DEDİKODU / MALUM KİŞİ
ADAMIN beş yüz metrekarecik bir tarlası var.. Ya da arsa olsun.
İçine koymuş on beş metrekarelik bir konteyner.. Etrafını çevirmiş çitle.. Bir yanına domates ekiyor, bir yanına patlıcan. Arka kısımda üçburun biber, sağ tarafta yemeklik kabak.
Toplasan elli – altmış tane sebze fidesi ekilecek alan.
Ürün olgunlaştığında dalından koparacak, sofrasına koyacak. “Ben yetiştirdim” deyip ağız tadıyla tüketecek.
Hükümet, pek çok vatandaşın hayalini kurduğu bu hobi bahçesi düzenine küllüm karşı.
Bırakın, vatandaş kendi ürettiği domatesi toplasın dalından.. Biberi koparıp yesin mis gibi.
Karşı olmanın ana gerekçesi, toprak kaybı olarak gösteriliyorsa da, mangal ateşinde közlediği patlıcanı limonla ıslayıp sarımsakla sosladıktan sonra zeytinyağına bandırıp yerken, yanında iki kadeh bir şey içilmesi… İçen içer, içmeyen içmez. Herkesin kendi bileceği iş.
Sonuçta vatandaş kendisi için üç beş bir şey yetiştirmeye çabalıyor. Hem ürettiği için keyif alıyor, hem üretmeyi öğreniyor. Çoluk çocuk, torun tombalak fideleri ekiyorlar, cansuyunu veriyorlar, filizlerin büyümesini izliyorlar.. Hele de domatesi, biberi falan ufak ufak ucunu gösterdi mi dalında, yeni doğmuş bebeği kucaklayıp sevmek gibi bir durum yani.
Gömeç Belediye Başkanı Melih Bağcı, Büyükşehir’in garantili bamya alım töreninde şöyle bir cümle kurmuş:
“Toprağımızı tüketmek için değil, üretmek için çalışmak istiyoruz. O yüzden hobi bahçelerine karşı çıkıyoruz. Hobi bahçesi yapmayalım, toprağımızı verimli kullanalım.”
Dedik ya, adamın şuncacık bir tarlası var. Çiftçilik yapacak büyüklükten uzak.. Satmak için ürün yetiştirmekten uzak. Kendisi için üç beş bir şey yetiştirip keyif alacak.
Niye karşı çıkıyorsun buna Melih biraderim?
İl merkezi ve ilçelerde belediyelerin kurup vatandaşa kiraladığı hobi bahçelerine de karşısındır o zaman. Ne yapalım; Büyükşehir Meclisi’ndesin; ver önergeyi… Alın oy birliğiyle kararı, kapatın hepsini.
Toprağı verimli kullanırsınız hep beraber!
Bizim OSB’ye giderken sağ tarafta Belediye’nin kocaman hobi bahçesi var meselâ. Yüzlerce aile hafta içi, hafta sonu gelip küçücük bahçesinde kabak, patlıcan yetiştiriyor. On metrekarelik ahşap evciklerin mini minnacık mutfağında fasulye kaynatıp yiyor. Kimisi ızgarayı koyuyor kor ateşin üstüne, bahçesinde ürettiği biberi közlüyor.
Haydi o zaman, “bu arazide bamya yetiştireceğiz” deyip hobi bahçelerini yıkın, vatandaşı toprakla oyalanmaktan mahrum bırakın.
Nazım Hikmet’in şiirinden de bir kuple sunuyor Melih Başkan:
“Sen sadece toprağı sev, öz annenden ayırt etme…”
Ama o şiir şöyle başlar:
“Hakkındır yaramazlık.. Dik duvarlara tırman, yüksek ağaçlara çık. Usta bir kaplan gibi kullansın elin yerde yıldırım gibi giden bisikletini…”
Şöyle sonlanır:
“Sen kendi cennetini kara toprağın üstünde kur. Coğrafya kitabıyla sustur seni hilkati ademle aldatanı. Sen sade toprağı tanı, toprağa inan. Ayırdetme öz anandan toprak ananı.. Toprağı sev anan kadar…”
Bir avuç toprağı kendi cennetine dönüştürmeye çalışan vatandaşı, şehirlerin beton cehennemine mi hapsedelim şimdi?
Çocuklar nerede yapsın yaramazlıklarını; beton blokların ağaçsız, yeşilsiz griliğinde, hiç ağaç görmeden, meyve toplamadan yaşasın öyle mi?
Zaten öyle yaşamıyor mu çocuklar; öyle büyümüyor mu?
“Amma abarttın” diyecektir Melih Başkan.
Abartmak lazım bazen. Satır arasında kısılıp kalan bir cümleyi cımbızla çekip yorumlamak lazım.
Sahilleri yazlık sitelerle kale surları gibi çeviren, zeytin ağaçlarını söküp yerine villa diken, canım tarlaları imara açan belediyeciliğin hüküm sürdüğü bu coğrafyada, bir avuç toprağıyla mutlu olmaya çalışan insanları hobisinden mahrum bırakmak, öyle mi?
Melih Başkan’a selam ederim.