Uzun süredir rahatsızlıkları nedeniyle tedavi gören Bandırmalı gazeteci – yazar Engin Arıcan nihayet sağlığına kavuştu ve kalemi yeniden eline aldı.
Tarık Sürmelioğlu
Arıcan, bir süre önce pıhtı atması nedeniyle yaşadığı ağır rahatsızlığı atlatmış, bu kez de bacaklarındaki damarların tıkanıklığı ve şeker nedeniyle oluşan yaraların tedavisiyle uğraşmıştı.
Bacaklarındaki derin yaralar ve damar tıkanıklığı teşhisiyle önce Atatürk Şehir Hastanesi, ardından BAÜN Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören Engin Arıcan, rahatsızlığına çözüm bulamayınca çareyi Bursa’da özel bir hastanede aramıştı. Arıcan, damar tıkanıklığı nedeniyle by-pass ameliyatı geçirdi, sonrasında yara tedavisi gördü.
Yaşadığı uzun ve yorucu hastane koşuşturmalarında gazetesinden ve yazılarından ayrı kalan Engin Arıcan, nihayet sağlığına kavuştu ve yeniden yazmaya başladı.
Bandırma Sonkurşun gazetesini yayımlayan Arıcan, uzun süren tedavisinin ardından ilk yazısını yayımladı.
Arıcan ilk yazısında “yeniden merhaba” dedi.
İşte gazeteci – yazar Engin Arıcan’ın o yazısı…
“2023 yılının son aylarından başlayarak sağlık nedenleriyle okurlarımızdan ve sayfalarımızdan uzak kaldım. Başta pıhtı atma espirisiyle müzminleşen tansiyon ve şeker rahatsızlıklarım nedeniyle sonunda Bursa Doruk Hastanesi’nde gördüğüm tedavi sonucunda sağ bacağımdan bypass oldum ve kan dolaşımım doğal ritmine kavuştu. Aylardır da sağ bacağımda şeker kaynaklı yaralarla uğraşıyor ve tedavi görüyorum. Allahıma çok şükür sağlığım gittikçe daha fazla iyileşiyor ve iyiyim.
Kısacası 2023’ü sonuçta düşe kalka uğurladık ve bu süreçte eşim Aynur’un ve oğlum Ozan’ın eşsiz ve sonsuz ilgi ve destekleri olmasa işim gerçekten zordu. Keza dostlarım ve yoldaşlarımın ilgi ve desteklerini hep arkamda değil yanı başımda hissettim. Sağ olsun, var olsunlar.
SonKurşun sayfalarına aylar sonra da olsa dönmek, hasretliğimi gidermek gerçekten güzel. Dilerim, okurlarımız da bu fakirin yazılarını, ve paylaşımlarını özlemiştir.
Yazarlık ve yazmak ile içselleşmek ve yazmanın bir yaşam tarzına dönüşmesinin kaçınılmazlığını tüm yaşamımda doya doya hissettim, yaşadım. Yazmak, kaderim… Ve çocukluğumdan bu güne beni kendisine esir etti. İlerleyen yaşlarından hareketle ‘artık yeter ve son’ diyen arkadaşlarımı hep sinsi sinsi gülerek karşıladım. Çünkü, biliyorum ki, yazmak eyleminin kader haline dönüştüğü insanlarda yazmak, ölene kadar temel ve kaçınılmaz uğraşları olacak.
Son günlerde özellikle ziyaretlerde dostlarımın ‘ bırak artık yazmayı. dünyayı yazarak sen mi kurtaracaksın. Herkes işinde gücünde, yolunda… Kafanı hiç bir şeye takma…’ sözlerine tanık oldum. Bu sözler bana hiç yabancı değil ve çocukluğumdan bu günlere hep bu masalı dinlerim. Benim ve bizlerin hamuru başka karılmış. Poyrazın Çocukları işte böyle bir şey… Kentime ve kentimin adına vurulmuşum..!
Oysa ki sözlerin bitmesi zor ve hele bunca ayrılıktan sonra ama hasreti fırından yeni çıkmış ekmek gibi dilim dilim paylaşmak da bir başka güzel. Yeni yazılarda buluşmak dileğiyle şimdilik hoşca kalın, Dedik ya ‘şimdilik’… Ve ‘merhaba’…”