Kutlama değil farkındalık!

Kutlamak değil Farkında olmayı savunuyoruz. Yılda 2 kere gelen bu tarihleri biri 3 Aralık diğeri de içinde bulunduğumuz haftayı birbirimizi anladığımızı, gördüğümüzü, duyduğumuzu ve en önemlisi empati kurduğumuzu göstermeliyiz ki Toplumun %13 oluşturan bizler sesimizi bu günlerde yüksek ve gür bir şekilde duyurabilelim.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

“Her sene 10-16 Mayıs tarihleri arasında Birleşmiş Milletler’e üye ortak 156 Ülkenin kabul ettiği aynı tarihlerde kutlanan özel bir haftadır.” İnternette yazdığımız da bu cümleyi her sayfa da bulabiliyoruz.

Öncelikle bunu doğrudur yanlıştır diye ahkam kesmek asla benim haddime değildir. Zamanında böyle yazıldığı için de bu şekilde kabul edilmiş. Nasıl yıllar önce Türkiye Sakatlar Derneği adı altında bir dernek kurulmuş ve Türkiye’nin her bölgesinde şubeleri de bu isimle açılmışsa, şu anda “SAKAT” kelimesini Engelli olarak değiştirilse de bu kalıp değişmediği gibi….

20 yılı aşkın zamandır Tekerlekli Sandalye ile hayatımı sürdüren bir engelli vatandaş olarak ben de toplum da yaşayan engelli arkadaşlarım gibi bu haftanın bir kutlama olmadığını savunan taraftayım. Artık bu kelimenin de verdiğim örnekteki gibi değişmesi gerekiyor “FARKINDALIK” olarak.

Farkındalık nedir öyleyse? Kısaca çevremizde gelişen olayları bilmek, algılamak ve duyulmasıdır. Yani bir şeyin bilincinde olunmasıdır. Ülke Nüfusumuzun %13’ü Göremeyen, Duyamayan, Yürüme zorluğu çeken, özel bireylerimizden ve ailelerinden oluşmaktadır. Bu da gerçekten çok önemli bir sayıdır ve gün geçtikçe çoğalmaktadır. Açıkçası bunu görmezden duymazdan gelmeyi ve algılayamamayı başarabilir miyiz. Tabi ki HAYIR…

Farkında olmak zorundayız. Empati kurabilmeliyiz. Anlamalıyız.

Bu yüzden Kutlamak değil Farkında olmayı savunuyoruz. Yılda 2 kere gelen bu tarihleri biri 3 Aralık diğeri de içinde bulunduğumuz haftayı birbirimizi anladığımızı, gördüğümüzü, duyduğumuzu ve en önemlisi empati kurduğumuzu göstermeliyiz ki Toplumun %13 oluşturan bizler sesimizi bu günlerde yüksek ve gür bir şekilde duyurabilelim.

2004 yılında trafik kazası geçirip sandalyeye oturup hala kalkamadığım zaman arasında tam 20 yıl geçmiş. Çok uzun bir süre. Biraz empati yapmaya çalışıyorum, 20’li yaşlar en keyifli yıllardır bir çocuk için. Kendine güvenmeyi öğrendiği  yıllar. Askerden gelmiştir işe başlamıştır artık kendi ayakları üzerinde duruyordur ailesine karşı sorumluluğu daha bir farklı olmaya başlamıştır. Belki kendi ailesini kurmak çoluk çocuğa karışarak büyümek  isteyebilir o yaşlarda.

Belki ilk defa kendi parasıyla araba almıştır özgürlüğün tadını çıkarmak ister, kendi evini tutmuştur biraz da gençliğimi yaşamalıyım diyebilir o yaşlarda…  Bu örnekleri çoğaltabilirim ama ben bunların hiçbirini söyleyemedim ve hissedemedim o yaşlarımda. Aileme daha çok bağlandım çünkü onlar olmadan hareket edemedim. Evimden çıkıp özgürlüğümü yaşayamadım çünkü evden tek başıma çıkamıyordum. Arabamız vardı süremiyordum, canım bir şey yapmak istese de tek başıma o canımın istediği şeyi yapmak o yaşlarımda imkansızdı. Evlenmek çoluk çocuğa karışmak hayal olmuştu. İşe girmek girdikten sonra da ayaklarımın üstünde durmak ta imkansızdı çünkü ayaklarım o görevi görmüyordu bile.

Bu anlattıklarım hepsi bir gerçekti.  Ama değişmeliydi. Değişmesi için benim gayret göstermem gerekiyordu. Ya buna teslim olarak yaşamaya devam edecektim ya da bu hayatımın Kahramanı olacaktım. Ben kendi hayatımın Kahramanı olmayı seçtim. Çok zorlandım evden çıkmak hiç kolay olmadı. Benim psikolojim değildi bunu zorlayan evimin 3. Katta olması ve asansörün olmamasıydı. Kardeşimin sırtına atladım yeri geldi hiç tanımadığım insanların sırtına bindim ve 3.kattan indim, çıktım ben başarmıştım artık bir şekilde dışarıya çıkabiliyordum. Benim gibi olan kim varsa onlarda çıkabilirdi.

O gün Alper çıkmayı başardı, diğer gün Ali, onu gören diğer engelli ben de çıkabilirim dedi ve o da çıktı; sanki bir kombinasyon kurulmuştu toplumda. Ben neyim ki diye düşünen insanlar bizleri gördüğünde onlar yapabiliyorsa ben de dedi bizde varız dediler ve toplumun arasına karışmaya başladılar. Belki biraz zor olmuştu ama kendine güvenen sandalyeleri olsa da artık ayaklarının üzerine dik durabilen kendi evlerini alan ve aile kurabilen engelliler olmuştuk. Geriye kalan tek şey bu azmin, gayretlerin ve çabaların FARKINDA olunmasıydı.

Balıkesir’in 17 yıl önce kurulmuş bir Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı var. Süper Lig  de mücadele ediyor.  Amacımız kazanmak ya da kaybetmek değil. Farkında olunmak… 2015 yılında kurulmuş bir Engelli Tiyatro Topluluğumuz var. Amacımız farkında olunmak… Halk oyunları ekiplerimiz var amacımız yine aynı. Koromuz var amaç aynı, Derneklerimiz var STK’lar var, Konseylerimiz var hepsinin amacı bizlerin farkında olunması…

Yazımın son paragrafın da bu haftaya özel yetiştirip sahneye çıkardığımız Tiyatro oyunumuzdan bahsederek ve bitirmek istiyorum. Çünkü çok büyük çaba, emek ve gayret ile hazırlandık. 8 Ay önce başladığımız ve ismini de Engelsiz Şehir Balıkesir Bizim Tayfa Tiyatro Topluluğu verdiğimiz ve bu süre boyunca yağmur çamur aldırış etmeden Tamer Çallıoğlu öğretmenimizin öncülüğünde aksatmadan disiplin ile devam ederek 10 mayısta Salih Tozan Kültür Merkezinde seyircimizin karşısına çıktık. Salonun tamamı dolmuş ve yerlerde oturarak seyreden seyircilerimizle beraber bu anlamlı hafta da aslında çok önemli bir mesaj verdik. Bizlerin emek vererek hazırladığı bu oyuna geldiler ve Sizlerin Yanınızdayız; FARKINDAYIZ dediler…

Teşekkürler yanımız da olduğunuzu bizlere hissettirdiğiniz için….

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Kutlama değil farkındalık!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!