsatını elde edebiliyorlar ve bu fırsatla da kendi ev ekonomilerine katkı sunuyorlar. Dolayısıyla, bu alkışlanacak bir iş aslında, bu ödüllendirilmesi gereken bir iş. Ama gelgelelim, mevzu haline gelmesine sebep olan başka bir olay ya da uygulama… Yani, ‘Bizi yazılan yazıyla ilgili anlayamadılar, anlamamazlıktan geliyorlar…’ Neyse hakaret cümleleri de kurdular ama hani onlara girmeyeceğim. O bölümü ifade ederken, ben şunu söyleyeyim; bence onlar ne yazdıklarının anlayamıyorlar? Çünkü niyet başka, yazı başka” diye konuştu.
“İNŞALLAH TÜRKİYE’NİN HER YERİNDE KREŞ AÇACAĞIZ”
Bu tür hizmetlerin, ülke içinde kurumlarda görev yapan her insan için alkışlanacak işler olduğunu belirten İmamoğlu, şunları söyledi:
“Bir belediye kreş yapıyor diye, öbür belediye kıskanır mı? Yani hepsi devletin kurumu. Bir belediye yapıyorsa, öbür belediye de gider der ki, ‘Nasıl yaptın kardeşim? Ben de aynısından yapmak istiyorum’ der. Ben öyleyim. Yani bu ülkenin en küçük ilçesinde bir şey yapılıyorsa, iyiyse, ben bunu alırım İstanbul’da uygularım. İşte Eyüpsultan’da biz 5 tane kreş açtık. Şükürler olsun, İstanbul’un 34 ilçesinde kreş açtık. Daha da açacağız. İnşallah Türkiye’nin her yerinde açacağız. Onu da söyleyeyim. Zamanı geldiğinde Türkiye’nin her yerinde biz açacağız bu kreşleri. Şimdi Belediye Başkanımız göreve geldi. O da hızlıca 4 tane kreşin şu anda hazırlığını yapıyor. Dört tane daha açacak. Yani kıskanılır mı? Olan bir şeyi, o da yapıyor. Başkası da yapsın. Hoşumuza gider. Mesele bundan ibarettir. Kamu kurumları iyilikte yarışır. Birbirini kıskanmaz. Kamu kurumları birbirinin ayağına basmaz, birbirinin önünü açar. İnsanına daha çok hizmet gitsin diye, birbirine yardımcı olur.”
“CAMİ YAPTIM, İMAM VERMEDİLER”
“Ama ben gördüm. Vallahi gördüm. Cami yaptım, imam vermediler. Okul yaptım, ‘Açılışını yapamazsın’ dediler. Ben bunları gördüm. Karakol yaptım, karakolun açılışını yapmaya gittik, polis yok ortada. Polis yok karakolda. Boş karakolu açtık. Ve bunları gördüm. Bu niye yapılıyor biliyor musunuz? Partizanlık. Allah kahretsin partizanlığı. Bu partizanlık denen işi, bu kötü bulutları, bu milletin tepesinden Allah yok etsin yani. Bırakın milleti rahat yahu. Millet birbirine gözü, gönlü açık bir şekilde bakabilsin. Birbirine insan gözüyle baksın yahu. ‘Her insanı severim Yaradan’dan ötürü’ demiyor muyuz biz Allah aşkına. Milletin başında kara bulutlar. Nedir bu? Her gün bir parmak sallayan bir akıl… Halbuki eğitim, bizim geleceğimiz. Eğitim varsa, geleceğimiz var sevgili dostlar. Eğitim varsa, gelecek var. Adalet varsa, memleketin bugünü de yarını da güvence altındadır. Eğitim ve adalet yoksa, Allah korusun bu memleketi. Bu kadar net. Onun için biz, elimizden ne geliyorsa eğitime destek oluyoruz. Ve zor koşullarda oluyoruz. İmkanlarımız daraltılmasına rağmen, imkanlarımız kısıtlanmasına rağmen, ısrarla bunları yaptık, yapmaya devam edeceğiz. İnşallah kreş açmaya da… Adına kreş demeyin de öyle deyin de böyle deyin de falan da filan da… Ne diyoruz? Çocuk Etkinlik Merkezi… Ya da milletimizin anlayacağı dille kreş. Ya da Yuvamız İstanbul. Adına ne dersen de çocuklarımız burayı seviyor.”
GAZETECİLERİN SORULARINI YANITLADI: “KREŞLERDE NE ÖĞRETİLİYOR?”
İmamoğlu, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularına da aynı alanda yanıt verdi. Gazetecilerin soruları ve İmamoğlu’nun bu sorulara verdiği yanıtlar şunlar oldu:
Siz, “Niyet başka, yazı başka” dediniz. Diğer taraftan Yusuf Tekin de “İsterlerse bize devredebilirler, biz devam ettiririz eğitimi” dedi. Diğer taraftan burada müfredat eleştiriliyor, içeride öğretilenler. İçeride ne öğretiliyor? Rahatsızlık neden sizce?
“Çocuklarımıza çok güzel şeyler öğretiliyor. Yani çocuklarımızla, bu yaşta ne öğrenmesi gerekiyorsa öğretiliyor. Bu memleketin o güzel şarkıları, türküleri, eğlenceleri, oyunları öğretiliyor. Çocuklara bu yaşta ne öğretilir? Hep güzellikler, düzene uymayı, birbirine saygı duymayı, kızıyla, erkeğiyle bir arada birey olabilmeyi öğreniyorlar, hayata başlıyorlar. Annemiz içeride söyledi: ‘Üç yaşında geldi ve konuşamıyordu benim çocuğum. Konuşma terapisi, şu, bu, dünya paraydı. Benim onu verme şansım yoktu. Buraya geldi, hızlıca, birkaç ay içinde benim çocuğum konuşmaya başladı. Konuşmayı öğreniyor. Çocuklarımız, birbiriyle, enerjisi yüksek hayata eee atılırlar. Ve sonra aradan aylar geçiyor, bu çocuklar sorgulamayı öğreniyor, soru sormayı öğreniyor. Belediye başkanına hesap sormayı öğreniyor. Ha bunları istemiyorsanız, ayrı. Ben istiyorum. Soru sorsun çocuklarımız. Bize hesap sormayı da öğrensin, hakkını aramayı da öğrensin.”
“ETTİĞİ SÖZLERDEN SONRA GELEBİLİR Mİ, CESARETİ VAR MI; ONU BİLMEM”
“Dünyanın en iyi eğitim metodu neyse, bu ülkeye yakışan, en iyi çocukların eğitim metodu neyse, burada o var. Ama ben, bu topraklara yakışmayan eğitim sistemini, birçok yerde görmüş bir belediye başkanıyım. O dönemde ilçe belediye başkanıyken, gezebiliyordum, oralarla ilgili uyarılarımı da yapmış birisiyim kaymakamına, Milli Eğitim’ine, şuna, buna. Gitsinler, önce oralara bir baksınlar. Bizim zaten bakacak her şeyimiz ortada. Buyursun gelsinler. Ben, Milli Eğitim Bakanı’nı davet ettim. ‘Gerekirse bize devretsinler, biz yaparız!’ Siz o kafayla yapamazsınız. Siz bu kafayla yapamazsınız. Açın zaten. Yapın, buyurun gelin, yapın. Gösterelim size. Ben olsam, gelirim bakarım ne yapıyorlar? Buyursun gelsin. Ama ettiği sözlerden sonra gelebilir mi, cesareti var mı; onu bilmem.
“2016’DA SAÇMA SAPAN BİR YASADAN BELEDİYE BAŞKANLARI İÇERİ ATILIYOR TEKME, TOKAT”
CHP’nin 2007 yılında aldırmış olduğu bir karar var. Özellikle belediyelerin kreş, anaokulu açamayacağına yönelik bir karardı. Ve alınmış bir karar söz konusu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Kim aldıysa, ona sor kardeşim. Bugünün konusu değil. Yanlış alınmış, eksik alınmış. Baksınlar, çözsünler. Benim işim o değil. Benim işim bu. Bugüne konuşalım olur mu? 2007. Ben, 2007’de inşaat yapıyordum, Trabzonspor’da yöneticiydim. Onu sorarsan, anlatırım sana yani. (Belki bir düzenleme tekrardan yapılabilir mi, sorusu gelince) Yapsınlar. Doğru dürüst işler yapsınlar. 2016’da saçma sapan bir yasadan belediye başkanları içeri atılıyor tekme, tokat, sille. 2016’da niye o kararı aldılar? Ben de belediye başkanıydım. O günden beri karşıyım. Yani 2007. Yanlış, eksik; düzeltilir. Doğru var bugün. Bak anneler mutlu. Çocuklar mutlu. Hayata mutlu bakıyorlar.”
SGK BORÇLARI SORUSUNA YANIT: “EKONOMİYİ BÖYLE Mİ DÜZELTECEKSİNİZ?”
SGK borçları tartışması devam ederken. “Sadece belediyelerin değil, iştiraklerin borçları da artık belediyelere ayrılan bütçeden kesilecek” diye bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıktı. Ne söylemek istersiniz?
“Sayın Bakan Mehmet Şimşek; artık bu konuda size sesleniyorum. Ortaya konuşmuyorum. Haksızlık yapıyorsunuz, hukuksuzluk yapıyorsunuz. Dedik ki size; oturalım, bunlar kararnameyle değil, belediyelerle oturun, konuşun, düzen kurun, sistem kurun… Kamu kurumu cezalandırılmaz. Türkiye’de 210 belediye CHP’liydi, şimdi 420’ye yakın. Yani bir günde bu borçlar olmadı. AK Partili de var, CHP’lisi de var, diğer partiler de var. Çağırın; böyle kararnameyle, para yazarak… 3 milyarın üzerinde para kestiniz İBB’den,2 ayda. Ne oldu yani? Al bu cepten, koy o cebe. Niye? Acaba İmamoğlu’na biraz daha zarar verebilir miyiz? Ayağına basabilir miyiz? Böyle saçma bir şey olur mu? Bu mu itibarlı? Ekonomiyi böyle mi düzelteceksiniz yani? Ben olsam ekonomiyi yöneten ve bir program yöneten, bugün bu ülkede yapılan hukuksuzluklar, boş gündemler, güven kaybına uğratılan birtakım hamlelere de dahi laf ederim; edin. ‘Ben itibarlı bir Maliye Bakanıyım ve bu ülkenin ekonomisini düzeltmeye çalışıyorum’ diyorsanız size sesleniyorum. Belediyelerin ayağına basmayın. Bu ülkenin itibarsızlığını büyüten birtakım hamlelere müdahale edin.”
“‘FAİZ SEBEP, ENFLASYON SONUÇ’ UYDURMASIYLA HAREKET EDİP…”
“Ekonomi öyle tek başına hesap makinesi değildir yani. Ekonomi mahkemeden başlar, okullardan devam eder ve başka noktalara doğru gider. Ekonomi öyle hesap makinesiyle, maliye bilmeyle de düzelmez. Dün ekonomiyi de kötü yönetiyorlardı, yargıya da müdahale ediyorlardı. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ uydurmasıyla hareket edip, ‘O gün öyleydi, şimdi biz faiz sebep, enflasyon sonucu düzeltelim, diğeri de düzelir’ derseniz, olmaz kardeşim. Sevgili Bakan, olmaz, enflasyon düşmez. Bak; faizi yüzde 50’de tutmaya çalışıyoruz, ama enflasyon düşmüyor. Piyasa faizi yüzde 65-70. Maliyeti yüzde 80. Düşmez. Niye? Yargıya müdahale olursa, düşmez. Yapılan güzel bir işe taş konursa, düşmez. Gidip, ‘belediyenin kasasına para girmeden onu nasıl olur götürürüz’ diye yaparsanız, olmaz. Bakın; 2019’da Ekrem İmamoğlu’nun 23 Haziran seçiminde seçileceğini anladılar, 15 gün önce, 10 gün önce belediyenin kasasına parayı yolladılar. Tarihte yok. Ay sonu yapması gerekir. O günün parası 1 milyar 600 milyon lira. Onu bugün 10’la çarp yani. 16 milyar. 20 milyar de. 10 gün. Niye? Ekrem İmamoğlu seçilecek, anladılar, yolladılar, kuruş bırakmadılar kasada. Borcu olan tanıdıklarına paraları gönderdiler, sıfır parayla bize kasayı bıraktılar.”
“BİZ BU BELEDİYEYİ DEVRALDIĞIMIZDA, BELEDİYENİN 14 TANE ŞİRKETİ, BELEDİYENİN İHALESİNE BİLE GİREMİYORDU. NİYE? MİLYARLARCA LİRA SGK BORCU VARDI, VERGİ BORCU VARDI”
“Şimdi ne yapıyorsunuz? Şimdi gelmeden, ‘İmamoğlu’nun yönettiği İstanbul Belediyesi’ne gitmesin, buradan hop parayı alalım!’ Biz ne konuştuk Sayın Bakan? Oturalım, istişare edelim. Borçlar yapılandırılsın, insanlar bu paraları ödeyebilsinler. Bunlar kamu kurumu, kimsenin malı mülkü değil. Biz bu belediyeyi devraldığımızda, belediyenin 14 tane şirketi, belediyenin ihalesine bile giremiyordu. Niye? SGK borcu vardı, vergi borcu vardı. Hem de milyarlarca lira. İGDAŞ Genel Müdürlüğümüzü yaptı, şimdi Eyüpsultan Belediye Başkanımız. Görülmemiş bir şey. Seçime gidiyorlar, parayı kullanalım diye, İGDAŞ’ın 3 aylık gaz faturasını BOTAŞ’a ödemediler. Niye? Oradaki parayı hortumlayalım, aktaralım İBB’ye; oradan millete kullanalım, şey yapalım, seçimde kampanyamız güçlü olsun diye. Ayıptır.
BAKAN TEKİN’E “ADAM GİBİ OKUL” YANITI: “SENİ ORAYA ATAYANIN DİPLOMASINA BAK ÖNCE”
“Devletin kuralları vardır. Bankada kuralları vardır, belediyede kuralları vardır, maliyede kuralları vardır, bakanlıklarda kuralları vardır… Bunları çiğne; ondan sonra ekonomi düzelsin! Milli Eğitim Bakanı, oradan laf yetiştirsin İmamoğlu’na. Ondan sonra ekonomi düzelsin. Düzelmez kardeşim. İmamoğlu’na laf yetiştir. İmamoğlu’na, efendime söyleyeyim, ‘adam gibi okul!’ Bir Milli Eğitim Bakanı, ‘adam gibi okul’ der mi? Ülkede hangi okullar adam gibi ya da adam gibi değil? Bir Milli Eğitim Bakanı böyle konuşur mu? Benim İstanbul Üniversitesi orada işte. 500 küsur yıllık okul. Mezunlarına buradan selam yolluyorum. Yani mezuniyetime ‘katakulli’ diyor. Biz, katakulliyi kime kullandıklarını biliyoruz 10 yıl kadar önce. 12-13 yıl kadar önce, 14 yıl kadar önce, 15 yıl kadar önce, bu memleketin onurlu subaylarına katakulliyi kim söylüyordu, biliyoruz. Abilerinden bunları öğrenmiş Sayın Bakan. Ama ben bir şey daha anlatayım, kurasızlık adına. Maliye Bakanına da bu gönderme olsun. Bir çevrenize bir bakın. Bakın bir şey söyleyeceğim. Özel konulara girmek istemem ama benim damarıma fazla değiyorlar, dokunuyorlar. Çok benim özel hususuma girdikleri zaman, bu işlere çok girmem. Yani ben de derim sana, ‘Seni oraya atayanın diplomasına bak önce’ derim, ama o işe girmem.”
“YUSUF BEY NASIL PROFESÖR OLDU?”
“Ama şuna girerim mesela: Yusuf Bey, bakan değil mi? Yusuf Bey nasıl profesör oldu? Bu ülkede profesör nasıl olunur, vatandaşlarımız biliyor mu? Beş yıl doçentlik kadrosunda kalmanız gerekir. Peki Yusuf Bey, beş yıl kaldı mı doçentlik kadrosunda? Kalmadı. Nasıl profesör oldu? Beş yıl kalması gerekir. Kalmadı. Peki beş yıl kalmayan Yusuf Bey, sonra profesör oldu, ardından rektör oldu. Nasıl rektör nasıl olunur? Üç yıl profesör kalmanız lazım. Pat diye profesör, pat diye rektör oldu! Nasıl oldu biliyor musunuz? Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle. 48 saatliğine kararname yayınlandı, 48 saatliğine! 48 saatliğine kararname yazıldı, kararnamede 48 günlük profesör, rektör olarak atandı. O atandıktan sonra o kararname tekrar iptal edildi. Bunlar, ‘kararname çocukları.’ Bize hak-hukuk hatırlatıyorlar. Bunlar kararname çocukları. Bize hak-hukuku söylemeye çalışıyorlar. Utanın ya. Yani bari konuşurken utanın. Bir aynaya bakın, utanın. Utanma yok ki sizde. Çünkü her şeyi kolay elde etmişsiniz. Biz, tırnaklarımızla gece-gündüz çalışıyoruz bu millet için. Çalışmaya da devam edeceğiz. Onun için önce insan bir kendine bakacak. Yukarıdan aşağı bir kendini süzecek. Ben nasıl geldim buraya? 48 günde nasıl profesör oldum, sonra da rektör oldum! Böyle bir şey olmaz!”
“48 GÜNDE PROFESÖR, 48 GÜNDE REKTÖR!”
“Sonra ne olacak? Şimdi binlerce akademisyen var; siz boşuna uğraşın. Bak; 48 günde profesör, 48 günde rektör! Binlerce akademisyen üniversitelerde. Yazık değil mi? Burada bulunanların oğludur, kızıdır, abisidir, ablasıdır, kardeşidir, amcasının kızıdır, dayısının oğludur… Yazık değil mi onlara yani? Onlar akademisyen değil mi? Peki bu ülkede, ‘Ben çalışırsam olur’ şiarını bir milletine vermeden olur mu bu işler? Olmaz. Onun için Sayın Bakan, bırakın belediyenin kasasından para kesmeyi, oturun belediyelerle konuşun. Biz de sizi alkışlayalım. Size söyledim: ‘Siz başarılı olun, bu memleketin ekonomisi iyi olsun, en önde sizi alkışlamayan namerttir’ dedim. Ben yaparım bunu. Çünkü ben, ülkenin ekonomisinin iyi olmasını istiyorum. Ama AK Parti düzeltmiş ama başkası düzeltiyor. Kim düzeltirse düzeltsin. Ama siz düzeltemeyeceksiniz. Çünkü bu kafayla düzelmez. Sayın Bakan, öyle çığırtkanlık yaparak -Milli Eğitim Bakanı’na bu sefer söylüyorum- ‘Ben burada kamikazelik yapayım, beni atayan, 48 günde rektör yapana ya da bakan atayana şirin gözükeyim, biraz daha madalya takayım…’ Boş işler o işler. Boş işler. Boş işler. Pıt diye gidersin! Pıt diye gidersin! Onun için bu memlekette nizam, intizam, kurallar, kurumlar kutsaldır. Bunlar çok önemli. Herkese eşit uygulanacak. Allah, bu memleketteki her insanı adaletsizlikten korusun. Bu memleketteki her insanı, eşit imkanlar alabildiği, fırsat eşitliği… Çok eksiğimiz var. Çok kapatmamız gereken işler var. İnşallah her birisini tek tek başarırız. Hep beraber, el ele başarırız.”
“BEN NİYE ‘ANNE KART VERECEĞİM’ DEDİM 2019’DA?”
“Kreşimizin önünde başka sorularınıza da muhatap olmak zorunda kaldık. Tekrar kreşlerimizin, güzel evlatlarımıza, güzel eğitimler vermesini istiyoruz, arzu ediyoruz. Annelere daha özgür, daha huzurlu… Ben niye ‘Anne Kart vereceğim’ dedim 2019’da? Keyiften demedim yani. Millete yaranmak için de demedim. Ben, anneleri ziyaret ettim evde kardeşim. Diyor ki anne bana, ‘Sokağımdan başka bir yer bilmiyorum İstanbul’da. Çocuğumla eve hapsoldum. Bir yere çıkamıyorum.’ Ben gezdim. Ben, binlerce ev gezmiş bir belediye başkanıyım. Öyle koltukta oturmadım Allah’a şükür. Koltuğum sıcaklığında sevmem yani. Bana ait değil o, millete ait. Orayı ısıtmak için bizi seçmediler. Onun için başkanlarıma derim, ‘Çıkın kardeşim. Her gün çıkacaksınız 5 saat, 10 saat milletin arasında olacaksınız. Bu iş öyle. Bu işi yapıyorsan, öyle yapacaksın. Yoksa git otur evinde, başkası gelsin. O anneleri gördüm. Dedim ki, ‘Biz bu annelere bir serbestlik tanıyalım.’ Bu memleketin anneleri huzurlu olursa, çocukları iyi olur. Çocukları iyi olursa, memleketin geleceği iyi olur. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Onun için verdik. Helali hoş olsun.”