Hilmi DUYAR / POLİTİKA / Halis Demir emekli bir öğretmen. Öğretmenliğinin büyük bir bölümü yöneticilikle geçmiş ve milli eğitim müdürü iken siyasilerle anlaşamayıp emekli olmuş. Halini hatırını sorduk, bin ah işittik. Balıkesir’de milli eğitimin yaralarını anlattı. Kimsenin aklına bile getiremeyeceği gerçekleri söyledi. “Biz okul müdürleri, kravatlı, modern dilencileriz” diyerek sitemde bulundu. Bu gün Balıkesir’de apartman dairesinden ortaokul yapıldığını söyleseler kimse inanmaz. Halis Demir, altı bakkal dükkanı olan, Gazi Osman Paşa Mahallesi’ndeki ortaokulda müdürlük yapmış.
Atandığı Bigadiç’in Hamidiye Köyü’nde kalacak ev bulamamış, bir evin odasını kiralamış. Branş öğretmenleri olmayınca ilkokul öğretmenleri ile dersleri tamamlamış. Balıkesir’in eğitimde gözbebeği olarak görülen Ziraat Bankası Fen Lisesi müdürlüğü yaparken, görevli olmadığı için gece yarısı okulun kaloriferlerini yakmış. Halis Demir’i bütün bu zorluklar, yıldırmamış, üzmemiş, fakat ülkenin geldiği eğitim seviyesi, üniversite sınavlarında sıfır çeken binlerce öğrencinin olması kahretmiş. Halis Demir ülkemizde eğitimin kodlarıyla oynandığını, bunun da ülkenin temeline dinamit koymak anlamına geldiğini söylüyor. Deneyimli öğretmenin unutamadığı onu çok mutlu eden yaşanmışlıkları da olmuş. Fen lisesinin ilk kayıtlı 96 öğrencisi mezun olduktan sonra, Halis Demir ile canlı telefon bağlantısı yapmış, 96’sıda konuşmuş. Üstelik okul kimliklerini de Halis öğretmene kargo ile göndermişler. Halis Demir’de bu anlamlı armağanı hala sakladığını söylüyor.
Halis Demir kimdir?
1949 Erzurum doğumluyum. İlk ve orta tahsilimi Erzurum Ilıca’da yaptım. Babam Ilıca Şeker Fabrikasında çalışıyordu. Öğretmen okulunu Yavuz Selim İlk Öğretmen Okulu’nda başladım. Amasya Öğretmen Okulu’nda bitirdim. 1970’li yıllarda Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldum. 1974-75 öğretim yılında da Yavuz Selim İlk Öğretmen Okulu’na öğretmen olarak atandım. Burada görevliyken, askere gittim. Askerlik dönüşü Erzurum Ilıca’da lisede çalıştım. 12 Eylül ihtilali olunca daha önce askerlik yaptığım Balıkesir’e tayinimi istedim. Atanmam Balıkesir’e gerçekleşince çok sevinmişim. Ne var ki Bigadiç Hamidiye Ortaokulu müdürü oldum. Sonra sırasıyla, Ovaköy, Gaziosmanpaşa Ortaokulu, Ziraat Bankası Fen Lisesi Müdürü, oradan da Ağrı İl Milli Eğitim Müdürü ve Kütahya İl Milli Eğitim Müdürü oldum. 2008 yılında emekliye ayrıldım. Öğretmen eşim, 2 çocuğum var.
Öğrenim gördüğünüz okula öğretmen olarak atanmışsınız. Herhalde mutlu olmuşsunuzdur
Erzurum Yavuz Selim ilk öğretmen okulunda fen bilgisi öğretmeni olarak başladım. Atölye şefliği, tarım şefliği, müdür yardımcılığı yaptım. Bir zamanlar öğretmen okullarında atölyeler vardı, okulumuzun çok büyük arazisi bulunuyordu. Tarımsal çalışmalar yapılırdı. Ben burada 3 yıl hizmet verdim. Sonra Balıkesir’e askerlik için geldim. Balıkesir’de kurada Van Muradiye Askerlik Şube’sini çektim ve Askerlik Şubesi Başkan Vekilli olarak Muradiye’ye gittim. O sene Muradiye depremi olmuş askerlik şubesini Van’a taşımışlardı. Ben vatani vazifemi Van’da tamamladım. Tekrar öğretmenliğe dönüp Erzurum Ilıca Lisesi’nde 2 yıl görev yaptım ve Balıkesir’e tayinimi istedim.
Balıkesir’i tercih etmenizin nedeni ne hocam?
Ordunun o zaman yedek subay okulu, personel okulu Balıkesir’deydi. Yedek subaylık için geldiğimde Balıkesir çok güzel buldum. Trafik yok, sessiz sakin bir şehir. Tam yaşanacak bir yer. Marmara Denizi’ne, Ege Denizi’ne, İzmir’e, Bursa’ya yakın. Onun için çok hoşuma gitmişti. Sevdiğim için tayin istedim ve şansım yaver gitmişti sevinçle geldim. Bigadiç Hamidiye’ye verdiler. Hamidiye’de ev bulamadım. Çok kötü yerlerde 5-6 ay kaldım. Bakanlık beni oradan aldı, merkez Ovaköy’e verdi. Hamidiye Ortaokulu eski bir köy okuluydu. Siyasiler buraya bir ortaokul açalım demişler sonra da açmışlar. Açmışlar ama öğretmen yok. İlkokul öğretmenleri branş derslerine giriyorlar. Ben fen bilgisi derslerine giriyorum, matematik ve sosyal bilgiler dersine giren 2 öğretmen arkadaşım daha vardı. Diğer dersleri ilkokul öğretmenleri tamamlıyordu. Ulaşım yok. Minibüs sabah köyden Bigadiç’e gidiyor, akşam dönüyor. İstediğin zaman şehre inemiyorsunuz. Evliyim, çoluk çocuk var, eşimi de aynı okula tayin yaptırdım. Balıkesir’de Otel Basri’nin yakınlarında ev tutmuştuk. Hafta sonu gelip orada banyo ihtiyacımızı gideriyor, alışveriş yapıp, pazar günü akşam Hamidiye Köyü’ne dönüyorduk. Şoföre, bizi beklemesini tembih ediyorduk. Şehre gidişlerimizde Babaköy’e kadar, yağmurda, karda, kışta yaya yürüyorduk. Minibüs orada vardı. Çok zordu fakat köy halkını sevdim. Bizimle çok iyi anlaştılar, fakat ben durmak istemedim. Öğretmen okulunda çalışmışsın, lisede çalışmışsın, 10 yıllık öğretmensin, idarecilik yapmışsın, sonra dağ başında köye veriyorlar. Bizde batıya geldik diye sevinmiştik. Lokantası, oteli vardır diye valizimizi aldık geldik ki hiçbir şey yok. Edremit’ten oraya gelen bir öğretmen ile bir odada kaldık. Eşimi de getirince köyde bir oda kiraladık. Odanın bir köşesinde banyo gibi bir yer var, tuvalet dışarıda. Sonra bakanlığa durumu detaylı bir şekilde anlattım. Çok mağdur olduğumu söyleyince bakanlık tayinimi çıkardı, Ovaköy’e geldim. Balıkesir’de ev vardı zaten. Köye gidiş geliş yaptık. Ovaköy’e geldim ama okul İsmet Paşa zamanında proje okullar kapsamında yapılmış çok eski bir okul.
Çok güzel bulduğunuz, sevdiğiniz Balıkesir’e geldiğinize pişman mı oldunuz?
Pişman olmadım. Yapılan haksızlığa dayanamadım. Milli Eğitim Bakanlığı’nda, bizim okuldan ağabeylerimiz vardı. Gittim derdimi anlattım. Yüksek bir ödenek aldım. Bana çok yardımcı oldular geçmiş dönemin parası 6 bin lira mıydı 6 milyon lira mıydı hatırlamıyorum. Önce okulun akan çatısını yeniledik, sınıfları tekrar düzenledik. Kısacası okul güzel bir onarımdan geçti. Yıllardır bakılmayan okulun çehresi değişince köylülerin hoşuna gitti. Hal böyle olunca köylüler bana inanıp güvendi. Uzun zamandan beri gelen yöneticiler köyde kalmamış. Minibüse binmiş gelmişler, minibüse binmiş gitmişler. Okul müdürü de var fakat sözünü dinleyen yoktu. Köy muhtarı onbaşı amca vardı çok yardımcı oldu. Sonra Hasan Özdemir diye bir yaşlı vardı. 100 yaşında falan öldü. O da okulun hamisi oldu. Bizlere her yardımı yaptı. O zaman köye girerken eskimiş tahta köprü vardı. Yağmur çamur olduğunda Ovaköy’e Atköy’den dolaşılarak gelinirdi. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nde tanıdıklarım vardı. Muammer adında muhtarımızı da yanıma alıp derdimizi anlatmaya gittik. Konuşmamız etkili oldu. Köye görevlilerle döndük. Topoğraflar gösterdiğimiz yere köprü yapımının uygun olduğunu söylediler. 80 bin lira para gönderdiler. O köprüyü de öğretmen, muhtar, imam köylü işbirliği ile tamamladık. Ahmet Aydemir adında bir gazeteci gelmişti. “Köylü, imam, öğretmen, iş birliği ile köprü” diye haberimizi yaptı gazetede. Çok mutlu oldum. O köy için kötü diyorlardı. Öğretmene sahip çıkmıyor, hiçbir şey yapmıyor diyorlardı öğretmen arkadaşlar. Aslında öyle değilmiş. Bu olaylardan sonra her öğretmenler gününde, köylüler, yemekler, pastalar, börekler, çörekler yapıp okula gönderiyorlardı.
Ovaköy okulundan nasıl ayrıldınız?
Okulda teftiş geçirdim. Yavuz Selim İlk Öğretmen Okulu’nda eğitim şefimiz olan Hasan Bozal müfettiş olarak geldi. Yaptıklarımı çok beğendiler. Teftiş bitene kadar ben hiç konuşmadım. Denetleme sonlandıktan, rapor hazırlanıp imzalandıktan sonra, hocam sizi tanıyorum dedim kendimi tanıttım. Öğretmenim de ben de çok duygulandık. Teftiş bittikten 1 hafta sonra Gaziosmanpaşa Ortaokulu’na atandım. Yeni okulumu görmek için Gaziosmanpaşa Mahallesi’ne gittim. Karşıdan Jandarma Alay Komutanlığını okul sandım. Binanın yanına gelince askerleri gördüm şaşırdım. Okulu sorunca elleriyle işaret edip ileride dediler. Git, git ortada okul yok. Meğer bir apartmanın 2 dairesini kiralayıp okula dönüştürmüşler. Üstte okul altta bakkal dükkanı. Şaşırdım hayretler içinde kaldım. Batının batısı, Balıkesir’de böyle bir durum var. Köyden il merkezine geldiğime sevinemedim. Fakruzaruret içinde bir okul. Tuvaletleri hem öğretmenler, hem öğrenciler kullanıyor. Yağmur yağınca tavan akıyor. Askeri İnşaat Emlak Komutanlığı’nda Yarbay Ramazan Girgin vardı, okulun durumunu ona anlattım. Beni Rahmetli Rauf Küçük Paşa’ya götürdü. Rauf Paşa dönemin valisi Ahmet Başsoy ile birlikte okula geldi. Okulun halini görünce onlar da çok üzüldü. O olaydan sonra, Gazi Osman Paşa Askeri Lojmanlarının yanında okul için arsa verdiler ve beni Milli Savunma Bakanlığına gönderdiler. Bakanlıktan arsayı aldık geldik. Dönemin Bakanı Vehbi Dinçerler idi Bakandan habersiz Gaziantep için ayrılan ödeneği bize gönderdiler. Bakan durumu öğrenince bürokratlarına çok kızmış çünkü Gaziantep milletvekiliydi. Balıkesir Bayındırlık Müdür Muavininin eşi bizde öğretmendi. Hal böyle olunca okulun ihalesi bir an önce yapıldı ve okul inşaatı başladı. Bu arada bakan değişti, okulun açılışını dönemin Milli Eğitim Bakanı Metin Emiroğlu yaptı.
Ben habere giderken sizin fotoğraflarınızı çekmiştim. Takım elbise, kravat, harç karıp el arabasına dolduruyordunuz. Haberden dönerken size uğradım orada tanıştık. Okulun bazı eksik yerlerine sıva yapıyordunuz. Niye bir usta tutup yaptırmadınız?
Okul yapıldı yapılmasına ama bazı eksiklikler var, bazı rötuşlar istiyor. Eski okul denilen apartman dairelerine göre 5 yıldızlı otele taşınmış gibi olduk. Fakat alıcı gözüyle bakıldığında çevre düzenlemesi yok, bina içinde araç gereçler eksik. Çimento Fabrikası Müdürü Yaşar Çıtak, bize destekleyici oldu, epeyce fazla çimento verdi. Belediye Fen işlerinde Adem Bey vardı yetkili. Onun elemanlarıyla bazı tamamlayıcı işler yaptık. Belediye Başkanı Sami Gökdeniz’in desteklerini gördük. Bazı müteahhitler çevre düzenlemesinde yardımcı oldu. Karayollarından Tahsin Bey okul içinde bazı yerlere asfalt yaptırdı. Bulgaristan’dan gelen. soydaşlarımızın çocukları da bize kayıt yaptırdı. Çok zeki, disiplinli çocuklardı ve velileri çok anlayışlıydı. Okulun kalitesi birden arttı. Pek çok öğrencimiz fen lisesi, askeri liseyi kazandı. Çok uyumlu öğretmen kadromuz vardı. Mesleğini seven, sınıfa girince hakkını veren öğretmen arkadaşlarımız vardı. Gazi Osman Paşa Ortaokulu’nda 14 yılda çok güzel günlerimiz geçti. Sonra babam rahmetli oldu. Cenaze töreninde fen lisesine bir görevlendirme yapılmış dediler. Tabi ben oralı değilim. Çünkü fen lisesi müdürü olmak aklımın ucundan bile geçmiyor. Cenazemizi defnettikten bir süre sonra Milli Eğitim Müdürlüğü’nden çağırdılar gittim. Ziraat Bankası Fen Lisesi’nin müdürü benmişim.
Orada da haberlere konu olmuştunuz hocam. Okulun kaloriferlerini siz yakıyordunuz. Okulun görevlisi yok muydu?
Okulu 6 Ağustosta teslim aldım. 3 torba anahtar verdiler. Sınıf anahtarları, okulun giriş çıkış anahtarları, yatakhane, kalorifer dairesi, yemekhane ve benzeri yerlerin anahtarları. Okulu, anahtarları aldık almasına, eğitim-öğretim eylülde başlayacak. Yatılı okul açacaksınız, 96 öğrenci alacaksınız. 1 ay gibi kısa sürede nasıl olacak. Okulun ihtiyaçları, eksiklikleri var nasıl alınacak? Söyledikleri bakanlıktan gelecek. Bir gün müdür muavini ile birlikte oturuyoruz. Küçük Sanayi Sitesi’nde rahmetli Yücel Yıldıran vardı. ‘Hocam buralarda ne yapıyorsunuz’ dedi. Bu okula müdür oldum dedim. ‘Nasıl durum, iyi mi?’ diye sorunca oturacak sandalyemizin olmadığını söyledim. Sanayide bir kahveci, kahvehanesini kapatmış. Ona telefon etti. Sağ olsun adam bize bir masa ile 3-4 sandalye getirdi. Onlarla idare ettik. Yücel Yıldıran da bize 2 telefon hattı bağlatıp armağan etti okula. Sonra okulu kazanan çocuklar velileri ile okulu görmeye geliyorlar okulda hiçbir şey yok. Öğrencilerin şevki kırılıyor. Baktım olacak gibi değil, okulu Ziraat Bankası yapmış ya, orayı aradım. Ziraat Bankası Halkla İlişkiler Müdürü Oya Hanım diye bir hanımefendiye bağladılar. Okulu yaptırdıkları için teşekkür ettim, okulun durumunu anlatıp, eksiklerimizi sıraladım. Daha fazla yardımda bulunup bulunamayacaklarını sordum. Dertlerimizle ilgilendi, baş mimarları ve bazı personel geldi. Van’da görev yaptığım için Vanlı olan baş mimar ile ortak tanıdıklarımız çıktı. Ondan sonra isteklerimiz, hayal edemeyeceğimizin dışında gerçekleşti. Tabelaları, mobilyaları onlar planladı. İşi çok ciddiye aldılar. Bana, ne lazımsa söyle, bizde yok yok dediler. Ne lazımsa hepsini yaptılar. Laboratuvarında çeker ocakları olan, bilgisayarları olan, kütüphanesinde en az bin kitap olan bir okula kavuştuk. Kütüphane dolaplarını, masalarını, laboratuvar masalarını, Ana Tamir Fabrikası’na yaptırdık. 1 ay sonra cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel okulu açtı. Alnımızın akıyla böyle bir iş başardık. Başardık başarmasına ancak, bir kalorifercimiz var, ikinci bir kadro yok. Yasa gereği adam cumartesi, pazar günleri tatil yapacak. O günler kaloriferleri ben yakıyordum. Çünkü okulumuz yatılı. Yurtta kalan öğrencilerin ısınması, banyo yapması lazım. Hiç gocunmadan kalorifercilik de yaptım. Bazen öğrenciler gelip kömür atarlardı. Yeni okul açıldığında, kimin elinde sorunlu bir görevli varsa yeni açılan okula gönderirdi. Bütün sorunları aşmayı başardım. Kaliteli bir eğitim kadromuz, çok zeki çocuklarımız vardı. Başarılı öğrenciler yetiştirdik. En iyi üniversitelere girdiler.
Fen lisesinden ayrılırken hem öğrenciler, hem öğretmenler ağlamış ne yaptınız da çok sevildiniz?
Ben kendimi anlatmak istemiyorum. Çocukların öğretmenlerin ağlaması da yine haber konusu oldu. Tabi bu durum gurur verici. Bir Çarşamba günü Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı aradı. Cuma günü saat 09.00’da seni odamda görmek istiyorum dedi. Böyle bir şey beklemiyordum ve çok şaşırdım. Müsteşar, eğitim enstitüsünde okurken bizim müdürümüzdü. Dediği saatte makamına çıktım. Hal hatır sorduktan sonra, “Seni Milli Eğitim Müdürü yapacağız” dedi. Çok sevdiğim eski müdürüme ne diyebilirdim ki, “Emriniz olur” demekten başka. Ben başarılı bir öğrenciydim. Müsteşar beni unutmamış. Çok duygulandım. Milli eğitim müdürü olmak zor. Siyasetçilerin baskısı olacak, yapsan bir dert, yapmasan bir dert. 1 haftada kararname çıktı, beni Ağrı’ya atadılar. Ağrıya bakan geldiğinde Bakan bana, “Herkes pembe tablolar çizip yapacağı işleri anlatıyor. Senin pembe tablon ne” diye sordu. Benim Pembe tablom olmadığını Ağrı’da işlerin çok zor yürüdüğünü söyleyince bakanın hoşuna gitti. Devlet Planlama Teşkilatı’ndan nüfus oranına göre çok yüksek bir ödenek çıkardılar. 17 yeni okul inşa ettik. 4 yılda 6 bin öğretmenin tayinini yaptık. Noter kurasıyla yerlerini tespit ettim. Adil olduğu için 1 bayan öğretmenin dışında kimse görevi bırakıp gitmedi. Halkla ilişkilerimiz, öğretmenlerle, öğrencilerle ilişkilerimiz çok güzel oldu. PKK’nın geçiş yerlerinde olan öğretmenleri, muhtarlara zimmet diyordum. Zor şartlarda görev yaptım ama çok da zevkli oldu. Vatandaş sahip çıktı. Muavin kadromda çok iyiydi. Benim başarımda onların büyük payı vardır. Çünkü Ben lise müdürlüğünden milli eğitim müdürlüğüne gittim. Onlar 10 yıldır müdür yardımcısı olarak görev yapıyorlardı, sahip çıktılar. Hala dostluğumuz devam ediyor. 4 yıl dolunca Kütahya’ya atandım. Sıcak kanlı insanları olan, tam bir Anadolu şehri. Orada hangi eve gitsen karnını doyurmadan bırakmazlar. Kütahya’nın % 54’ü ormandır. Okullaşma oranı iyidir. Orada da değerli personelle çalıştım. Ancak iktidar değiştiğinde beni sevmediler. Her gün bir müfettiş gönderiyorlar, kısacası mobbing uyguladılar. Bir süre sonra beni merkeze aldılar. Mahkeme kararı ile görevime geri döndüm. Bu arada Kütahya deprem bölgesi olduğu için çoğu okulların güçlendirmesini yaptım. Çok görkemli 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları gerçekleştirdik. Oraları şehit kanlarıyla sulanmış topraklar. O nedenle zafer kutlamaları da görkemli olurdu. Sonra baktım ki bunlarla olacak gibi değil emekli oldum.
Okul yöneticileri için, “biz kravatlı modern dilencileriz” demiştiniz. Bu sözü neden söylediğinizi açıklar mısınız?
Bakanlık yeterince ödenek vermiyor. Tuvaletlerde sabun olması lazım fakat öyle bir ödenek kaleminiz yok. Çocukların elini yüzünü yıkaması gerekli ne yapacaksınız? Mecburen ihtiyaçları almak için birilerinin kapısını çalıyorsunuz. Diyelim 10 liralık kırtasiyeye ihtiyaç var. Bakanlık 7,5 lira gönderir. Mutlaka veli desteğine ihtiyacınız olur. Dediğim gibi çimento fabrikası sponsor olur. Bir arıza olur askeriyenin ağır bakım fabrikasına gideriz. Kışın tam ortasında kalorifer motorumuz yanmıştı. O kalorifer motorunu aynı gün yerine monte etmezsen çocuklar üşüyecek, belki gece sıcaklık sıfırın altına düşecek radyatörler patlayacak. Onarım için para yok, pul yok. Mutlaka, elektromekanik, çimento, ağır bakım gibi kuruluşlara gidersiniz. Kısacası dilencilik yapardık. Sağ olsun o zamanın yöneticileri hep anlayış gösterirlerdi. Kimse bizi geri çevirmedi. O dönemde okulların durumu öyleydi. Şimdi okulların koşulları daha iyi sanırım. Milli eğitim müdürü olunca köylere giderdim, okulun sobası yok, öğretmen soba istiyor. Ben Ağrı’da arazi aracı ile bir köye iki saatte gittiğimi bilirim. Gittim ki öğretmen, sobada ısıtıp öğle yemeği yiyecek. Sakal tıraşı olmamış. Diyemiyordum ki oğlum niye sakal tıraşı olmadın? Çünkü, “burayı bekliyorum ya daha ne istiyorsun?” dese ne cevap vereceğim. Çok zor koşullarda çalışıyor, hakkı vardır. Sağ olsunlar çok idealist öğretmenlerim vardı. Türk gençliğine yeter ki değer ver. Ne idealist çocukla vardı Ağrı Dağı’nın eteklerinde? Okulun sahnesi yok öğretmen piyes hazırlığı yapıyor. Bahar Bayramı için bir şeyler yapıyorlar, ediyorlar, çağırıyorlar. Zevkle gidiyoruz onlara da moral oluyor.
Diploma töreninde canlı yayın olayı nedir hocam anlatır mısınız?
Ben Ağrı Milli Eğitim Müdürü oldum ama fen lisesindeki öğrencilerimi, öğretmenlerimi unutmadım. Onlarla konuşurduk irtibatı kesmedik. Öğrencilerim mezun olunca telefonla bağlanıp, canlı yayın yaptılar hepsi tek tek konuştu mezun olduklarını söylediler. Çok duygulanmıştım. 96 öğrencim okul kimliklerini kargoya verip bana gönderdiler. O kimlikleri hala evimde saklıyorum. Ziraat Bankası Fen Lisesi öğrenci velileri de çok anlayışlı insanlardı. Onlarında desteğini çok gördüm. Bakanlık Öğrenciler için kişi başı 10 lira yemek ücreti veriyor. Sabah öğle, akşam, 3 öğün çocuğa yetmiyor. Velilerle konuştum. Onların da yardımıyla daha kaliteli, daha sağlıklı öğünler verdik çocuklara.
“Fen lisesinin taşınması içimi acıttı.”
Fen Lisesini eski Fırat Lisesi binasına taşımışlar. Bizim binamızı güzel sanatlar lisesine vermişler. Neden böyle güzide bir okul oraya taşınır anlamadım. Kurulduğu yıl Türkiye’de adını duyurdu. Eğitim seviyesi en üstte olan kaliteli bir okulun öyle kenarlara atılmasına hiçbir anlam veremedim, gerekçesini anlayamadım. Bu olay benim içimi acıtmıştır. Fen lisesi yerinde kalsın, güzel sanatlar lisesini oraya taşı. Çocuk, piyano çalacak, resim yapacak, sessiz, gürültü yok orada. Hangi mantık gözde bir okulu oraya taşıdı? İstanbul Erkek Lisesi’dir. Kabataş Lisesi’dir. Böyle köklü liseleri bile dağıttılar. Eğitimin kodlarıyla oynamak ülkenin temeline dinamit koymaktır. İmam hatipleri açıyorsun, peki çocuk imam hatipten mezun olduktan sonra ne yapacak? Onların yerine fen lisesi aç. Gelmiş adamlar köy enstitüsü kurmuşlar. Köylere, köyün adamını göndermişler. Aydınlanma köy aydınlanması oradan başlamıştır. Öğretmen okullarının öğretmenleri kim olursa olsun herkesi bağrına basmıştır. Fakat bu, tekke, tarikat, cemaatler hiçbir zaman ülkeden karanlık ellerini çekmemiştir. Öğretmen okullarından mezun olan aydın çocuklar köylere gitmiş orada imamla bile ortak işler yapmıştır. Biz köylere gittiğimiz dönemlerde imam hatipten mezun olmuş adamlara, “Bunlar ne bilir” diye cenaze bile yıkatmıyorlardı. İmam hatiplileri bile öğretmen arkadaşlarımız köye monte etmişti. Onlara güven vermişti. Şimdi ne oldu? Köylerden öğretmeni çektiler. Öğretmen Bayrak merasimlerinde köyde bayrak çekiyordu. Şimdi köyde bayrak çeken yok. Şimdi imamlar var. Atatürk’ün adı camilerde söylenmiyor. Atatürk bu ülkeye ne yapmış kardeşim? Çoluğu yok, çocuğu yok, gemicikleri yok, bir şeyi yok. Olan malını da bağışlamış devlete gitmiş. Ne istiyorsun kardeşim? Cumhuriyet kurulduğunda 13 milyon nüfusun var. 60 tane eczacın, 30 eben var koca ülkede. Şeker fabrikası yok. Silahı Almanya’dan almışsın, Sanayi Devrimi’ni atlamışsın, senin yaptığın her şey bilime karşı. Adam elinde kılıçla çıkıyor hutbe okuyor. Ne anlamı var bunun? Çok acı şeylere tanık oluyoruz. Eskiden öğretmenin bir şekli şemalı vardı. Ayağında kot pantolon dizleri yırtık, efendim şekilsiz sakallar. Öğretmen okulunda öğretmenimiz saçını ne tarafa tararsa, öğrenciler de o tarafa tarardı. Öğretmen ne renk elbise yaptırmışsa çocuklar o renk elbise giyerdi. Öğretmen bir idoldü, rol modeldi. Şimdiki durum çok acı. Ben bunları söylerken biz de allame-i cihan olduğumuzu söylemiyoruz. Fakat gerçekten cumhuriyetin temel ilkelerine ihanet etmediğimizi söyleyebilirim. Ben 150-200 milyon lira parayı yönettim. Bir kuruşuna göz diktimse gözüm kör olsun.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Bu günkü okulların durumuna, öğrencilerin durumuna çok üzülüyorum. Bilmem kaç bin öğrenci üniversite sınavlarında sıfır çekiyor. Uluslararası eğitim başarısında kaçıncı sıradayız. Bunlar bizim içimizi acıtıyor. Yani biz öğrencilerimizi aya götürmedik ama buralara da düşürmemiştik. Ülkenin öğretmenleri, ülkeye sahip çıkardı. Şimdi okullarda tacizi bile görüyoruz. 39 sene öğretmenlik yaptım, okullarımda hiç taciz lafını duymadım. Bizim zamanımızda taciz eden öğretmeni zaten diğer öğretmenler haşlardı. 1 Milyon 200 bin öğretmenin arasında yamuk olan da çıkar ama hiç bu dönemdeki gibi olmamıştı. Şimdi soruyorum kaç öğretmen icralık? Eskiden borcunu zamanında ödemeyen öğretmen görülmemiştir. Herkes öğretmene taksitli mal verirdi. Öğretmene güven vardı. Şimdi ne saygı, ne sevgi, ne de güven kalmadı.