Balıkesir’in verimli topraklarında yetişen zeytin ağaçları, Akdeniz coğrafyasının sunduğu eşsiz iklim koşullarıyla birleşerek dünyanın en kaliteli zeytinyağlarını bizlere sunuyor. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun Ayvalık’taki Uluslararası Zeytin Hasat Festivali’nde vurguladığı gibi, Türkiye zeytin ve zeytinyağı üretiminde önde gelen ülkelerden biri. Ancak ne yazık ki bu zengin potansiyel, dünya pazarında hak ettiği yere ulaşmakta zorluk çekiyor.
Hisarcıklıoğlu, coğrafi işaretlemenin zeytinyağının dünya pazarına açılma yolunda atılan ilk adım olduğunu vurguladı ve ürünlerimize sahip çıkmamız gerektiğini belirtti. Evet, coğrafi işaretler ürünlerin orijinini koruma altına alıyor ve belli bir standardı sağlıyor; ancak markalaşmak, bu noktada kritik bir diğer unsur olarak karşımıza çıkıyor. Hisarcıklıoğlu’nun da dediği gibi, zeytinyağı tüketiminde dünya liderliğini hedefliyorsak, markalaşmayı artık kaçınılmaz bir hedef olarak görmeliyiz.
Balıkesir’in Ayvalık ve Edremit bölgeleri, zeytinyağı konusunda yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa’da da önemli bir yere sahip. Edremit Zeytinyağı’nın Avrupa Birliği coğrafi işareti alması, bu ürünün kalitesini uluslararası alanda tescilleyen bir başarı. Ayvalık Zeytinyağı için de aynı süreç devam ediyor. Fakat bu işaretlerin sağladığı görünürlüğe rağmen, dünya pazarında rekabet edebilmek için bu değerli ürünlerimizi güçlü birer marka haline getirmek gerekiyor.
Zeytinyağında markalaşma yolunda sadece üretim aşamasındaki kaliteyi artırmak yeterli değil. Ürünlerimizi hedef pazarlarda tanıtmak, pazarlama stratejilerimizi bu pazarlara özgü planlamak ve temsilcilikler aracılığıyla ürünümüzün hikâyesini anlatmak büyük önem taşıyor. Geçmişte, Türk mutfağını dünya pazarında tanıtmak için ünlü şefler Somer Sivrioğlu ve Mehmet Gürs gibi isimler, hedef pazarlarda yerel temsilcilerle çalışmanın önemini vurgulamıştı. Ancak ülkemizdeki bürokratik engeller ve yavaş süreçler nedeniyle bu potansiyel girişimlerin büyük bir kısmı hayata geçirilemedi.
Zeytinyağı sektörü için de benzer bir durum söz konusu mu olacak? Bu ürünlerin dünya pazarına açılması için ne tür adımlar atılacak? Bu sorular, zeytinyağı sektörüyle ilgilenen herkesin merak ettiği konular. Bir yandan bürokratik süreçlerin hızlandırılması ve üreticilerin önünün açılması gerektiği açıkça görülüyor. Diğer yandan, markalaşma yolunda dünya çapında etkin bir strateji geliştirmek, zeytinyağımızın sadece lezzetiyle değil, kültürel değeri ve kökeniyle de uluslararası pazarda bilinirlik kazanmasını sağlayabilir.
Balıkesir, Ayvalık ve Edremit gibi yerlerin dünya pazarında tanınması, sadece bu bölgelerin değil Türkiye’nin de markalaşma yolunda adım atması anlamına geliyor. Zeytinyağı, yalnızca bir tüketim ürünü değil; aynı zamanda yüzyılların birikimi olan bir kültürün taşıyıcısı. Uluslararası pazarlarda bu hikâyeyi, bu kökeni doğru anlatabildiğimizde, Türk zeytinyağı dünya sofralarında hak ettiği yeri bulacak.
Ancak bu yolculuk, doğru bir strateji ve istikrar gerektiriyor. Zeytinyağında markalaşmak yalnızca ekonomik bir hedef değil; aynı zamanda Türk kültürünü, Akdeniz’in eşsiz coğrafyasını ve Anadolu’nun bereketini dünyaya tanıtma yolunda atılmış bir adım olacak.