Balıkesir’in talihsiz jönü

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hilmi DUYAR /POLİTİKA/ Sabahattin Ayşavkı, sahne adıyla Sabah Ayşavkı, 1984 yılında Ses Dergisi’nin düzenlediği, artist yarışmasında, hayallerinin en önemli bölümünü gerçekleştirdi ve birinci oldu. Derginin düzenlediği diğer yarışmalarda dereceye giren ve günümüzde halen isimlerinden söz ettiren, Ediz Hun, Hülya Koçyiğit, Tarık Akan, Gülşen Bubikoğlu, Kadir İnanır, Ajda Pekkan, Süleyman Turan, Selda Alkor, Engin Çağlar, Necla Nazır, Mesut Engin ve diğerleri gibi Yeşilçam’da kendine yer edinemedi. Şanssızlıkların peşini bırakmadığı Ayşavkı, şimdi Balıkesir’de emeklilik yaşamını sürdürüyor. Kendisine gelecek oyunculuk tekliflerine açık olduğunu vurgularken, Ses artist yarışmasının en şanssızı Mesut Ergin’in kaderine bakınca da kendini şanslı hissediyor. Mesut Ergin, 1973 yılındaki yarışmada, Mahmut Hekimoğlu, Salih Kırmızı gibi sanatçıların arasından sıyrılıp birinci olarak Yeşilçam’da sanat hayatına başlamış, pek çok filmde başrol oynamış, yardımcı oyuncu olmuştu. Fotomodellik deneyimi de bulunan sanatçı, geçirdiği trafik azası sonucu sağ el bileğinde kesilen sinirler nedeniyle elini kullanamaz hale gelmiş ve alkol bağımlısı olmuştu. Alkol bağımlılığından kurtuldu ama şanssızlıktan kurtulamadı. Eşinden boşandı, evinin alt katındaki kahvehanede çıkan yangında, evi harabeye döndü. Evsizler kervanına katılan sanatçı, bir hastane önünde bitkin vaziyette bulununca, Kayışdağı Darülacezesine yerleştirildi ve orada yaşamını yitirdi. Ayşavkı kendini, Mesut Ergin’den sonra en şanssız Ses artist yarışmacısı ilan etti.

 

 

Sabahattin Ayşavkı kimdir?

Balıkesir’de 1961 yılında dünyaya geldim. Namık Kemal İlkokulu’nda okudum. İlkokula kaydımı ağabeyim yaptırdı. 6 yaşında olduğum için okul müdürü işlem yapmak istemedi. 7 yaşında getirin dedi. Ağabeyim ısrar edince, müdür sabah kahvaltısında ne yediğimi sordu. Sütlü çorba içtiğimi söyledim. “Tamam, seni okula yazdım” dedi. O sütlü çorba benim 1 yıl önce öğrenci olmamı sağladı. 5 yıl çabuk geçti, Karesi Ortaokulu’na başladım. Resim ve müzik yeteneğim vardı. Bu nedenle hep 10 alırdım. Matematik dersim zayıftı. Ortalamalarla sınıf geçerdim. Lise öğrenimim biraz karışık oldu. Ticaret lisesi ve öğretmen lisesi sınavlarına girip her ikisini de kazandım. Önce ticaret lisesine gittim fakat hoşlanmadım, kaydımı öğretmen lisesine aldırdım. Şanssızlıklarım burada başladı. İkinci sınıftayken öğretmen lisesi kapatıldı. Ya Savaştepe Öğretmen Lisesine gidecektim, ya Cumhuriyet Lisesi’ne gidecektim.  Cumhuriyet Lisesi’ni tercih ettim. Bu okulda öğretmenlerle sorunlarım oldu. Muharrem Hasbi Koraya kaydımı aldırdım ve bu okuldan mezun oldum. Açık Öğretim Fakültesini 2’inci sınıfta bıraktım. 1984 yılında, Ses Mecmuasının açtığı artist yarışmasına katılıp birinci oldum. Zaten Üniversite öğrenimime bu nedenle nokta koymuştum. Benim gibi Ses Mecmuasının yarışmasında birinci olan Tamer Yiğit, Tarık Akan gibi şansım yaver gitmedi. Daha önce ilk sırayı alan yarışmacılara filmler çekilmişti. Ben bu şansı yakalayamadım.

 

 

Sizi Artist yarışmasına teşvik eden oldu mu?

Yükseköğrenim görmeğe pek istekli değildim. Askerliğimi tecil etmek maksadıyla üniversite sınavlarına girdim. Sanırım 225 puan ile Açık Öğretim Fakültesine kaydoldum. Nihayetinde 2’inci sınıfta bırakıp yarışmaya girdiğimi belirtmiştim. Beni teşvik eden de, gitme diyen de olmadı. 1984 yılı aralık ayında yapılan artist yarışmasına 500-600 civarında katılım oldu. Ön elemelerden geçtim. Resim elemeleri vardı. 2 eleme yaptılar. 6 Erkek, 6 kadın finale kaldı. Finalde büyük jürinin önüne çıktık. Cüneyt Arkın, Selda Akkor, Hale Soygazi, Tarık Akan, Hayat Dergisi Genel Yayın Müdürü, Ses Dergisi Genel Yayın Müdürü vardı. Erkeklerde birinci oldum. Birincinin 3 filmde başrol oynayacağı söyleniyordu, Filmler yapılmadı. Şanssızlık sürekli benim peşimi bırakmadı. Şans ve şanssızlık adeta böyle burun farkıyla yarıştı benimle. Ses Dergisi’nin normalde geleneksel eğilimi, birinci gelene 3 film başrol garantisi vardı. Fotoromanlar, tanıtımlar vardı. Hiç biri gerçekleşmedi. Ben seçildiğim gibi ortada kaldım. Sanat dünyasına, film dünyasına kendi çabalarımla girdim. Balıkesir’den gitmişsin, çevren yok, yardım eden, yok, fikir veren yok, tırmalamaya başladım, o piyasada tutunmaya çalıştım. Sonuçta, kendi çabamla bir yerlere geldim. Türk Sineması, seks furyasından, seks filmleri projesinden yeni kurtulmuştu o dönem.  Doğru dürüst film çekilmiyordu. Arabesk video filmleri çekiliyordu. Sinema filmleri 2 elin parmakları kadar azdı. O filmlerde de şarkıcılar, türkücüler başroldeydi.

 

 

O filmlerde mi rol aldınız?

Başrolde Mustafa Topaloğlu’nun olduğu, “Muallim” filminde oynadım “Penceresi cam cama muallim” sözleriyle başlayan Sinop Boyabat yöresine ait Türkü’nün öyküsünü anlatan bir filmdi. Şener Şen ile Nilgün Nazlı’nın başrolleri paylaştığı Züğürt Ağa filmiyle sinemaya adım attım. Mahalle delikanlısı rolünü üstlendim.  Daha sonra Video filmler dediğimiz çekimlerde rol aldım. Flaş TV, Star TV ve Samanyolu’nda gerçek yaşamdan kesitler veren filmlerde ana karakter ve yardımcı karakter olarak görev aldım. Balıkesir’e gel git benim için çok zor oluyordu. Yıllarca, bir Balıkesir’e, bir İstanbul’a gittim geldim. Orada barınmaya çalıştım olmadı. Film piyasasında tutunmak için ahbap çavuş ilişkileri önemli. Balıkesirli hemşerim Tamer Yiğit, yardımcı olabilir mi? Düşüncesi ile görüşmeye gittim. O da ses dergisinin 1962 yılındaki artist yarışmasında birinci olmuştu. Konuşmamızda, “Ben artık o işleri bıraktım” dedi. 6 ay sonra bir televizyon dizisinde rol aldı. İsteseydi bana yardımcı olabilirdi.

 

 

Başka kimlerle görüştünüz? Size en çok kim destek oldu?

Balıkesirli başka bir sanatçı ile görüşmedim. Bir gün Cihangir’de Sevda Ferdağ ile karşılaştım Cihangir’de oturuyormuş. Tesadüfen ben de oradaydım. Görünce konuşayım istedim. “Vallahi şu an müsait değilim canım” dedi. Kısacası salladı beni. Balıkesirliler, gurbette, askerde, Karadenizliler gibi, doğulular gibi birbirlerini tutmuyorlar, birbirlerine sarılmıyorlar. Genelde, doğulular, Karadenizliler birbirine yardımcı oluyor, destekliyorlar. Fikret Hakan, Reha Yurdakul, Necdet Tosun, Şevket Altuğ, gibi sanatçılar vardı görüşmedim. Hiç biriyle teşvik-i mesaim olmadı. Bana en büyük desteği,  Ankara Devlet Konservatuarı’nda makyaj asistanlığı ve aktörlük yapan gazeteci Cahit Albayrak sağladı.  Sanırım 1982 yılıydı. Yarışmaya girmeden önce Devlet tiyatroları sınavına girmek istemiştim. Cahit Albayrak bana, Mücap Ofluoğlu, Yıldız Kenter, Müjdat Gezen’e vermem için kartvizit yazdı. “Bu sanatçıları tek tek dolaş, sana faydaları olur” dedi. Sınava girmeden önce, Kenter Tiyatrosuna gittim. Yıldız Kenter‘e Cahit abinin kartını verdim. Yıldız Hanım bana, “Sınava girmeden önce form verecekler onları doldur, bana göster ve hatırlat” dedi. Sınavdan 1 gün önce bir arkadaşımın evinde kaldım. Ertesi günü kalktığımda heyecanım doruktaydı. O telaşla Yıldız Hanıma göstermem gereken evrakları unuttum. Sınava girmeden önce konuşmak istedim yapamadım. Çünkü en önemli şeyi unuttuğum için konuşmaya utandım. Sınavda, beni hatırlasın diye yüzüne baktım. Tabi hatırlamadı. Nasıl hatırlasın Devlet Tiyatrolarındaki önemli görevi nedeniyle yüzlerce insanla karşılaşıyor. Sınavda da şanssızlığıma kurban gittim. Devlet tiyatrosunda eğitim alsaydım şimdi başka bir konumda olurdum.

 

 

Yarışmadaki birincilik beklentilerini karşılamayınca Balıkesir’e dönmek mi istedin?

Yeşilçam’da tutunamadım, yer edinemedim. Balıkesir’deki yaşlı annemi düşünmek zorundaydım. Başarılı olsaydım annemi İstanbul’a götürecektim, olmayınca ben Balıkesir’e döndüm. 1986 yılında Balıkesir’de evlenip Almanya’ya gittim. Bir buçuk yıl sonra eşimden ayrılıp, tilki-kürkçü dükkanı örneğinde olduğu gibi Balıkesir’e döndüm. Dönüşümde beni umutlandıran hadiseler yaşadım. “Sen nerelerdeydin? Seni çok aradık.” Dediler. Ahmet Mekin ve Leyla Önder’in başrolleri paylaştığı, “Oğlum ve ben” filminin yönetmeni Yavuz Figenli, beni Ahmet Mekin’in oğlu olarak oynatacağını beni çok aradığını söyledi. Hatta 1986’yı 1987’ye bağlayan yılbaşı gecesi programında, Bülent Ersoy,yeni yıla girildiği anda ben ses mecmuasında birinci olan o esmer çocukla dans etmek istiyorum” demiş. Ben ben yurt dışındaydım. Almanya’ya gidişim de bir şanssızlık olarak gelip kapıma dayandı. Güzel şeyler söylendi ama ben hep Balıkesir ile İstanbul arasında mekik dokudum. O gidip gelmeler beni çok yıprattı. Her defasında boğaz köprüsünden geçerken bir daha İstanbul’a gelmeyeceğimi söylüyordum.  Flash TV’de birer bölümlük canlandırmalarda başrolüm oldu. Samanyolu TV’den aradılar. Boşanmak istemiyorum dizisi için teklif getirdiler. 2-3 bölüm başrol oynadım.  Bir iki sinema filminde daha rol aldım. Uzun bir ara verdim. Son olarak, Kıbrıs’taki havaalanına, Ercan Havaalanının isminin konmasıyla ilgili bir film teklifi geldi. O havaalanına ismi verilen pilot, Balıkesirli şehit Binbaşı Fehmi Ercan. Onun yaşam öyküsü ile ilgili bir film çekilecek ben de ana karakterlerden birini canlandıracağım.

 

 

Şanssızlıklar peşinizi bırakmamış, verilen sözler tutulmamış. Yarışmaya girmeseydiniz ne yapardınız?

15 yıl önce annem vefat etti. Yalnız başıma yaşıyorum, kendi yağımla kavruluyorum, emekliyim. Benim sinemaya adım attığım dönemlerde telif hakları, “Hak getire” o durumdaydı. Bize küçük küçük yazılarla hazırlanmış bir sözleşme imzalatıyorlardı. Yeni bir yapımda rol almanın heyecanıyla okumadan imza atıyorduk. Sigortalılık durumu yoktu. Müslüm Gürses ile oynadığımız filmin yönetmeni, uzun süre, Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM) Başkanı Yılmaz Atadeniz’e sigorta durumlarının ne olduğunu sordum. Benden SSK ile ilgili evraklar istedi. Götürüp kendisine verdim. Film bittikten sonra ne oldu bilemiyorum. Sinemadan sosyal güvence olarak hiçbir şey kalmadı. Şimdiki oyuncular okullu. Müjdat Gezen’in mükemmel bir sanat merkezi ve konservatuarı var.  Devlet konservatuarları, Üniversitelerin sinema televizyon bölümleri çoğaldı. Bu çocuklar, bu okullardan mezun olurken projeleri hazırlanmış bulunuyor. Benim şanssızlığım o dönemde okulların az oluşuydu. Yarışmaya girmeseydim de bir yerlerden sinemaya tutunmaya çalışırdım. Bendeki oyunculuk hevesi çocukken başladı. Tahta kılıçlarla Tarkan, Karaoğlan Malkoçoğlu olurdum. Giyinip kuşanmayı çok severdim. Üstüme başıma, saçıma sakalıma dikkat ederdim. Arkadaşlarım bana bu nedenle artist derlerdi. O yıllarda Ses mecmuasını takip eder, yarışmalara bakardım. Eninde sonunda bu yarışmaya katılacağımı söylerdim. Katıldım ve başardım. Bazıları müzisyenlere çalgıcı derler oyunculara iyi gözle bakmazlardı. Ben böyle düşünenlerin düşüncelerini de kırdım. Keşke konservatuar öğrenciliğim olsaydı, keşke tiyatro öğrenciliğim olsaydı. Diye hayıflanıyorum. Ben tam anlamıyla hedefime ulaşamadım.

 

 

Hedefinize varamayışınızı şanssızlığa mı bağlıyorsunuz yoksa kısıtlı olanaklara mı?

Türkiye’nin ilk özel televizyonu Star TV oldu. TRT ve Star’dan başka televizyon yoktu. Onlarda da 2-3 dizi vardı. Yabancı diziler revaçtaydı. Şanssızlıkların yanında imkansızlıklar da etken oldu. Şimdi bakıyorsunuz onlarca TV kanalı, onlarca dizi var. Eskiden dizilerin çoğu yabancı kaynaklıydı. O günün olanakları şimdiki gibi olsaydı, Sinemada tutunamasam bile televizyon dizilerinde bir yerlere varırdım. Çünkü oyunculuk revaçta, haftada 2-3 dizi veren televizyonlar var.

 

 

Almanya’dan neden döndünüz? Almanya’da şansınızı sinema sektöründe neden denemediniz?

Almanya’yı sevmedim ben. Eşim de kıskanç olunca işin tuzu biberi oldu, kısa sürede döndüm. Kıskançlık bir seviyeye kadar hoş karşılanır. Sağa bakma, sola bakma, neden geç geldin? Nereye gidiyorsun? Eşim beni sıkboğaz edince dayanamadım. Türkiye’ye geleceğim, dönmemi istemiyor. Pasaportumu sakladı. Hal böyle olunca Yunan bir avukata vekalet verip, boşanma davası açtım. Son aşamada, araya girenler oldu, eşim huyundan vazgeçeceğini normal bir aile düzeninde evliliği yürüteceğine söz verdi. Ancak sözünde durmadı ve olaylar tekrarlanınca kavga ettik. Eve Alman polisi geldi. Türkiye’ye dönmek istediğimi, eşimin pasaportumu sakladığını vermek istemediğini söyledim. Polis, eşime yasal olarak buna hakkı olmadığını açıkladı. Pasaportumu evdeki havalandırma boşluğuna saklamış, oradan çıkarıp verdi. Bir an önce kurtulmak için pasaportumu alıp memleketime döndüm. Benimle sevgi üzerine evlilik yapmadığını, işte benim kocam böyle yakışıklı gibilerinden gösteriş yaptığını sonradan anladım. Balıkesir’e döndükten sonra sinema piyasasından ümidimi kestim. Kazanç elde etmek için dekorasyon işine girdim. Binaların dış cephe mantolaması, alçı düzleme, boya işlerini yapıyorduk. Benim elimde çok meslek var. Fırıncılık işiyle uğraşıp köy ekmeği ürettik. 3 ay onun yanında, 5 ay bunun yanında derken hem vakit geçirdim, hem ekmeğimi, hem aşımı çıkardım.

 

 

Sabah Ayşavkı ismi kimin düşüncesiydi?

Ayşavkı zaten soy ismimiz. Hatta yeğenlerimin Ayşavkı adıyla bir simit fırınları var. İsmim Sabahattin’i biraz kısaltıp Sabah yapınca, oyunculuk ismim Sabah Ayşavkı oldu. Toptan değiştirme diye bir şey olmadı. Sevda Ferdağ’dan söz etmiştik. Edremitli hemşerimizin asıl adı, Lütfiye Dumrul’dur. Herkesin bildiği gibi Cüneyt Arkın’ın ismi de Fahrettin Cüretlibatur. Oyuncular kendilerine sahne adı veriyor.   Müslüm Gürses’in doğum adı Müslüm Akbaş’tır. Ben Müslüm Gürses ve Orhan Gencebay’ı oldum olası sever, hayranlık duyarım. Kendim de saz çalıyorum. Müziğe ortaokuldan yatkınlığım var. Bu nedenle de saz çalan sanatçıları çok severim. Müslüm Baba ile bir anımız oldu. Kul kuldan Beter filminin çekimleri var. Başrolde, Alev Sayın, Müslüm Gürses oynuyor. Yuvarlanma sahnesi var. Müslüm baba itiraz edip yuvarlanmayacağını söyledi. Yönetmen Yılmaz Atadeniz nedenini sorunca “Üzerimdeki kazağı muhterem ördü. Kirletirsem beni perişan eder” dedi. Muhterem Nur’a olan büyük sevgisine orada tanık oldum. Bana bir uzunçalarını imzalayıp verdi. O film çekimlerin içerisinde bulunmak bile apayrı bir duygu. Set arası beklemeler bile benim hoşuma gidiyordu. Çekim sıran gelinceye kadar heyecanla bekliyorsun, heyecanını yatıştırmak için diğer oyuncularla sürekli konuşuyorsun. O esnadaki duygular anlatılamaz, yaşamak gerek. Güzel anlar yaşadığım kadar olumsuzlukları da gördüm. 2003 yılında Rabia filminin çekimi için aradılar. Yönetmeni Ahmet Şafak’tı Bana proje anlatıldı, olumlu yanıt verdim. Filmin çekimi Akçay’da başladı. Benim rolüm filmdeki kötü adamın 2 yardımcısından biriydi. Oynamayı kabul etmedim. Kötü adam rollerini asla kabul etmedim. Çünkü oynadığım hiçbir filmde kötü adam rolünü sergilemedim.

 

 

Başarılı bir başlangıç, şanssızlıklarla dolu bir Yeşilçam geçmişiniz var. Kendi deneyimlerinize dayanarak oyuncu olmak isteyen gençlere önerileriniz var mı?

Sinema, dizi, oyunculuk konusunda bana gelip soranlar oluyor. Ben rol alsam, dizide oynasam, nasıl olur? Ne yapayım, ne edeyim? Diyorlar. Ben de onlara bu işin içinde olmaları gerektiğini söylüyorum. Nasıl içinde olmaları gerekiyor? Önce eğitim, önce okul diyorum. Eğitimini yapmak istemeyenler için İstanbul’da Bin civarında ajans ve figürasyon ajansı var. Kayıt yaptırıp ufaktan başlamaları gerekir. Kalkıp adama ilk başta yardımcı rol oynatmazlar. Benim dönemimde okul yoktu ama benim lisansım yarışmada birinci olmaktan geçiyordu, bir unvan sahibiydim. Buna rağmen olmadı. Televizyonların internetin, olmadığı zamanlar halkın tek eğlencesi sinemaydı. Yazlık sinemalar, kışlık sinemalar tıklım tıklım dolardı. Filmlerde yarışmalarda seçilen oyuncular ile karakter rollerini üstlenen oyuncular oynardı. Ve o yıllarda yakışıklılık ve güzellik ön plandaydı. Şimdi öyle değil karakter oyunculuğu ön planda. Balıkesirli hemşerimiz Tamer Yiğit yakışıklı adamdı. Hemşerimiz Fikret Hakan yakışıklı değildi ama 10 numara karakter oyuncusuydu. O nedenle gençlere iyi bir eğitim almalarını öneriyorum.

 

 

Size bir rol seçme şansı verilseydi hangi filmde oynamak isterdin?

Rol seçmek sanatçının elinde değil. Size teklif edilir, yazılı bir senaryo gelir önünüze. Senaryodaki kişi fabrikada çalışan bir işçi de olabilir, fabrikatör de. İyi bir aile babası, mafya babası, Kemal Sunal gibi çöpçüler kralı da olabilir. Bu sizin elinizde değil, metin neyse onu oynayacaksınız. Benim hayalimdeki rolü soruyorsanız, Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’un “Kızıl Jooluk” adlı romanından uyarlanan, Selvi boylum al yazmalım, filminde oynamak isterdim. Neyi oynamak istemediğimi soracak olursanız, kesinlikle kötü karakterleri canlandırmak istemezdim.

 

 

Yeşilçam’da en çok değer verdiğiniz sanatçıları açıklar mısınız?

Ben Fatma Girik hayranıyım. Onunla görüştüm, üstelik yağlıboya tablosunu yapıp armağan ettim. Kadir İnanır’ın oyunculuğunu beğenirim, Fikret Hakan karakter rollerinin kralıdır. Tarık Akan siyasi görüşü nedeniyle bana itici gelir. Salon filmlerinin efendisi Ediz Hun, onu çok takdir ederim. O da benim gibi Ses Artist yarışması birincisidir. Aynı yarışmada Süleyman Turan ikinci seçilmiş ve Yeşilçam’ın vazgeçilmez karakter oyuncularından biri olmuştur. Ben hala kendime güveniyorum. 63 yaşındayım ve bu yaşta bile iyi bir proje gelirse oynarım. Eğitimi olmayıp oyuncu olmak isteyen arkadaşlara tavsiyem iyi bir Cast Ajans’a başvursunlar.  Ajans derken, tanınan bilinen kuruluşları kastediyorum. Günümüzde öyle ajans taklitleri var ki, cep telefonlarına mesaj gönderiyorlar. Şu tarihte şuradayız, çocuk oyuncu olmak isteyenlerin ebeveynleri, yaşlı karakter oyuncusu olmak isteyenler, şu otelde ya da şu yerde, şu saatler arası kayıt yapacağız diyorlar. Yapım şirketi adına oyuncu alacağız derken, kayıt ücreti, fotoğraf çekim ücreti adı altında para topluyorlar. Bu tür mesajlara, bu tür şirketlere çok dikkat edilmesi gerekiyor.

 

 

Tepki Ver | kat_l_yorum1
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
1
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Balıkesir’in talihsiz jönü
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!