Prof. Dr. Çelik, yaptığı açıklamada, kafeinin dünyanın en popüler uyarıcısı ve psikoaktif maddesi olduğunu ifade etti.
Kafeinin kullanımı göz önüne alındığında bunun insan vücuduyla nasıl etkileşime girdiğini anlamanın önemli olduğunu dile getiren Çelik, kakao çekirdekleri ve çay yaprakları da dahil olmak üzere 60’tan fazla bitki türünün değişen derecelerde kafein içerdiğini belirtti.
Çelik, başlıca diyet kafein kaynaklarının “Robusta” ve “Arabica” gibi kavrulmuş kahve çekirdekleri ve çay yaprakları olduğunu kaydetti.
Kafeinin laboratuvarlarda yapay olarak da üretildiğini, doğal ve üretilmiş kafein arasında moleküler fark olmadığını anlatan Çelik, en popüler diyet kafein kaynaklarının kahve, çay, çikolata ve alkolsüz içecekler olduğunu, yetişkinlerce tüketilen ana kafein kaynağının ise kahvede bulunduğunu aktardı.
Çelik, alkolsüz içecekler ve çayın ergenler arasında daha baskın kafein kaynakları olarak öne çıktığını, kullanılan bitki türüne ve tekniğine bağlı olarak demlenmiş içeceklerdeki kafein miktarının önemli ölçüde değiştiğini söyledi.
Kafeinin baş ağrısı, soğuk algınlığı ve alerjileri tedavi etmek için kullanılan reçeteli ve reçetesiz ilaçlar yoluyla da tüketildiğine dikkati çeken Çelik, “İlaçların yanı sıra kozmetik olarak da kullanılabilir. Çeşitli selülit azaltıcı tedavilerde aktif bir bileşendir. Kafeinin ergojenik özellikleri de onu farklı spor yöntemlerinde sporcular tarafından yaygın olarak kullanılan performans artırıcı takviyelerden biri haline getirmektedir. Genel olarak, herhangi bir olumsuz sağlık etkisinden kaçınmak için sağlıklı yetişkinin günlük kafein alımını 400 miligramla sınırlandırması önerilmektedir.” ifadelerini kullandı.
Çocukların kafeinin etkilerine karşı yetişkinlerden daha hassas olabileceğine dair bazı endişelerin bulunduğuna işaret eden Çelik, aşırı kafein tüketiminin uykusuzluk, huzursuzluk ve bazen kas titremeleri gibi bir dizi belirtiye neden olabileceğini, kafein üzerine yapılan kapsamlı araştırmalara rağmen bunun bazı etkilerin halen belirsiz olduğunu kaydetti.
Hamilelere kafein tüketimi uyarısı
Kafeinin bazı uyarıcılarla veya DEHB ilaçlarıyla birlikte alınmasının gerginlik, hızlı kalp atışı ve anksiyete gibi yan etkileri artırabildiğinin altını çizen Çelik, “Uyarıcı etkiler birleşebilir. Kafein, beta blokerler ve diüretikler gibi tansiyon ilaçlarının etkilerine karşı koyabilir, kan basıncını düşürmedeki etkinliklerini köreltebilir. Kafeinin uyarıcı etkileri, semptomları şiddetlendirebileceğinden anksiyete ve uyku bozuklukları, kalp rahatsızlıkları olan kişilerde de dikkatli kullanılmalı ve ilaç tüketirken herhangi bir şekilde kafein tüketmeden önce tıbbi tavsiye alınmalıdır.” diye konuştu.
Prof. Dr. Çelik, kafeinin kalp atış hızının ve kan basıncının artmasına yol açtığını, kalp rahatsızlıkları olanlar için kalp hızındaki artış sorunlarının daha da kötüleştirebildiğini söyledi.
Günde 2-3 fincan kahve veya çay gibi orta miktarda kafeinin düzenli tüketiminin çeşitli kardiyovasküler rahatsızlıkları olan bireyler için güvenli göründüğünü vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:
“Hamile kadınlar ve fetüsleri kafeinin olası zararlı etkilerine karşı hassas olabilir. Bu nedenle, hamile annelere kafein tüketimlerini sınırlandırmaları tavsiye edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütüne göre, hamilelik sırasında önerilen kafein alım miktarı günde 300 miligramın da altındadır. Herhangi bir terapötik uygulamada, kafeinin kan basıncı ve uyku düzeni üzerindeki etkisi de dahil olmak üzere olası yan etkileri dikkatle incelenmelidir.”
Yüksek kafein tüketiminin bazı çalışmalarda kalsiyumun bağırsaktan emiliminin azalmasıyla ilişkilendirildiğini, bunun kemik sağlığı üzerinde etkileri olabildiğini dile getiren Çelik, “Kafeinin kalsiyum dengesi üzerindeki etkileri incelenmektedir. Kronik kahve tüketimi özellikle menopoz sonrası kadınlarda kemik mineral yoğunluğunda hafif bir düşüşle ilişkilendirilmiştir. Çok kahve tüketmek, özellikle yaşlı nüfusta osteoporotik kırıkların görülme sıklığını artırabilir. Analjezik ilaçların etkinliğini artırabildiğinden kafein genellikle reçetesiz satılan ağrı kesici ilaçlarda bulunur.” bilgisini verdi.
Prof. Dr. Çelik, kafeinin Alzheimer ve Parkinson hastalığının gelişimine karşı önleyici rol oynayabildiğini, alışılmış kafein tüketiminin Alzheimer riskini azaltabileceğini anlattı.
“Türk kahvesi için” tavsiyesi
Kahve eğitmeni ve uluslararası tadımcı Yunus Çakmak ise Türk kahvesinin en az kafein oranına sahip içeceklerden olduğuna dikkati çekti.
Filtre kahvenin Türk kahvesi ve espressoya göre daha yoğun kafein içerdiğini vurgulayan Çakmak, “Filtre kahvede demleme oranı uzun ve kahvenin üzerinden su geçişi fazla olduğu için kafein oranı çoktur. Çünkü kahve, suyu aldıkça bir süre sonra aromayı keser ve kafeinini vermeye başlar. Dolayısıyla sulu ve acı tatlar vermeye başlar.” dedi.