Balya asırlık İliç’tir! 100 yıldır çevreyi kirletiyor…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Zekayi Bayram 1994-2004 yılları arasında Balya’da 2 dönem belediye başkanlığı yaptı. Görev aldığı zaman içinde, Fransızların simli kurşun madenini işletip doğaya bıraktıkları zehirli atıkların kaldırılması için elinden gelen gayreti gösterdi. Ne yazık ki tüm uğraşılarına rağmen başaramadı. Daha sonra Balya’yı yöneten Belediye başkanları da aynı dertten mustarip oldu. Bugün bile milyonlarca ton üzerinde ot bile bitmeyen zehirli atıklar kaldırılmayı bekliyor. Zekayi Bayram, 13 Şubat günü Erzincan’ın İliç ilçesinde altın madenindeki liç havuzunun göçmesi, siyanür karışmış yüzbinlerce ton toprağın altında 9 kişiyi bırakarak çevreye dağılmasıyla birlikte Balya’daki kanayan yarayı tekrar gündeme getirdi. Balya’nın 100 yıllık bir İliç faciası olduğunu haykırdı. İliç’in yüzyıllar boyu sürecek çevre kirliliğine maruz kaldığını açıkladı. Faciaların yinelenmemesi için devletin bir an önce önlem almasını istedi.

 

 

Zekayi Bayram kimdir?

Balya’nın Yazlık Köyü’nde 1956 yılında doğdum. İlkokul ve ortaokul öğrenimimi Balya’da tamamladım. Lise birinci ve ikinci sınıfı Ankara Aydınlıkevler Lisesi’nde okudum, Balıkesir Lisesi’nden mezun oldum. Asıl mesleğim matematik öğretmenliği fakat meslek değiştirmek istedim. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesini 3’üncü sınıfta bıraktım. Necatibey Eğitim Fakültesi Matematik Bölümünü 1978 yılında bitirdikten sonra, Sivas Kangal Lisesi’ne atandım. Sonrasında Ağrı Patnos ve Gümüşhane Kültür Ortaokulunda öğretmenlik yaptım. 1980 darbesindeki baskılar nedeniyle öğretmenliğimin 4’üncü yılında istifa ettim. Kooperatif başkanlıkları, dernek başkanlıkları yaptıktan sonra, 1994 yılında Balya Belediye başkanı oldum. 2 dönem bu görevi yürüttüm. Başkanlıktan sonra tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorum. Evli ve 2 çocuk babasıyım.

 

 

Hangi partiden belediye başkanı oldunuz? Balya’ya neler yapmak istediniz?

Belediye başkanlığı benim isteyerek veya koşarak geldiğim bir nokta değil. Belirttiğim gibi başarılı kooperatif ve dernek başkanlıklarımdan sonra, insanların illa yapacaksın demeleri,  Büyüklerimin baskıları sonucu başkan adayı olmayı kabul ettim. Sosyal Demokrat Halkçı Partiden(SHP) o dönem için pek çok başkan adayı vardı. Aksakal partililer ve yöneticiler beni aday gösterdi.  Seçimlerde kullanılan Bin 247 oyun 306’sını alarak Balya Belediye Başkanı seçildim. 1995 yılında SHP kendisini feshetti ve CHP ile birleşti. Ben 2 dönem, 10 yıl süreyle CHP’den belediye başkanlığı yaptım. Belediye başkanı olmak istememiştim ama beni oraya getiren insanların benden bekledikleri hizmetin hakkını vermek için 3-4 ay gibi kısa bir dönemde belediyeciliğin, yerel yönetimlerin ne olduğunu öğrendim. 10 senelik süre içerisinde bir taşra belediyesinde bazı şeylerin fark edilmesini sağladığımı zannediyorum. Bu dönem içerisinde, seramik, plastik, un fabrikası gibi küçük işletmelerin büyütülmesini sağladım. Bu dönemlerde, kendi bakış açımdan, sanayileşmenin verimli topraklarda değil, fırsat kesimde ve dağlık alanlarda yapılması gerektiğine inanan bir düşünce ile 3 fabrika kurulmasına ön ayak oldum.

 

 

Balya madencilik açısından çok önemli bir konumda bulunuyor. İliç faciası sonrası Balya’da yıllardır çevre kirliliği yaşatan, doğayı zehirleyen atıklar tekrar gündeme geldi. Siyanürle elde edilen kurşunun cüruflarını ele almadan Balya madenciliğini anlatır mısınız?

Balya’daki madenlerin tarihsel sürecinin nereden geldiğini araştırdığımızda, dünya madencilik tarihindeki 3 örnekten bir tanesinin Balya madenleri olduğunu tespit ettik. Hal böyle olunca araştırmalarımızı çok yönlü geliştirdik. Simli kurşun madeninden kaynaklanan birtakım sağlık sorunlarının olduğunu saptadık.  Bu yönde çalışmalar yaptığımızda, Türkiye’deki çevre felaketlerinden birini ortaya çıkarmış olduk. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Jeokimya Anabilim Dalı öğretim üyeleri ile Balya’daki maden sahalarında ve maden atıklarında insan sağlığını tehdit eden, çevreyi tehdit eden siyanür ve siyanüre eşlik eden diğer ayrıştırma araçlarının kullanıldığını belirledik. Hal böyle olunca çalışmaların boyutu ve araştırma alanı büyüdü. İTÜ’den gelen öğretim üyelerinden oluşan heyet, Koca Çay boyunca ve Manyas Gölü’nde incelemelerde bulundu. Ne yazık ki Balya’daki maden atıklarına Manyas Gölü’nde de rastlandı. Bu arada, Manyas Gölü’yle Balya arasında yeni yapılmakta olan baraj inşasının tekrar gözden geçirilmesini sağlamaya çalıştık. Manyas Barajı bölgenin en büyük barajı tarım alanlarının sulanmasında kullanılacak suyu temin edecek. Barajın Atık sahasından etkilenmemesi ve PH değerinin yükselmemesi için neler yapılması gerektiği konusunda da incelemelerde bulunuldu. Sağlık konusunda yaptığımız araştırmalarda da aşırı derecede kanser vakalarına rastlandı. Ölümlerin çoğu akciğer kanseri kaynaklıydı. Günümüzde halen Koca Çay’da balık ölümleri, atık sahası yakınlarında otlayan hayvanlarda da ölümler ortaya çıkıyor. Almanlar ve Fransızlar, Balya’da, az gelişmiş ülke madenciliği uygulamışlar ve Balya bu nedenle çevre doğa kirliliği ile kucak kucağa yaşıyor.

 

 

Madencilikte dünyadaki 3 örnekten biri dediniz, tarihsel gelişme dediniz bu konuda detay vermediniz. Bu madenlerin önemi nedir?  

Balya madenlerinin geçmişi Bin 266 yılına dek eskiye gider. Romalılar, Cenevizliler dönemine kadar uzanan bir serüveni olduğu bir gerçektir. Daha sonra Osmanlı’da, Abdülhamit döneminde özellikle padişah sikkeleri yapılması için belli bir alanda gümüş üretimine geçildiğini biliyoruz. Dünyadaki teknolojinin gelişimine orantılı olarak değişik cevherler çıkartıldığını gördük. Örneğin dünyada ilk defa kurşunun etkin olduğu dönemlerde özellikle Balya maden ocaklarında kurşun çıkarıldı. Arkasından buna eşlik eden gümüşün sikke yapımında kullanıldığına şahit olduk. Dünyada elektriğin insanların yaşamına girmesiyle birlikte bakır madenine dönüştürüldüğü, bakırın endüstriyel ve ticari alanda kullanımının yavaşlamasıyla altın üretimine devam edildiğine tanık olduk. Balya’da tek cevher üzerine yürüyen bir üretim yapılmamış. Altın, Gümüş, Bakır, Çinko Bizmut gibi 33 tür cevher yapısı var. Balya dünyanın en ilginç madenlerinden bir tanesidir.  Bu maden bu cevher yapısından dolayı farklı dönemlerde farklı alanlarda işletilmiştir. İstanbul’un fethinde kullanılan top gülleleri, Balya’da yapılıp götürülmüştür. Süleymaniye Camisi’nin kubbelerindeki kurşun Balya’dan gitmiştir. Bizim yaptığımız araştırmalarda, Almanların Fransızların sömürgecilik anlayışını Balya madeninde gördük. Dünyadaki sanayileşme ve endüstrileşme geliştikçe, Balya madenlerinin içerisindeki mineral çıkarma dağılımı değişmiş, Osmanlı döneminde kürek mahkumlarının eline 3-5 kuruş vermek üzere gümüş üretimi yapılmış, gümüş işlendikten sonra kurşun madeni, savaş sanayinde ve bazı endüstri alanlarında kullanılmıştır. 1900’lü yıllarda Bakır da üretilmiştir. Benim belediye başkanlığım döneminde yalnız bu olguları incelemedik, maden faaliyetlerinden sonra, yani madencilik bittikten sonra, insanların neler yapabilecekleri ve madencilikten arta kalan bu insanların yaşamlarını sürdürebilmeleri için ne olması gerektiği üzerine çalışmalar yürüttük. Emperyal yapının 1930’lu yıllardaki bunalımdan Balya madenini nasıl etkilediğini araştırdık. Mustafa Kemal Atatürk madenlerin devletleştirilmesinden sonra işçilerin dışarıya çıkarılmamasını sağlamak için neler yaptığını inceledik. Balya madenini sadece Fransızların değil, öncesinde de Almanlar tarafından işletildiğini biliyoruz.

 

 

Balya madenini cevher açısının yanında, sosyal yaşam alanına etkileri üzerine incelediğinizi açıkladınız. O yıllarda Balya’da neler olmuş?

Fransızlar madenleri Almanlardan devralıyor ve o yıllarda saltanatlı bir yaşam sürüyor. İşçi ücretleri olsun, işçi örgütlenmeleri olsun, Balya’da başlıyor. Balya, Türkiye’deki ilk Komünist Partisinin kurulduğu yerlerden bir tanesidir, ilk sosyalist fırkasının kurulduğu yerlerden biridir. 1900’lü yıllarda ilk işçi grevlerinin yapıldığı yerdir. Buradaki madenlerin sosyal yaşam üzerindeki etkileri, dünyada örneklendirilebilecek bir yaşam standardına doğru gidildiğine işaret ediyor. Bu yaşam standardının içerisinde kapitalist madenciliğinin nasıl yapıldığına dair birtakım ipuçları edindik. 1900’lü yılların başında insanlarda toplu ölümler olduğunu biliyoruz. Bazı hastalıklar nedeniyle insanların ölümlerinin maden zehirlenmelerinden olduğu tespit ediliyor ve bu nedenle dava açıp kazanıyorlar. Maden şirketinin madende çalışan insanlar için, Balya halkı için bir bedel ödediğini öğreniyoruz. Şirket maden yaşamını sürdürmek için bölgedeki köylülere, okul yapalım, yol getirelim, su getirelim, diye birtakım vaatlerle insanların sosyal tepkilerini bastırmaya çalıştığını görüyoruz. Fransız şirketinin o zaman yaptığını günümüzde sürdürülebildiğine tanık oluyoruz. Yemek, gıda dağıtımı, insanlara kolaylık getirilmesi gibi birtakım şeyler günümüzde uygulanmaktadır. Bu uygulama biçimini İliç’te maddiyata dökülmüş şekliyle gördük. İliç, Türkiye’de şu anda yaşanan bir maden faciasıdır ama Balya, daha önce yaşanmış ve üzerinde mutlaka durulması gereken, incelenmesi gereken bir maden faciasıdır.

 

 

İliç Maden faciasını daha sonra soracağım. Önce Balya’da neler olmuş, Fransızlar ne gibi bir çevre faciası bırakıp gitmişler. Belediye başkanıyken zehirli atıkların kaldırılması için girişimde bulundunuz mu?

Balya’da, “Duman Parası” diye bir olgu var. İnsanlar zehirlenmeye başlayınca dava açıyorlar. Yöre halkı davaları kazanınca, hem madencilere, hem Balya halkına Duman Parası adı altında ödeme yapılıyor. Tarihi tam hatırlayamamakla birlikte sanırım 1924 ya da 1928’de Mustafa Kemal Atatürk, Balya’ya bir heyet gönderiyor. Heyetin içerisinde bir tabip profesör, bir öğretim üyesi veteriner, bir subay görevlendiriyor. Heyet, Balya’da inceleme yapıyor. Raporlarına yazdıkları ilk bulgu, bülbül ve kanaryanın 1 günden fazla yaşamaması oluyor ve rapora bu olayı tanzim ediyorlar. Bölgedeki yerleşim alanı, kent modeli, Paris kent modelini andıran bir yapıdır. Varsıllar şehirden uzak kenarlarda belli bir alanda, yoksullar, işçiler kent merkezinde yaşıyor. Böyle bir kent politikaları var ve bu kent politikasına göre varsılların yaşadıkları alanda hiçbir zaman çevre ve hava kirliliğine rastlanmıyor. Rapor Mustafa Kemal’e iletiliyor bu olaydan sonra halk duman parasını almaya devam ediyor. Hatta hayvanların zarar gördüğü için de tazminat alıyorlar. 1900’lü yıllarda, işçiler arasında hoşnutsuzluk başlayınca, maden işçileri direnişe geçip örgütleniyor. Kısaca söylemek gerekirse sendikalaşıyorlar Türkiye’de işçi konfederasyonun kurulmasına katkıda bulunanlar, Zonguldak kömür işçileri ve Balya maden işçileridir. O dönemde Balya’da yaklaşık 5 bin işçi vardır. Maden işçileri greve başladıkları zaman Osmanlı Devleti üzerlerine ordu gönderip sindirme operasyonuna girişmiştir. İşçi hareketleri Balya’da sürekli devam etmiştir. Maden 1930’dan sonra Fransız şirketi adıyla değil, Balya Karaaydın Madeni adı altında tekrar işletmeye devam etti. Şu anda Türkiye’deki madenciliğin görünümü yabancı şirket, Türk taşeron şirket ile birlikte çalışıyor ve Türkiye’deki madencilik bu şekilde gidiyor. Madenler tamamen kapatıldıktan sonra Balya milyonlarca ton zehirli atık ve cüruflar ile baş başa bırakılmıştır. Balya’da atıkların bulunduğu yüzlerce dönüm arazide 100 yıldan fazla zamandır ot bile bitmiyor. Atıkların kaldırılması, maden alanının turizme kazandırılması için girişimlerde bulundum ama küçük bir taşra belediyesinin maddi gücü ile bunlar olacak işler değildi.

 

 

Türkiye’deki ilk grev, Türkiye’deki ilk çevre kirliliği tazminatı, ilk sendikalaşma hareketi hep Balya’da gerçekleşmiş. Balya’daki madenciliğin sosyal yaşama kattığı başka ilk olanlar var mı?

Var tabi. Balya Anadolu’da Osmanlı sarayından sonra elektriğin kullanıldığı ilk yerdir. Sosyal sınıf ayrımının buram buram yaşandığı yerdir. Fransız mühendis ve yöneticiler, Balya halkından ve maden işçilerinden uzakta ayrı bir alanda yaşıyorlar ve bu alanda hiçbir zaman hava kirliliği, çevre kirliliği yok. Kendi villaları, tenis kortları, spor alanları, sağlık tesisleri ile lüks bir yaşamları var. Diğer tarafta birbirlerine bindirilmiş yapılar içerisinde yaşayan insanlar var. Balya’da o zaman barlar, pavyonlar gazinolar, insanların para harcayabileceği yerler var. Tabi bu eğlence yerleri de, işçi, halk, yönetici ve mühendislere göre sınıflanmış. İşçiler hiçbir zaman ayrıcalıklıların gittiği yerlere giremiyor. Fransızlar bu insanlara hiçbir zaman yaklaşmıyorlar. Barlar, pavyonlar ve benzeri eğlence yerleri nedeniyle belki de Türkiye’nin ilk zührevi hastalıklar hastanesi Balya’da kurulmuştur. Balya, İzmir’den, İstanbul’dan bile insanların geldiği bir eğlence merkezi konumunda. Anadolu’da, elektriğin ilk geldiği yer demiştik. Fransızlar çevrede orman bırakmayınca buhar enerjisiyle işleyen maden makinalarının yerini elektrikle işleyen makinalarla değiştiriyor. Elektrik sağlamak için Mancılık Köyü’nde kömür çıkarıp termik santral kuruyorlar. Madendeki makineler elektrikle çalışırken Balya’da elektriğe kavuşuyor. Balya, Enterkonnekte sisteme bağlanmadan önce, benim çocukluğumda bile jeneratörlerle aydınlanırdı. Maden kapandıktan sonra işçiler, Murgul, Ergani, Soma ve Zonguldak bölgesindeki maden işletmelerine gidiyor. Makineleri de bu bölgelere dağıtılıyor. Türkiye’deki en büyük madenler Balya’dan giden makine ve insan gücü ile devreye giriyor.

 

 

Maden kapatıldıktan sonra nüfus göç nedeniyle hızla eriyip gitmiş. Balya’nın günümüzde bile bir belde kadar nüfusu var. Başkanlık döneminizde ilçedeki sosyal kültürel ve ekonomik yaşamı canlandırmak için neler yaptınız?

Projelerimizden biri, yapacağımız ilk işlerden biri çevreye ölüm saçan atıkların işlenerek, kaldırılmasıydı. Biz küçük bir işletme olarak atıklardan gümüş, kurşun ve bakır gibi madenler elde ederek, atık sahasını rehabilite etmeyi düşündük. Kredi peşine düştük. Dünya bankası ile yapılan sözlü görüşmelerde, atıkların tekrar işlenebilir olduğu söylendi. Teknolojik bilginin verilmesi halinde işletme açıp atıkları ekonomik olarak değerlendirmek istediğimizi söyledik fakat işbirliğine yanaşmadılar. İşbirliği yapılmış olsaydı, belki de Türkiye’de ilk kez madencilik rehabilitasyon alanında devrim niteliğinde bir çalışma gerçekleştirecektik. Bir diğer projemiz madencilik turizmiydi. Yeraltı madenciliğinin turizme açılarak tekrar insanların görmesini sağlamak istedik. Balya ile Akçay arasında maden taşımacılığında kullanılan dekovil hattını açarak, küçük trenlerle turizm amaçlı yolcu taşımayı planladık.  Bu çalışma MTA Genel Müdürlüğü ile beraber yapmış olduğumuz bir proje idi. Balıkesir ve Edremit Körfezi’ni dünya turizmine açmayı amaçlamıştık. Bu projelerimizi gerçekleştiremedik. 2004 yerel seçimlerinde ben tekrar başkan seçilemedim. Maden müzesi konusunda, malzemelerin toplanması için uzun soluklu bir çalışma yaptık. Yine bölgede potansiyel suçlu ve suça yönelik çocukların eğitilebileceği bir alan yaratılması üzerine çalışmalarımız vardı, hepsi bir proje olarak kaldı. Şimdi Balya’da Fransızlardan sadece Marsilya kiremitleri kaldı.

 

 

Balya’nın 100 yıllık bir İliç Faciası olduğunu hangi nedenlerden dolayı söylediniz?

Balya Simli Kurşun madeninde bir de arsenik galerisi var. Maden tamamen boşaltıldıktan bir süre sonra arsenik galerisine giren 3 kişi bir daha geri dönmüyor. Tabi buraya girilmiyor Zonguldak’tan gelen bir ekip buraya girenlerin arsenikten zehirlenerek öldüğünü söylüyor.  Yani sudan zehirlenmiş. Buradan akan suyun da zehirli olduğu söyleniyor. Atıklar zehirli, su zehirli. İliç’i şöyle düşünmek lazım; Bugün Balya eşittir İliç. Balya bir Ordu’dur. Balya bir Bergama’dır. Balya bir Kaz Dağı’dır. Erzincan’ın İliç İlçesinde 13 Şubatta liç yığının çökmesi sonucu 9 vatandaşımız yaşamını yitirmişti. Bu faciadan sonra, gözler siyanürle altın elde eden madenlere çevrilmişti.  Geçtiğimiz günlerde de Ordu’nun Fatsa ilçesinde siyanürle altı çıkaran bir işletmenin faaliyetleri durduruldu. Türkiye’nin her yerindeki altın madenlerini Balya’yı okumadan anlatmak mümkün değildir.

Varsayılanlar üzerinde durmanın bir anlamı yoktur. İliç’teki siyanürlü havuz patlamıştır. Siyanürlü atıkların gideceği alan ve çevreye yıllarca vereceği zarar bellidir. Balya’da geçmişte bu havuzlar kurulmuş ve zaman içerisinde hepsi patlamıştır. Tahrip olmuş havuzlardan yayılan ağır metallerin hepsi şu anda Manyas göl tabanına kadar ulaşmıştır. İliç’teki olağanüstü durumdaki çevre zararı daha geniş bir alana yayılacak. Bugün Ordu’da, Balya madenini düşünmeden Ordu’yu açıklayamazsınız. Çünkü Ordu’da da aynı şekilde havuzlar var. Orada patlayacak, Bergama’da da patlayacak. Yeraltı içme sularına karışacak ki bu Balya’da mevcuttur.

Zehirli atıklar yeraltı sularına karıştığı anda kontrol edilebilmesi mümkün değildir. İliç’teki facia 1 günlük, 5 günlük felaket değil, belki de yüz yıllık bin yıllık bir felakettir. Balya’da 14 milyon ton bir atıktan, cüruftan bahsediliyor. O cürufların içerisinde daha hala cevher olduğu tahmin edilmektedir. Kurşun, çinko, bakır, altın, gümüş olduğu İstanbul Teknik Üniversitesi’nin yaptığı araştırmalarda mevcuttur. Balya’daki atık havuzlarının hepsi patlamış ve yıkılmış. Yağmurlar pasaların üzerinden akıp Koca Çay’a, Koca Çay vasıtasıyla da Manyas Barajı ve Manyas Gölüne kadar gidiyor. Her yağmur sonrası, Koca Çay boyunca balık ölümlerine rastlayabilirsiniz. Yılın belli mevsimlerinde balıklar ölüyor ve insanlar bu balıkları toplayıp afiyetle midelerine indiriyor. İstanbul Teknik Üniversitesi’nden gelen ekipteki bir öğretim üyesine Koca Çay’dan belirli zamanlarda su içen hayvanların öldüğünü, ölümleri madene bağladığımızı söylediğimde, bana atık sahasında ölen kuşları ve kaplumbağaları gösterdi. Balya’ya girerken yol yüksekte kalır. Evlerin çatıları ve kiremitler görülür. Kiremitlerin uzun yıllar yosun tutmadığı görülür. Çünkü kiremitler çevreye yayılan asitten dolayı yosun tutmaz. Her yağmur sonrası, atık alanının yanından geçerken burnunuza ağır bir koku gelir, genziniz yanar. Ben onun için Balya 100 yıllık İliç’tir diyorum.

 

 

Balya için Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den yardım istemiştiniz sonuç ne oldu?

Zehirli atıklar, maden turizmi projesi ve Balya’nın kalkınması için pek çok çaba harcadım, çok etkili ve yetkili makamlara başvurdum bir sonuç alamayınca, 9’uncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’de çare aradım. Balya’nın tarihi dokuya uygun bir yapı içerisinde yönetilmesi, kültürel olarak madencilik tarihi açısından incelenmesi, izlenmesi gereğiyle ilgili görüşmelerimiz oldu. Balya’nın korumaya alınmasını istedim. Demirel, yardımcılarına talimat verdi ve Balya Belediye Başkanı’nın bütün taleplerini inceliyorsunuz ve bunlara cevap veriyorsunuz dedi. O dönemde yolun yapılması, maden turizmi konusunun tekrar incelenmesi, Balya’daki fabrikalara, küçük ve orta boy işletme türünden büyük olmamak kaydıyla fabrikaların devamlılığının sağlanması için talimatlar verdi. Maden turizmi, suça meyilli çocukların rehabilitasyonuyla ilgili çalışmalar konusunda destek alamazken, bazı konularda büyük yararı oldu. Demirel’in Cumhurbaşkanlığı 2000 yılında sona erince, projemiz yine gerçekleşmedi.

 

 

Tekrar başkan seçilseydiniz neler yapardınız?

Tekrar başkan olsaydım, yarım kalan projelerin devamını sağlardım. Türkiye’de çevre ve insan sağlığı üzerine Balya’daki gibi etki eden etmenlerin neler olduğunun araştırmasını üniversitelerle iş birliği kapsamında yürütmek isterdim. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji kürsüsü emekli öğretim üyelerinden, genetikçi,  Prof. Dr. Bekir Sıtkı Şaylı ile bor madeninin özelleştirilmesine karşı yapılan rapora karşı ortak bir çalışmamız olmuştu.  Balya madenlerini de bunun içerisine katarak çevre kirliliği etkisi içerisinde değerlendirilmesi için çabalardım. Örneğin bir aile tamamen kanserden ölmüş. Bu aileyi incelediğimizde asbestli bir toprak üzerinde yaşadığını görüyoruz. İnsan vücudunun belli bir dayanma gücü olduğunu ve belli bir yaştan sonra bu insanların kanser olup öldüklerini tespit ettik. Balya köylerinde yüksek miktarda kısırlık olduğunu belirledik. Çocuk üremesinin çok düşük olduğu Yazlık, Doğanlar, köylerindeki olgunun doğadan kaynaklandığını ve o insanların ağır metallerle yaşadığını açığa çıkardık. Bu sorunların ortadan kaldırılması için var gücümle çalışırdım.

 

Zehirli atıkların olduğu yüzlerce dekar alanda ot bitmezken, atıklardan uzak alanlar yeşilliğiyle, canlılığı ile dikkat çekiyor

 

Yüzlerce dönüm arazi çöl gibi

 

Zehirli atıkların bulunduğu yerde hiç bir canlı yok

 

Yağmur suları zehirli atıkları alıp çevreye yayıyor 

 

Yağmur suları zehirli atıkları alıp Koca Çay’a ulaştırıyor

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
Balya asırlık İliç’tir! 100 yıldır çevreyi kirletiyor…
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!