Yerel seçimlere bir aydan daha az zaman kaldı. Adaylar netleşti ve sahaya indiler. Sokaklar bayrak ve afişlerle donatıldı. Vaatlerin sıralandığı çeşitli ziyaretler, mitingler iyice arttı. Vatandaşların dertleri “can kulağıyla” dinlenir oldu. Bir yandan da devam eden bazı yatırımlar sonuçlandırılmaya ve böylece seçim öncesi doğrudan seçmene bir mesaj verilmeye çalışılıyor. Bunlardan da doğrusu hayli ilginç sonuçlar çıkıyor. “Nasıl?” derseniz, örneğini bildiğim yerden vereceğim izninizle.
***
Edremit’teki “Ülkü Yolu” çalışmasına Balıkesir B. Belediyesi Kasım 2022’den beri devam ediyor. Dere yamaçlarına taş döşeme yapıldı, dolgular tamamlandı, biraz dereden biraz da bahçelerden arazi alındı, istimlakler yapıldı, köprü ilavesi, atıksu kolektör hatları ile enerji hatlarında yer değişiklikleri oldu ve ortaya “uçak pisti gibi” bir yol çıktı. Gören şaşırıyor ama ilk tepkisi de “bu kadarına gerek var mıydı?” oluyor. Demek ki varmış dostlar. 1/100.000 planlarda yıllardır yer aldığı gibi, Körfez’in sahil ve tarım arazileri önümüzdeki yılların ana kazanç hedefi olmasaydı, böyle bir yol da olmazdı değil mi? Bu hususa daha önceki yazılarımda yeteri kadar değinmiştim hatırlarsanız.
Şimdi ise, iş geldi bitirilen bu yolun sahilde Hamdi Türe Köprüsü tarafında ve Edremit merkezinde Çanakkale Otoyolu tarafında ana bağlantılarını yapmaya. Sahil tarafı kolay, soranı bile olmayan sulak alanlara hemen bir miktar daha dolgu yapılıp yol yükseltildi ve bir döner kavşak çıkartıldı ortaya. Otoyol tarafında ise üç yıl önce ilçe belediyesinin yaptığı yol düzenlemesi tümüyle söküldü, bisiklet yolu da kaldırılıp ana yola ilave edildi, kaldırımlar yeniden düzenlendi ve yol iyice genişletildi. Fakat bunlar yapıldığında, vatandaşlara da Edremit Belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi arasında bu konuda bile bir müşterek ve önceden planlanmış çalışma olmadığı sergilenmiş oldu.
Madem yol bu hale getirilecekti, neden eş zamanlı çalışılmadı da, önce biri yapıp sonra öteki söktü? Her iki belediyenin de aynı yer için yaptığı harcamalar, sonuçta vatandaşın cebinden çıkmıyor mu? Kimin parası havaya savruluyor ki bu plansızlıklarla?
***
Bu ufacık örnek bile bizlere gösteriyor ki, pek çok yatırım harcaması “rasyonel” bir çizgide gelişmiyor ne yazık ki. Buna benzer o kadar çok harcama var ki ülkemizde. Tabii bir başka görüş de, aslında detaylı bir plan olmadığı, kervanın sürekli yolda düzülerek işin yürütüldüğü yönünde oluyor.
Buradaki işe dair vatandaşın haliyle bu yönde şüpheleri var. Yol yapımının maliyeti baştan belirlenip kamuoyu ile paylaşılmadı ve kapsamı da hep müphem kaldı. Bu günlerde, 600 milyon lirayı geçtiği söylenen yol harcamaları sonucunda, önümüzdeki yaz orayı kullananlar yolun keyfini sürerken müthiş bir kokuya da maruz kalacaklar ve “keşke yol yerine, arıtma işi çözülseydi” diyecekler. Fakat Büyükşehir için iş öyle değil.! “Arıtma konusu” ise çoktan bir seçim pazarlığı haline getirildi bile. “Yapacaktık, yeri vermediler, kredi de geri gitti” söylemi epeydir dillerinde. Neden birleşip ortak çözüm bulunmadığı sorusu ise yanıtsız bırakılıyor ama diğer taraftan başka bir yatırım yerinin hazır edildiği hakkında açıklamalar da yapılıyor.!?
***
Söz konusu olan Edremit ilçesinin önemli bir bölümünün atıksu sorununa çözüm bulacak modern bir tesis ise, deniz kirliliğine çare olacaksa, polemik yaparak vakit geçirmenin bir özrü olabilir mi sizce? Bu yol biter ama sahil kesiminde Altınkum ve Akçay’ın kokusu bitmezse, AKP’nin seçmenden nasıl oy isteyeceğini anlamak da oldukça zor oldu vatandaşlar için. Fakat işin bu noktası da, seçime doğru tamamen aydınlandı nihayet. İma yoluyla veya hissettirerek değil, şimdi açıkça “bizi seçerseniz yaparız” deniyor. Seçmezlerse ne olacak peki? “Sizi kirliliğe ve kokuya mahkum ediyoruz” diyebilecek biri var mı siyasetçiler arasında? Böyle bir hakları olabilir mi?
Sadece Edremit’te veya Körfez bölgesinde değil, ülkenin her yerinde artık sıkça dile getiriliyor bu yaklaşım ne yazık ki. İktidar blokunun yerel seçimlerindeki en önemli kozunun “bizi seçmezseniz işiniz zor” teması olduğu iyice anlaşıldı. Üstelik ilk olarak, deprem yaralarının henüz sarılamadığı Hatay’da 3 Şubat günü dile getirildi bu husus. AKP Genel Başkanı “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” diyerek seçmene doğrudan bir tercih zorlaması sunmakta sakınca görmedi. Hatay’da yaşamını toparlamaya çalışan vatandaşları çok üzdü bu sözler. Nitekim 5 Şubat’ta Maraş’ta bir özür ifadesi gibi “Hükümet olarak biz, hangi partiden olduğuna bakmaksızın tüm belediyelere bütçeden alması gerekenleri eksiksiz gönderdik, gönderiyoruz” denildi. Hatta 11 Şubat’ta Tekirdağ’da yapılan başka bir açıklamada “Bizde, oy yoksa hizmet yok deyip milleti açık açık tehdit etmek olmaz” denilerek, söylenen sözlerin muhalefet tarafından çarpıttığı iddia edildi.
***
Seçmenler tam AKP Genel Başkanı’nı yanlış anladıklarını düşünmeye başlıyorlardı ki, 16 Şubat’taki Ordu mitinginde bu kez “Biz varsak doğalgaz var biz yoksak doğalgaz yok” denilerek iktidarın ana stratejisine geri dönüldü. Nitekim 26 Şubat’ta İstanbul’da açıkça “Kardeşlerim şu anda bu ülkeyi kimler yönetiyor? Biz yönetiyoruz. Şu anda İstanbul’da bulunan bu zat veya zevat böyle bir imkâna sahip mi? Değil.” ifadesi açıkça kullanıldı. 29 Şubat’ta Aydınlılara seslenirken de “31 Mart’ta tercihinizi Cumhur İttifakı’ndan yana yaparsanız bundan kazançlı çıkacak olan sizlersiniz. Niye? Cumhurbaşkanı bu kardeşiniz mi? Hükümet bu kardeşinizle mi yürüyor? Kabine benimle mi yürüyor? Evet. Öyleyse demek ki Aydın’daki yerel yönetim de bizim olduğu zaman nasıl hizmetler olacağını anlayın” denildi.
***
“Tercih bizden yana olursa, hizmet olur, yoksa işiniz zor” şeklinde özetlenebilecek bu seçim kozunu, iktidar tarafının 31 Mart’a kadar artan bir yoğunlukta kullanacağı iyice belli oldu. Aslında “taleplerinizi gerçekleştirmek için hazırım, geliyorum” demek varken “beni seçerseniz talepleriniz yerine gelir” demek hiç de doğru bir yaklaşım değil. Çünkü negatif ve üstten bakıyor. Ayrıca hep bilinen, daima hissettirilen ama bu kadar da açık bir şekilde dile getirilmeyen bir yaklaşımın, şimdi artık “alenileşmesi” izleniyor sadece.
Bir kısım seçmen üzerinde, bu söylemin yansıması “teslim olmak” şeklinde tezahür edebilir. Fakat bir diğer yansıması da, mutlaka ve elbette karşı koymak olacaktır. Bunu da unutmamak lazım. Çünkü bu konu, belediyeleri tümüyle almak veya ilçe belediyelerini eldeki büyükşehir belediyelerinin şubesi haline getirmekle bitmiyor. Hatta böyle bir tercih zorlamasına razı olsa bile seçmenler, mesela Edremit’ten veya diğer Körfez ilçelerinden daha az mı imar değişikliği talebi gidecek artık Büyükşehir Meclisi’ne?
Yoksa talepler ikiye, üçe, beşe mi katlanacak? Var mı bunun bir garantisi? “Verin bize belediyeyi, arıtma yapayım” diyor AKP. Peki ama bu arada konut sayısı da iyice katlanırsa sorun çözülmeyecek ki yine. O yüzden işi pazarlığa, ver-al tarzına dökmeyip, daha kapsamlı bir şeyler söylemek gerekmiyor mu? AKP’ye göre 5 yıl sonra, hatta 10 yıl sonra neye benzeyecek acaba Körfez bölgesi? Bu hususa açıklık getirmeden, şimdi seçmeni etkilemek mümkün olabilir mi? Ulaşım, su temini, tarım alanları ve ormanların korunması, iklim değişikliğine önlem, depreme hazırlık, çarpık imar planlarının düzeltilmesi, turizm, istihdam, on yıldır çözüm getirilmeyen hastane sorunu gibi işler ne olacak? Bütün bunları bir genel plana oturtmadan, sadece “ver-al” ile kent yönetimi olur mu?
***
Tabii bu tarzın bir miktar “alıcısı” olduğunu söylemek de mümkün. Hala seçim gecesi yardım kolileri dağıtılmıyor mu? Sonradan unutulacağı aşikar olan sözler verilmiyor mu seçmene? Bunlar da işin bir başka yönü elbette. Hatırlayın lütfen, 2023 genel seçimi ikinci turunun ana gündemi Suriyeli sığınmacılar konusu değil miydi? Şimdi anan var mı bu konuyu?
Sonuç olarak, her seçimde “şapkadan tavşan çıkartarak” veya “atı alıp Üsküdar’dan aşarak” belki gün kurtarılıyor ama sorunlar da halledilemiyor.
Büyükçe bir ilçede, bir güney Marmara ve kuzey Ege kentinde, kocaman bir mega şehirde veya bütün ülkede, sorunları yarına havale ederek de hiçbir şey değişmiyor. Çözümler o kadar kolay değil artık Türkiye’de. Ekonomik dar boğaz aşılmadıkça da öyle olacak. Bu nedenle, seçmenler “ver-al” formülünden ziyade, “yerel yönetimi de verirsek halimiz nice olur” sorusuna cevap bulmak zorunda hissediyorlar kendilerini.
Zira iktidarın olası bir yerel yönetim zaferinden sonra, siyaseti ülkede ve parlamentoda yeni baştan dizayn edeceğini, Anayasa’yı dilediği yönde değiştireceğini ve bütün bunların da bir acı ilacı kendilerine içirmek adına yapacağını, seçmen anlıyor. Buradaki en önemli gösterge ise, emekli kesiminin içler acısı durumu. Hiç kimse, sefalet çizgisinde birleşilecek bir gelecek istemiyor haklı olarak. Böyle bir gelecek yerine, çok zor bile olsa umuda yönelmeyi tercih ediyor.