TÜRKİYE’DE BEYAZ YAKA ÜCRETLERİ VE ERİYEN ORTA SINIF-2
90’lı yıllardaki beyaz yakalar, kroları, magandaları, köylüleri, memurları beğenmiyordu. Amele kelimesi önemli bir dalga geçme sıfatıydı örneğin. Ancak çok kısa sürede diplomalarının, şehirliliklerinin, beyaz yakalılıklarının para etmediği bir dünyaya uyandılar. Amelelerin kendilerinden daha iyi kazandıkları, köylülerin bile daha özgür oldukları ve devlet memurlarının güvencesini mumla aradıkları bir dünyaydı bu. Bu kuşağın hikayesini ve mizah dilini incelemek sosyologların işi bundan sonra.
Ancak bir gerçek var. Bu artık bir orta sınıf değil. Prekaryalaşmış bir beyaz yaka hayaleti. Buna dair şüphesiz çok şey yazılıp çizilecek ancak ben bu kuşağa geçişi biraz daha matematik diliyle aktarmak ve bu erimenin nasıl gerçekleştiğini aktarmak istiyorum:
2013 yılında 100 liranız olduğunu varsayarak buna her yıl yıllık enflasyon oranında zam yaptığımızda 100 liranız 2024 yılı başında 871 TL oluyor. Ama 2013 yılında 100 liranız olduğunu varsayarak buna her yıl asgari ücret artışı oranında zam yaparsak 2024 yılı başında 100 liranız 1929 TL olmuş oluyor. İşte hikayenin özeti bu. 2013’den bu yana asgari ücret enflasyona göre %121 daha fazla artmış totalde.
Genelde enflasyon zammı veya birkaç puan fazlası alan beyaz yakanın ücretleri taban ücretleri yani asgari ücret karşısında erimiş. Buna enflasyonun çok üstünde yükselen gayrımenkul fiyatlarını, kiraları, yakıt fiyatlarını, araç fiyatlarını eklediğimiz zaman özellikle büyük şehirlerde nasıl yaşayacağını bilemeyen bir beyaz yaka kitlesi var. Beyaz yaka da homojen bir sınıf değil elbette.
Ofis işçileri ve hizmet sektörü işleri bunların en alt grubunu oluşturuyor. Bunlar çoktan prekaryalaştı ve günlük yaşıyor. Şirketlerde rutin ama uzmanlık gerektiren işleri yapan IK, satın alma, Muhasebe gibi bölümlerde çalışanları bir üst grubu oluşturuyor. Bunlar aile desteği ile yaşayan ve bugüne kadar yaptığı birikimler sonucu elde ettikleriyle ayakta duran kesim. Çünkü asgari ücret bunları birçok yerde yakaladı.
Yapay zeka ise bir çoğunun işini elinden almak üzere. Bunların üzerinde spesifik uzmanlığı olan mühendisler, yazılımcılar, teknik beyaz yakalar bulunuyor. Büyük şirketlerde durumları bir nebze iyi. Bunların birçoğu kapağı yurtdışına atmayı planlıyor. Çünkü diğerlerine göre iyi kazansalar da bu onlara bir sınıfsal sıçrama imkânı vermiyor. Bunların üstünde orta düzey yöneticiler var. Yaşları ve birikimleriyle kazandıkları onlara konforlu bir hayat yaşatsa da onlar da çocuklarının geleceğinden endişeli.
Bu arada eğer karı koca çalışmıyorlarsa krizlerde ve tasarruf tedbirlerinde durumları riskli olan bir kuşak bu kuşak. En tepedeki üst düzey yöneticiler fena kazanmıyor. İçlerinde profesyonel sıfatını hak eden en beceriklileri konumları en iyi olanlar. Çünkü bunlar maddi sermayelerini ve sosyal sermayelerini kendilerine görece önemli bir özgürlük alanı yaratacak şekilde genişletmeyi başaranlardan. Diğerleri patronun emir eri vaziyetinden öteye gitmiyor ve bunlar da işler iyi gittiği sürece yerini garantide görebiliyor.
Bir de bunların dışında Standing’in Profisyen dediği çok özel teknik becerileri olan ve şirketlere part time danışmanlık yaparak kazanan beyaz yakalar var. Bunlar entelektüel sermaye üzerinden yaşayan tipler ve ücretlerini dolara göre hesap ediyor. Böyle bir arkadaşım örneğin aylığını 5000 USD ye sabitlemişti. Pazarlıklarını buna göre yürütüyordu.
Beyaz yakalılar için mesele her geçen gün daha fazla erimemek meselesine dönüşüyor. Maddi güçleri eriyor, entelektüel sermayelerini ise – çok zekilerin dışında- nasıl geliştireceklerini bilmedikleri bir dünyadalar. VUCA dünyası, moda tabirle BANİ dünyasi yani Brittle > Kırılganlık Anxious > Kaygı-Endişe Non-Linear > Doğrusal Olmayan Incomprehensible > Anlaşılmazlık. Bu dünyayı anlamak için yeterince kültürlü de değiller çünkü okumuyorlar. Dünyayı politik olarak çözümleyecek entelektüel beceriden yoksunlar. Çoğu sadece matematik problemi çözmeyi biliyor. Sosyal problemleri ise anlayamıyor bile. Örgütlü değiller ve bu konuda bir politik bilinçleri de yok. Tanıl Bora’nın hazırladığı İletişim’den çıkan Türkiye’de Beyaz Yaka İşsizliği kitabında bu sinikliği yakından görüyoruz. Onlar test çözmeyi deneme sınavlarında ve sınavlarda arkadaşlarıyla açıktan ya da örtülü biçimde yarışmayı ve herkesi kendi rakibi olarak görmeyi öğrenmiş bir kuşak. Dolayısıyla siniklikleri bırakın örgütlenmeyi politik düşünmelerini bile mümkün kılmıyor.
Richard Scase’nin Sınıf: Yöneticiler, Mavi ve Beyaz Yakalılar kitabında belirttiği gibi yaşadıkları açmazı sosyoekonomik koşullardan ziyade kendi kişisel yetersizlikleri ve başarısızlıklarına bağlamaya ve kendilerini sınıf aidiyetlerinden çok yaş, cinsiyet, etnisite, mekan, meslek gibi özellikleriyle tanımlayabiliyorlar.
Daha trajik olansa klasik beyaz yaka mesleklerinin yapay zekâ tarafından yok edilmesine belki aylar kaldı. Muhasebeciler, bordrocular, İşe alımcılar, basit hesaplamalar yapan tüm teknik elemanlar eğer özel ve kişisel bir katkıları yoksa işsiz kalacaklar. İşte o zaman resim biraz daha vahim hale gelecek. Çok azı(mız) bu durumun farkında ve çok azı kendisini geliştirmek için reskilling, upskilling, multiskilling yapıyor. Çoğu işe yaramaz Yüksek Lisans programlarında kendini aldatırken bir kısmı çalıştıkları şirketlerde gizliden gizliye KPSS ye çalışıyor.
Elbette beyaz yakaların ücretlerinde yaşam koşullarında ve statülerindeki bu erime onların yeni ekonomide “değer” katma noktasında çok başarılı olamamalarından da kaynaklanıyor kısmen. Ancak bu durumda onları “ değerli insanlar olarak yetiştiremeyen” sistemin payı da var. Ve her şeyden önce işin insani ve sosyal bir tarafı da var ve bu insanların nasıl daha verimli olabilecekleri, nasıl yönetilecekleri, nasıl yetiştirilecekleri, nasıl eğitilecekleri sorularının üzerinde ciddi şekilde düşünülmeli ve birileri bu gençlere “çıkış yolunu” en azından hayatta kalma yollarını , “survival methods” u tarif etmeli.
Kariyer Hazırlık Kurslarında Türkiye’de ilk defa tüm dobralığıyla bunu yapmaya çalışıyorum Son kitabım “ Belirsizlikler Çağında Kariyer ve Başarı, Bireysel bir Strateji ve Rehber kitabımda da bunu yapmaya çalıştım. Onlara bireysel ve kısa dönemli stratejiler önerdim. Çünkü hayat kısa dönemdir. Keynes’in dediği gibi “uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız.”