Sultan 3. Mustafa tarafından 1764’te mimar Mehmet Tahir Ağa’ya kervansaray olarak inşa ettirilen Büyük Yeni Han’da gümüş sanatkarlarının Osmanlı ve Türk motifleriyle bezenmiş eserleri üretiliyor.
Dizilere ve sinema filmlerine de mekan sahipliği yapan, yaklaşık 2 buçuk asırlık Büyük Yeni Han’da gümüş işlemeciliğiyle hazırlanan eserler dünyaya açılıyor.
Üç katlı ve 2 avluya sahip handa 320 oda bulunuyor. Bu odalardan yüzde 85’inde ise yüzyıllardır süre gelen kadim tekniklerle ve el işçiliğiyle gümüş üzerine eserler üreten ustaların atölyeleri yer alıyor.
Açıklamada bulunan Gümüş Eşya El Sanatkarları Derneği Başkanı ve gümüş sanatkarı Şahin Karaman, meslekteki 39. yılında gümüş kakma, kabartma tekniklerinde usta olduğunu söyledi.
“Ziyaretçilerin gözü önünde bu sanatı sergilediğimiz için hoşlarına gidiyor”
Büyük Yeni Han’da 22. yılını doldurduğunu belirten Karaman, “Batman Sason’luyum. 10 yaşındayken 1984’te İstanbul’a göçtük. Daha önceden geldiğimizde çalışacağımız sanat atölyesi ayarlanmıştı. Buraya yakın olan bir handa 1991’de abilerimle beraber bir atölye açtık. Oradaki atölyeler küçüktü. Daha sonra bu hana taşındık. 22 yıldır da buradayız. Hanımız çok güzel, ferah, tarih kokuyor.” dedi.
Karaman, hanın, yerli ve yabancı gezginlerin oldukça ilgisini çektiğine işaret ederek, “Buralarda çekimler yapıyorlar. Ziyaretçilerin de gözü önünde bu sanatı sergilediğimiz için hoşlarına gidiyor. Zaten rehberler de gruplar getiriyor. Hanımız aynı zamanda dizilerle de ünlenen bir handır.” ifadelerini kullandı.
Gümüş el sanatlarının 6 ayrı branştan oluştuğunu aktaran Karaman, “Biz bir koluyuz, kakma kabartma tekniği ustasıyız. Aynı zamanda özgün tasarımlar da yapıyoruz. Faaliyetlerimizi bu şekilde sürdürmeye çalışıyoruz.” diye konuştu.
“Türkiye genelindeki usta sayımız 93”
Karaman, han içerisinde yer alan Gümüş Eşya El Sanatkarları Derneğinin 2006’da kurulduğu bilgisini vererek, şunları kaydetti:
“Büyüklerimiz kurdular, bizler de devam ettiriyoruz. Şu an üyemiz 93. Bu 93’ü de tek branşta çalışmıyor. 6-7 branştan oluşuyor mesleğimiz. Türkiye genelindeki usta sayımız bu. Çok az, gittikçe de eriyor. Şu an atölyemizde çırak yetişmiyor. Gelecek kuşaklara aktarma sıkıntısı yaşıyoruz. İşimiz zor bir meslek. Emek, sabır, kabiliyet istiyor.”
Gümüş el sanatını yaşatmak için mücadele verdiklerini vurgulayan Şahin Karaman, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Raporlar hazırlattık. Kütahya Dumlupınar Üniversitesine ve Kültür ve Turizm Bakanlığına sunduk. Gümüşün tanıtılması için ufak bir belgeselimiz de var, YouTube kanalı üzerinden yayınlandı. Bu sanatı gelecek kuşaklara aktarabilirsek ama bu gidişatla zor. Şu an atölyelerde en genç usta 44-45 yaşından başlıyor, 65 yaşına kadar. Ancak biz meslek liselerinden çocuk alıp 4 gün atölyemizde, 2 gün okulda devlet destekli olursa yetiştiririz. Meseleye bir nebze olsun böyle müdahale edebiliriz.”
Karaman, Osmanlı döneminde gümüş el sanatkarlarının saraya bağlı çalıştıklarına dikkati çekerek, şu anda handaki ustaların da Osmanlı ve Anadolu ezgilerini çalışan sanatkarlar olduğunu anlattı.
“Gümüşün ömrü sonsuzdur”
Gümüş sanatkarı Metin Damar, 1973’te Bitlis’ten İstanbul’a geldiğini dile getirerek, uzun bir süre bir usta yanında çalıştıktan sonra 1984’te kendi atölyesini açtığını söyledi.
Gümüş el sanatıyla birçok farklı objeler tasarlayan Damar, Büyük Yeni Han’da 20 yıldır işlerini devam ettirdiğine işaret ederek, eskiden resmi kurumların hem esnafı hem sanatkarı desteklemek amacıyla gümüş hediyelik alıp verdiklerini aktardı.
Damar, gümüşün dünyada en kalıcı hediye olduğuna dikkati çekerek, “Çünkü bir camın, porselenin, elektronik eşyanın ömrü bellidir. Ama gümüş sonsuzdur. Gümüş değerinden dolayı çöpe de atılmaz, bir şey de olmaz. Fakat son zamanlarda gümüş sanatkarlarını desteklemek diye bir şey kalmadı artık. Şu anda küçük atölyeler can çekişiyor.”
Büyük Yeni Han’dan da bahseden Damar, “Hanımız güzel, rahat. Dükkanlarımız büyük. Yapanlar, bize bugünü yaşatanlar nur içinde yatsın. Buranın en büyük özelliği de eskiden buranın suyu sarnıçtan gelirdi. Terkos’a bağlı değildi.” diye konuştu.
“Muhteşem bir görüntüsü var hanın ama gözümüzün önünde git gide bozuluyor”
Yaklaşık 43 senedir gümüş el işçiliğiyle süs objeleri üreten Zeki Topbaş da şu değerlendirmelerde bulundu:
“Esas mesleğim dövmecilik. Bir objeyi döve döve şekillendiriyorum. Gümüş, bakır, altın maden türü fark etmiyor. 5 senedir bu handayım. Burada yeni arkadaşlıklar, dostlar, yeni işler edindik. Ben esnaf olarak da bu hana olan ilgiyi az görüyorum. Daha fazla olması lazım. Daha güzel destek olması lazım ki ortaya güzel sanat eserleri çıksın. Çok güzel sanatçılarımız var ama sadece burada sanatkar olarak kalıyorlar.”
51 yıldır gümüş el sanatlarıyla uğraşan sanatkar Ali Aksu, Büyük Yeni Han’da 28 yıldır şamdan, tepsi, sürahi, gondol gibi birçok özgün tasarım eserler ürettiğini kaydederek, İlham Aliyev’in daveti üzerine Azerbaycan’da gümüş el sanatı üzerine bir yıl boyunca eğitim verdiğini anlattı.
Aksu, Türkiye’nin en iyi yapısının istisnasız Büyük Yeni Han olduğu yorumunu yaparak, hanın gümüş işçiliğini yapmak adına da en verimli ortamı oluşturduğuna dikkati çekti.
Kültür ve Turizm Bakanlığının destekleriyle hanın aslına uygun restore edilmesi temennisinde bulunan Aksu, “Han, aslına uygun restore edilirse kesinlikle İtalya’daki Kolezyum buranın yanında yalan olur. Muhteşem bir görüntüsü var burasının ama gözümüzün önünde git gide bozuluyor.” şeklinde konuştu.
“Bizim hanı bir okul gibi düşünün herkes kendi branşının ustasıdır”
Gümüş sanatkarı Bedros Damar ise ilkokuldan beri bu meslekte olduğunu söyleyerek, “Ben okumak istiyordum. Babam bu mesleğin eritme bölümündeydi. ‘Oğlum ben seni okutamam, sen de git sanat öğren, ekmek paranı çıkar’ dedi. Bende de geliş o geliş. Aşağı yukarı 13, 14 yaşımdan beri bu meslekteyim. 51 sene oldu bu sektörde.” dedi.
Büyük Yeni Han’a da 1989’da ilk gelen gümüş sanatkarı olduğuna işaret eden Damar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Benim hana geldiğim zaman dokumacılar vardı. Makinaları çok ağırdı. Onlar çalıştığı zaman çok ses çıkıyordu. O zaman dokuma makinalarının sesleri vardı, şimdi çekiç sesleri var. Onlar taşındılar. Onların boşalttıkları yerlere gümüşçüler ve takıcılar olarak bizler geldik. Hemen hemen doldurduk. Bizim hanı bir okul gibi düşünün herkes kendi branşının ustasıdır. Her dükkandaki hiçbir iş tek bir ustanın elinden çıkmıyor. Mutlaka 3-4 usta elinden geçmesi lazım ürünün.”