ÜLKENİN demografik yapısını tehdit eden en önemli ‘’dışgöç’’ ile ilgili İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya dedi ki: ‘’3 milyon 103 bin Suriyelinin 729 binin adresinde bulunmadığını gördük. Türkçe, İngilizce, Arapça uyarı gönderdik. Dedik ki ‘Madem bizim ülkemizde yaşıyorsunuz adresini güncelle.’ 90 gün geçtikten sonra 2 ay daha süre veriyoruz. Sonra vermiş olduğumuz tüm hizmeti askıya alıyoruz. Askıya aldığımız zaman okuldan faydalanamaz, sağlıktan faydalanamaz hiçbir şekilde.’’
Birkaç gün önce de 2 Suriyeli göçmenin İçişleri Bakanının konutunda ikamet ettiği ortaya çıkmıştı!
Düzensiz göçün ötesinde, hala sayısı üzerinde uzlaşılamayan ve bir milyona yakın Suriyelinin adresinin bile bilinmiyor olması demografik yapının bozulmasıyla birlikte büyük bir tehdittir.
Türkiye ve Türkiye gibi ülkeler için tehdit oluşturan ‘’dışgöç’’ ülkelerin demografik yapısı için tehdit olduğu gibi aynı zamanda kapitalizmin ‘’mülksüzleştirme’’ projesidir. Kapitalizmin, yeni alanların içine işleme ve bunlardan çıkar sağlama eğilimi dönem dönem yaşadığı krizlerden kaynaklanır.
Harvey, sermayenin krizleri aşma yollarından birinin mekan yoluyla, yani sermayelerin o ana kadar kapitalist ilişkilerle yakınlaşmamış mekanlara yerleşmesiyle olduğunu öne sürer. Kapitalizmin yaşadığı krizlerin başlıca etken sermayenin aşırı birikimi ve yol açtığı kar krizidir. Kapitalizmin geçtiği krizleri aşmak için bir ‘’dış alana’’ ihtiyacı olduğunu savunmak doğrudur.
Rosa Luxemburg’a göre, sermayenin aşırı birikim krizlerini aşabilmek için her zaman bir ‘’dış alana’’ ihtiyaç vardır. Kapitalizm ve emparyalizmin birbirine karışmış olmasının sebebi budur. Kapitalizmin varlığını sürdürebilmesi için emperyalizm gerekli bir koşuldur. Fazla sermayelerin yatırılabileceği, kapitalist ilişkilerin elinin değmediği yerler bulmak zordur. Bu kavram ‘’mülksüzleştirme yoluyla birikim’’ buna dayanır. Bu durum nüfusun ‘mülksüzleştirilmesi’ni varsayar çünkü özel Pazar mantığı bir önceki, genellikle daha ‘’kolektif’’ örgütlenme biçimlerini kovar.
Farklı mülksüzleştirme yoluyla birikim tiplerinden biri kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi bunlardan biridir. Baştan beri devlet tarafından rekabetten korunmuş okul, sağlık, enerji gibi bir alan sermayeye açılır. Yurttaşların oluşturduğu topluluk böylece özel operatörlerin yararına ‘mülksüzleştirilir’.
Bir başka mülksüzleştirme yoluyla birikim tipi de savaştır. Yeni emperyalizmde ele alınan Irak Savaşı’nda olduğu gibi, silahlı çatışmaların yol açtığı yıkımlar daha önceden yatırım yapılmış sermayeleri (altyapı, ekonomik yapı) yok eder ve yenilerinin yatırılmasını sağlar. Bu anlamda aşırı birikim krizleri savaşla yakından ilişkilidir.
Mülksüzleştirme yoluyla birikimin bir başka tipi ise iç ya da dışgöçlerdir. Marx’ın Kapital’de bahsettiği ‘’ilkel birikim’den esinlenen mülksüzleştirme yoluyla birikim, nüfusun bir kısmının, daha fazla sayıdaki diğer kısmının zararına ortak bir metayı (şiddetli bir şekilde) ele geçirmesidir. İlkel birikim kapitalizmin doğuşuyla sınırlı değildir. Sistemin fazlasıyla birikmiş sermayelere yeni bir çıkış bulma ihtiyacından dolayı dünyanın farklı bölgelerinde düzenli olarak ortaya çıkmıştır.
‘’Mülksüzleştirme yoluyla birikim’’ kavramı, geleneksel emperyalizm kavramının genişlemesini ve özellikle ‘’içsel’’ emperyalizm ve ‘’dışsal’’ emperyalizmin birbiriyle temas etmesini sağladığı için ilginçtir. Mülksüzleştirme, sadece kapitalizme yabancı ‘’çevre’’ toprakları değil, özelleştirme, savaş, göç gibi nedenlerle yok edilmiş ve yeniden canlandırılmayı bekleyen kapitalist ilişkilerin geçerli olduğu sektörleri etkiler.
Demek oluyor ki, ilkel birikim sermayeyi gölgesi gibi takip ediyor. Küreselleşme çağında, çokuluslu şirketler ve uluslararası örgütler gibi küresel aktörlerin ulus-devletleri yapısal olarak zayıflattığı görüşü dikkate değerdir.
Kapitalizmle iç içe geçen emperyalizm, kapitalizm için sürekli yeni alanlar açmaktadır. Irak Savaşı’yla başlayıp BOP-GOP kapsamında Libya, Suriye ve İran’ı da içine alan bölge savaşları. Rusya Ukrayna savaşı ve bitmek bilmeyen İsrail Filistin savaşı mülksüzleştirme, kapitalizme yeni çıkış yolları aramaktan başka bir şey değildir.
Türkiye, emperyalizmin mülksüzleştirme politikalarından en çok etkilenen ülkelerin başında gelmektedir. Savaşın olduğu ülkelerden kontrolsüz göçün etkilediği Türkiye, ne tam olarak gelen ‘dışgöçün’ miktarını ne de bir milyona yakın Suriyelinin ikamet adresini bilmektedir.
Sanki adresi belli olmayanların alacağı ‘’hizmet, okul, sağlık’’ çok önemliymiş, onları kayıt altına almaya yetecekmiş gibi; belki bu hizmetleri kayıt dışı alıyor da olabilirler veya ihtiyaç duymuyor olabilirler!
Yine kapitalizmin vahşi sömürü aracı haline gelen ‘’doğayı, çevreyi ve mülkiyet hakkını yok sayan’’ madencilik ve yeni rezerv yasası da kapitalizmin en büyük mülksüzleştirme projeleridir.