Balıkesir Jeoloji Mühendisleri İl Temsilciliği tarafından düzenlenen Balıkesir’in Afet Durumu ve Yönetimi isimli çalıştay başladı. İki gün sürecek çalıştayda Balıkesir’in depremselliği ve doğal afetler konusunda yapılan çalışmalar ele alınacak.
Birçok kurumun da destek verdiği çalıştayın açılışına Vali ersin Yazıcı, Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, AFAD İl Müdürü Bayram Şahin, Altıeylül Belediye Başkanı Hasan Avcı’nın yanı sıra Balıkesir Üniversitesi’nde eğitim gören Jeoloji Mühendisliği öğrencileri katıldı.
Çalıştayın açılışında konuşan Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan, Türkiye’deki afet yönetiminin eksikliğinden bahsetti. Alan son dönemde yaşanan depremlerin afet bilincini yeniden hatırlattığını ifade etti. Vali Ersin Yazıcı da yaptığı konuşmada, afetlerin verdiği olumsuz sonuçları engellemenin mümkün olacağını dile getirdi.
Hüseyin Alan: “Yeni faylar tespit edildi”
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan yaptığı konuşmada 2011 yılında MTA tarafından yenilenen diri fay haritası kapsamında 5,5 ve üzerinde deprem üreten 585 adet fay segmentinin tespit edildiğini belirterek, ”Geçen bir yıllık süreye bakıldığında ülkemizde önemli bir deprem etkinliği olmamasına rağmen özellikle geçtiğimiz günlerde Çanakkale Ayvacık’ta meydana gelene 5,4 büyüklüğündeki deprem ile Rodos ve Girit adası açıkları ile Ege Denizinde meydana gelen orta büyüklükteki depremlerden etkilendiği, bölgede yüzde 80’i aşkın konutun hasar gördüğü, bu bölgede yaşayan halkımızı büyük korku ve paniğe sevk ettiği görülmüştür. Son birkaç yıldız ülkemizin doğan kaynaklı önemli bir afet olgusu ile karşılaşmaması hepimizin için sevindirici de olsa, 2011 yılında MTA tarafından yenilenen diri fay haritası göz önüne alındığında 5.5 ve üzerinde deprem üreten 485 adet fay veya fay segmentinin tespit edilmesi, yerleşim alanlarımızın çoğunluğunun bu kırık hatlarının üzerinde, kenarında veya etki alanı içinde olması ülkemizin deprem gerçeğini değiştirmemektedir. Yine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2018 yılında imar barışı adı altında getirilen ve başvuruları da halen devam eden ‘imar affı’ düzenlemesi ile sayıları 11 milyonu aşan yapı sahibinin başvurusu ile yasal hale getirilen, yeterli mühendislik hizmeti gördüğünden emin olamadığımız yapı stokumuz da göz önüne alındığında olası bir depremde ağır kayıplar vereceğimizi düşünüyorum” diye konuştu.
“Afet riski daha da arttı”
Ülkemizin akla, plana, bilime aykırı olarak uygulanan rant politikaları nedeniyle bir afet ülkesi olduğunu belirten Alan; “Çünkü ülkemizde afet risklerini azaltmaya yönelik ulusal afet politikaları hala oluşturulmamıştır. Afetlerle doğrudan ilintili yasalarda tek bir değişiklik dahi yapılmamıştır. Yapılanlar ise bırakın afet risklerini önlemeyi imar affı gibi düzenlemelerle afet riskimiz daha da artmıştır. Halkın afet bilinci ve afetlerle mücadele kültürünün geliştirilmesi için gerekli ve yeterli çaba gösterilmemiştir” diye konuştu.
Vali Ersin Yazıcı: “1999 depremini iki kez yaşadım”
Vali Ersin Yazıcı, da 1999 depreminde akrabalarını kaybeden birisi olarak yaptığı konuşmada, binaları insanların yaptığını belirterek, “Böyle hayatımızın her an içinde oban bir konuyu ıskaladığımız, farkında olmadığımız çok zamanlar var. Ama küçücük bir sel afeti olduğunda veya başka bir afet haberini televizyonda duyduğumuzda anlık bir duygu ‘yahu bizde ne oluyor acaba’ deyip birkaç dakika içinde de geçip gidiyor. Ta ki başımıza bir afet gelinceye kadar. Ben Düzceliyim; 1999 depremini iki defa yaşamış bir şehrin çocuğuyum. Ve 1999 depreminde amcasını, halasını, halamın çocuklarını ve birkaç tane akrabamı depremde kaybetmiş birisiyim. Ama binaları biz yapıyoruz. Eğitimli olan, eğitimsiz olan, mühendis olan, olmayan, sosyal bilimci, öğretmen, çiftçi, tüccar ama biz yapıyoruz binaları. Hepiniz biliyorsunuz Düzce’de ve ardından da Kocaeli’nde 7 yıl çalışma fırsatım oldu ki depremden çok sonra olmasına rağmen hala depremin izlerinin bulunduğu bir şehirde yan yana duran binaların birisinde hiçbir şey yok, çatlak yok, yanındaki iki bina yıkılmış, onlarca ölü. Bunu nasıl izah edeceğiz, kimi suçlayacağız? Hap birilerini mi suçlayacağız? Kolay, hep mühendisleri suçlamak, odaları suçlamak, belediyeleri suçlamak. Ama asla ve asla kendimizi suçlamayacağız, öyle mi? Onun yapmadığımız sürece bu iş düzelmez. Sadece birilerini suçlayarak ulaşacağımız nokta iyi bir nokta değil. Herkes şapkasını önüne koyacak. Herhangi bir yapıyı yaparken, başlarken, hangi amaçla yapılıyor olursa olsun dürüstçe, insanca, adaletli bir şekilde, hiçbir kimsenin kılına zarar getirmeyecek şekilde düşünecek, tasarlayacak ve yapacak ve vicdanında bunun sorumluluğunu her manada hissedecek” diye konuştu.
“8-10 yılda ne değişti”
Deprem bölgesinde 1999’dan bu yana birçok inşaat yapıldığını belirten Vali Ersin Yazıcı, son dönemde kanunların verdiği sorumlulukların dışında gerekli özenin gösterilmediğini söyledi. Vali Yazıcı, “1999 depreminden sonra benim bölgemde birçok akrabam inşaat yaptı. İlk 3-5 yıl bu inşaatlarda mutfaklar çok önemli değildi biliyor musunuz? Mutfak dolaplarının kalitesi pek önemsenmiyordu. Kapıların kalitesi, kapı tokmakları, binalarda kullandığımız o aksesuar dediğimiz unsurlar çök önemsenmiyordu. Şöyle söylüyordu insanlar birbirlerine: ‘yahu bu kadar çok demir niye bağlıyorsun, bu kadar demir gider mi, temeli çok demir yapmışsın’ bunları hak tabiriyle söylüyorum. Sonra ne oldu bilmiyorum, ilk 5-6 yıl deprem uzmanı olan, adeta herkesin inşaat mühendisi, jeoloji mühendisi, makina mühendisi olduğu Düzce gitti, normal eskiden olduğu gibi yapılar yapılmaya devam ediyor. Tabi Allah’tan devletin birçok zorlamaları var, oradan izin alınacak, buradan izin alınacak. 1999’dan 2006-2007’lere kadar o kadar bilinçlenen benim hemşerilerim, 8-10 yıl sonra bütün nesil değişmiş olamaz değil mi, ama her şey değişti. Allah’tan devletin çıkardığı bir takım mevzuatlar var, bazı şeyleri zorlaştırıyor. Eğer onlar çıkmamış olmasaydı 1999’dan öncesi ne varsa o olacaktı” diye konuştu.
“Herhangi bir canlıyı incitecek işlere imza atmayın”
Özellikle teknik alanda öğrenim gören gençlere seslenen Vali Yazıcı, herhangi bir canlının hayatını incitecek işlere imza atmamalarını öğütledi. Vali Yazıcı, “Sevgili gençler, ülke sizin, ülke bizim ama size teslim edeceğiz. Özellikle teknik alanda okuyan gençlerimize seslenmek istiyorum. Hiç kimsenin, ama hiç kimsenin; anneniz, babanız, siyasetçi, devlet büyüğü, şu yada bu, kimsenin lütfen tesirinde kalmayın. Herhangi bir canlıyı incitecek, sizde şüphe oluşturan bir durum varsa o evrakı asla imzalamayın. Bunun bedelini de ödeyin. İnsanlık adına bu bedelleri ödemediğimiz müddetçe birbirimizi suçlamaya devam edeceğiz” dedi.
“Birbirimizi suçlayarak çözüme ulaşamayız”
Konuşmasının son bölümünde yaşanan olumsuzluklarda herkesin birbirini suçladığını söyleyen Vali Ersin Yazıcı, şunları kaydetti:
“Siyasi konulara girmeyeceğim, zaten alanımda değil. Ama 30 sene önce ülkenin belediyelerini yöneten partilerin çoğu yok şu anda. Yani yönetimde değil. Yani birilerini suçlayarak, belediyelere sorumluluk yükleyerek bu iş tek başına bitmiyor. Kimse kusura bakmasın. Oda ona atıyor, belediye başkasına atıyor. İşin merkezinde insan var, biz varız. İnsanca yaşamak için, başkasının hak ve özgürlüklerini asla zedelememek için, insan haklarını ihlal etmemek için, kul hakkına girmemek için ne yapmamız gerekiyorsa hep birlikte onu yapacağız. Ben inanıyorum ki bunu yaptığımızda afetten zarar alma oranımız düşecek. Afetleri engelleme şansımız yok, depremi durduracak bir güç yok. Ama sen, ben dere yatağını küçülteceğim DSİ’nin 40-50 metre genişlik bıraktığı dere yatağını şehri güzelleştirmek adına 20 metreye sıkıştıracağını zannedersen; 30-40 senede bir gelen su sana onun öyle olmadığı öğretir. Öğretir de; acılarla öğretiyor işte, üzüyor bizi, bazen can kaybına sebebiyet veriyor. Bir şekilde üzüyor. Ama aslında biz kendi kendimizi üzüyoruz. Ayamama Deresi’nde hatırlarsınız TIR’lar yüzüyordu, film gibi. Nasıl oluyor? Doğayı zorlarsan olacağı o. Hep birlikte yapıyoruz bunu. Bunu yapmayacağız, yapmamalıyız. Allah akıl, vicdan vermiş. Biz eğitimizle, donanımımızla, tecrübelerimizle aklımızı, vicdanımızı, bilgimizi birleştirip, insanlık adına ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız. Öyle olduğunda inanıyorum ki afetlerin sonucu bizim açımızdan daha makul olabilir. Sadece maddi hasarlarla sonuçlanan afetler olabilir. Hiçbir canlının zarar görmediği ya da çok az sayıda zarar gördüğü sonuçlar ortaya çıkabilir.”