CEMİL YURTMAN
Hasta leyleklere bile bakan, tedavi eden, yük hayvanlarına aşırı yük taşıtmaya ceza verilen bir kültürle, sokak köpeklerini itlaf etmek; yaşatmak ya da öldürmek arasında kaldık…
Geçtiğimiz günlerde Bursa‘ya gittiğimde, şehrin Osmanlı döneminin izlerini taşıyan,
dönemin tarihi yapılarının bulunduğu sokakları dolaşırken güzel, eski bir Bursa evi çıktı karşıma. Evin üzerinde ise bir tabela; “Gurabahane-i laklakan”…
‘Guraba’ kelimesi ile kafamda bir şey canlandı ama ne anlama geldiğini biraz araştırınca anladım. ‘Düşkün, hasta leylekler evi’ demekmiş. Bilgiye göre dünyada ilk hayvan hastanesiymiş. Göç ettikleri Bursa’da hastalanan, yeniden göç yoluna düşemeyecek durumda olan leyleklerin ve diğer kuşların tedavi edildiği bir ‘hayvan hastanesiymis’…
NEREDEEEEN NEREYE
Şu günlerde bir konu ‘dolaşıma sürüldü‘… Sokak hayvanları ile ilgili bir yasa. Daha çok ‘sokak köpekleri’ üzerinde yoğunlaştı konu. Bulunan çözüm ise ‘öldürmek!’
Oysa her fırsatta Osmanlı dönemine gönderme yapan, o dönemden gururla söz eden, her fırsatta İslam uygarlığının uygulamalarını referans gösteren, Hz. Muhammed‘in hayvan sevgisine göndermeler yapan iktidar ve sözcüleri, hayvanlarla ilgili olarak aynı şeyi yapmıyor.
Hasta keyleklere bakan, yük taşıyan hayvanlara aşırı yük taşıtanlara ceza uygulayan kültürden sokak hayvanlarını itlaf etmek aşamasına gelen bir zihniyet.
NE KONUŞABİLİRLER
NE DE OY KULLANABİLİRLER
Sokak köpeklerinin saldırısına uğrayan yurttaşların başına gelen bazı olayların toplumda yarattığı tepkiler sebebiyle gündeme getirilen çözüm, yaşatmak değil öldürmek!…
Tabii bu çözüm yöntemini gündeme getiren ‘iktidar’, bunun adını “Uyutmak” olarak koydu. ‘Dolaşıma’ çıkartılan bu konu gündemde… Toplumu epey bir zamandır oyalamakta; daha doğrusu bir nevi ‘uyutmakta’…
BİR ORTA YOL BULUNMALI
Daha sonra “ötenazi” kelimesi de dile getirildi.
Bu ötenazi dedikleri yöntem bazı ülkelerde uygulanıyor. Fakat hayatından umut kesilmiş, büyük acılar çekmekte olan kisilere uygulanıyor. Bilimsel olarak tedavisi mümkün olmayan ve kişiye dayanilmaz acilar veren vakalarda. Yasa çerçevesi içerisinde uygulanıyor.
Tabii ki o kişinin talebi uzerine; söz konusu kişiye sorarak…
Fakat hayvanların ‘ağzı dili’ yok! Öyleyse derdini acısını, dile gelip söyleyemeyen bu canlıların yerine nasıl karar vereceksiniz? Mahkemeleriniz, mevzuatınız, kendini savunamayan bu canlıların yerine ‘uyutmaya’ daha doğrusu onları öldürmeye nasıl karar verecek?
UYGULANAMAYACAK BIR YASA
SAHİPLENDİRME CÜMLESİ
KİMSEYİ İNANDIRAMADI
Sokak köpeklerinin uyutulmasıyla ilgili yasa tasarısı (bildiğim son duruma göre) henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edilmedi. Bu tasarı yasalaşırsa sahipsiz sokak köpekleri belirli bir süre içinde sahiplendirilemezse ‘uyutulmasını’ (öldürülmesini, itlaf edilmesini) öngörüyor.
Peki iki ay süre içerisinde kim sahiplenecek? İki ayda toplumda nasıl bir kültürel degisim olacak da yurttaşlar bu kopekleri evlerine, bahçelerine alacak?
Bu hayvanlar iki ayda nasıl rehabilite olacak ve insanlarımız tarafından tercih edilecek duruma getirilecek?
Bu tasarı uygulanabilinir görünmüyor ve toplum tarafından da inandırıcı bulunmadı.
BİR DE ‘HAYIRSIZ ADA’ HİKAYESİ VAR Kİ
Tarihte bir “Hayırsız ada” hikayesi de var:
Bazı kaynaklara gore 1865 yılında 2. Mahmut doneminde Galata semtinde köpeklerden kaçan bir İngiliz, yüksek bir duvardan düşer ve talihsiz bir şekilde ölür. Bunun üzerine 2. Mahmut köpeklerin Sivri Ada’ya sürgün edilmesini emreder.
Bu olayla ilgili olarak; bir süre sonra adada aç kalan köpeklerinin açlıktan birbirini yediği, kopeklerin ulumalarının şehre kadar gelmesinin halk arasında huzursuzluk yarattığı anlatılır. Bu olay sonrasına rastlayan günlerde Istanbul’da çok büyük bir yangın meydana gelir ve halk hayvanlara yapılan bu uygulamanın uğursuzluk getirdiği inanır ve Sivriada’yı “Hayırsız ada” diye anmaya başlar.