Gelip geçen günlerimiz
Gün İsimlerinin Kökeni
Pazar
Farsça bâzâr’dan alınmıştır. codexcumanicus’da “sebze, meyve ve başka nesnelerin satılıp alındığı alışveriş yeri” anlamına gelen “bâzâr” ibaresinden alınmış olmalıdır. 1680’de yazılan meninski sözlüğü’nde bâzâr günü “alış veriş yapılan gün” ibaresi yer almaktadır. Kelime Türkiye Türkçesinde b>p ünsüz sertleşmesi ile pazar şeklinde kullanılmaktadır. Kelimenin kökeni için yapılan bir başka görüş de farsça ba “yemek” -zar “yeri” şeklindedir. Karadeniz Bölgesi’nde pazar adlı yerleşim yeri vardır.
Pazartesi
Pazar ertesi. Erte kelimesi Türkçede “sonra” anlamına gelen bir kelimedir. Pazar ertesi “pazardan sonraki (gün) anlamına gelir. Türkiye Türkçesinde birleşik kelime olarak kullanıldığında vurgusuz olan -er- hecesi düşer. Kelime pazartesi şeklini alır.
Salı
Arapça yevme’s-salîs, yevme’s-selâse “üçüncü gün” ibaresinden Türkçeye salî>salı şeklinde geçtiği bilim çevrelerince kabul görmüştür. Türkçede salı olarak ilk geçtiği metin 1533 yılında filippoargenti tarafından yazılan regoladelparlareturco [Türkçe konuşma kuralları] adlı kitaptaki salighiun ibaresidir. meninski’de ise salı güni şekli geçiyor.
Çarşamba
Farsça çahârşenbe’den alınmıştır. Anlamı “dördüncü gün”dür. Türkçede geçen en eski kullanılışı codexcumanicus’dakiçahar-şanbe [çaarsanbe] şeklidir. 1680’de yazılan meninski sözlüğünde ise çârşembe şeklinde geçiyor. Farsça çar -çahar kelimesi “dört (4)” rakamını ifade eder. şenbe ise “gün” anlamına gelen ve Türkçede şamba ve şembe şekillerinde kullanılan bir kelimedir. Karadeniz Bölgesi’nde çarşamba adlı bir yerleşim yeri de vardır.
Perşembe
Farsça pençşenbe’den alınmıştır. Anlamı “beşinci gün’ dür. Türkçede geçen en eski kullanılışı aleksandr k. borovkov tarafından yayımlanan orta-asya kuran tefsirindeki pençşenbekün örneğidir. codexcumanicus’dapan-şanbe [pansanbe] şekli geçiyor. rabguzi’de ise penç-şenbe şekli geçiyor. Farsça “penç” kelimesi “beş (5)” rakamını ifade eder. Kelime Türkçeye penç>per şeklinde geçmiştir. şenbe ise “gün” anlamına gelen ve Türkçede şamba ~ şembe şekillerinde kullanılan bir kelimedir. Karadeniz Bölgesi’nde perşembe adlı yerleşim yeri de vardır.
Cuma
Arapça cum‘a’dan alınmıştır. “cem olma, toplanma, bir araya gelme (günü) karşılığındadır. Türkçedeki en eski kullanılışı rabguzi’de geçiyor.
Cumartesi
cum‘a ertesi. “erte” kelimesi Türkçede “sonra” anlamına gelen bir kelimedir. Cuma ertesi “cumadan sonraki (gün) anlamına gelir. Türkiye Türkçesinde birleşik kelime olarak kullanıldığında vurgusuz olan /e/ ünlüsü düşer ve kelime cumartesi şeklini alır.
(Kaynakça: Osman Fikri Sertkaya – Türk Dil Kurumu araştırmaları)
50 Çocuk Kitabı
1) Lastik Pabuçlar-Zoşçenko
2) Küçük Prens – Exupery
3) Dev Şeftali – RoaldDahl
4) Mini Yaban Çiçekleri Rehberi – CharlotteVoake
5) Mini Ağac Rehberi – CharlotteVoake (İş Kültür)
6) Şimdiki Çocuklar Harika – Aziz Nesin (Nesin Yayınları)
7) Odisseia Kral Odisseues’unHikayeleri – Homeros (Can Yayınları)
8) Küçük Kara Balık – SamedBehrengi (Can Yayınları)
9) Pıtırcık Futbolcu – Goscinny (Can Yayınları)
10) Herkes Özgur Doğar (Mandolin)
11) Narin – PürnurSoğangöz (Can Yayınları)
12) Damdaki Kedinin Mavi Masallari – MarcelAyme (Can Yayınları)
13) Damdaki Kedinin Kırmızı Masalları – MarcelAyme (Can Yayınları)
14) Çocuklar Arasında – Dostoyevski (Can Yayınları)
15) Küçük Şeytan – Tolstoy (Can Yayınları)
16) Kumkurdu – Asa Lind (Kanat Kitap)
17) Minik Çinli Kız – SallyGrindley (Can Yayınları)
18) Sivrisinek – Ömer Seyfettin (Günışığı Kitaplığı)
19) Kırmızı Bisiklet – MirjamPressler (İş Kültür)
20) Troya Masalı – Azra Erhat (Günışığı Kitaplığı)
21) Çıtır Çıtır Felsefe Dizisi – BrigitteLabbe (10 Kitap – Günışığı Kitaplığı)
22) Halka Çörek Zinciri – Alexander Mccall Smith (Günışığı Kitaplığı)
23) Çubuk Makarna Düğümü– Alexander Mccall Smith (Günışığı Kitaplığı)
24) Balonlu Sakız Ağacı – Alexander Mccall Smith (Günışığı Kitaplığı)
25) Patlamış Mısır Korsanları – Alexander Mccall Smith (Günışığı Kitaplığı)
26) Sevdalı Bulut – Nazım Hikmet (YKY)
27) Şişkolarla Sıskalar – AndreMaurois (Can Yayınları)
28) Bir Şeftali Bin Şeftali – SamedBehrengi (Can Yayınları)
29) Küçük Kaptan Ve Korsan Hazinesi – Paul Biegel (Can Yayınları)
30) Afacan Beşler Define Adasında – EnidBlyton (Artemis)
31) Erik Çekirdeği – Tolstoy (Can Yayınları)
32) PippiUzunçorap 1. Kitap – AstridLindgren (İthaki)
33) Kesinlikle Ben – Lauren Child (Hayy)
34) Dere Tepe Ters – ItaloCalvino (YKY)
35) İki Yıl Okul Tatili – Jules Verne (Bilgi)
36) Marangozun Köpeği Kaştanka – Anton Çehov (Can Yayınları)
37) Ezop Masalları – Aisopos (Altın Kitaplar)
38) Mutlu Prens – Oscar Wilde (Can Yayınları)
39) Noel Şarkısı – Charles Dickens (Can Yayınları)
40) Alice Harikalar Ülkesinde – LewisCaroll (Can Yayınları)
41) Oz Büyücüsü – Lyman Frank Baum (Can Yayınları)
42) Konrad Ya Da Konserve Kutusundan Çıkan Çocuk – ChristineNostlinger (Günışığı Kitaplığı)
Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi – Cemal Süreya (YKY)
44) Pıtırcık’ın Bisikleti – Goscinny (Can Yayınları)
45) Nasreddin Hoca Gülütler – Aziz Nesin (Nesin Yayınları)
46) Küçük Cadı Şeroks – Aslı Der (Günışığı Kitaplığı)
47) Benim Okulum – Dünya Çocuklarının Eğitim Ve Okul Hayatı – Kolektif (Kaknüs)
48) TomSawyer’ın Serüvenleri – Mark Twain (Can Yayınları)
49) Yedi İklim Dört Bucak – Evliya Çelebi (Can Yayınları)
50) Danko’nun Yüreği – Maksim Gorki (Can Yayınları)
Kaynak: Yasemin Zeynep Başaran
Nurullah Ataç ve Türkçemiz
Nurullah Ataç, bir kanaat önderi, ufuk açan bir denemeci, usta bir çevirmen ve öncü bir eleştirmendir. Ayrıca, Aydın Boysan’ın deyimiyle “İstanbul beyefendisidir” (Ataç, PertevniyalLisesi’nde okuyan Boysan’ın öğretmeniydi).
Ataç memlekete büyük katkıları olmuş nitelikli bir düşünce insanı, hak bilir değerbilir bir aydın. Ne yazık ki bir alanda ilk olmak çok zordur, göze batar çünkü rahatsız eder, zamanla da ilk olduğu unutulur.
Oysa bakmanın görmek ‘ten farkını onun denemelerinden öğrendik. Yazmış, düşünmüş, kelimeleri dert edinmiş bir insan Nurullah ataç. (herkes biliyor devrik cümlenin ilk efendisidir.)
Ayrıca zamanında onun önerdiği birçok sözcüğü şimdi hiç farkında olmadan kullanıyoruz
Tutmayan kelimeleri de olmuş, bunda tuhaf bir yan göremiyorum. Türkçe muazzam bir dil, bünyesine aldığı yapay kelimelere isterse can verebiliyor, istemediğini de istemiyor o kadar. Dil zaten böyle büyümez mi? yeni bir şey görürsün ona bir isim verirsin veya yeni bir ifade biçimi önerirsin, tutar tutmaz orası ayrı bir serüven. Bu açıdan toz duman dağıldıktan sonra görülen o ki öztürkçe hareketi Türkçeyi geliştirdi, daha duru bir dil yaptı, var olan kelimelere yeni kelimeler eklenmiş oldu, Türkçe zenginleşti.
Örneğin “günlük” sözcüğünün arkasında bu tarz bir yol vardır: günlük, Türk edebiyatına Tanzimat’tan sonra gelir. Edebiyatımızda bu türün ilk örneği direktör ali Bey’in 1897 tarihli “seyahat jurnali” isimli kitabıdır. Yani günlük için ilk önerilen kelime olduğu gibi Fransızcadan alınmış. Sonra tabii Abdülhamit döneminin havası nedeniyle bu sözcük farklı bir anlam taşımaya başlar. Ruzname dendiği olur. Falih Rıfkı Atay ise “gündem” ve “gündelik” önerilerinde bulunur, gündelik zamanla “günlük” olur. Ataç ise “günce” demiştir, bence çok yerinde bir tanım ve güzel bir sözcük, halen kullanılmaya devam ediliyor ama günlük daha popüler oldu. (Hulki Aktunç da “günlük tutulur, günce ise yazılır” dermiş.)
Benzer bir başka kelime: makina mı makine mi? doğrusu nedir? Ataç, makina demiştir, başkaları makine, aradan seneler geçti ama bugün hangisinin doğru olduğunu (mutlak) kimse söyleyemez, ikisi de doğru. Fakat eğilim yıllar içinde makine ‘ye doğru oldu.
Eleştirmenliği hakkında bir değerlendirme ise şöyle
“değişimi izleyip çözümlemenin yanı sıra, gelecek öngörülerini de yapabilen bir eleştirinin olmayışı, kendi eleştirisini yapmayan, yapamayan bir edebiyatın bu alışkanlığını gelecek dönemlere aktarmasına neden oldu. Nurullah Ataç’ın varlığı ve unutulmayışının nedeni burada. Katkısız bir modernistti o, kendi doğrularından ve bireysel duruşundan başka hiçbir şeyi umursamaz tutumu onu alıp döneminin önüne, bir lokomotif gibi yerleştirdi. 1940’ların ilk yıllarından 1957’de ölümüne kadarki dönem, aynı zamanda 1950 Kuşağı’nın kendini yaratma sürecine de karşılık geliyordu. Ataç ne 1950 kuşağı ile bire bir ilişki içindeydi, ne de öteki herhangi bir çevre ya da anlayışla. Eleştiriyi bir sanat olarak gören ataç, öznelliğin değerini edebiyatımıza onaylatırken, elbette döneminin en köktenci modernistlerinden biri, bir öncüydü, ama sözgelimi ne onun için bir inceleme kitabı yayımlayan asım Bezirci onu böyle tanımlıyordu, ne de başka bir yazar.” (s.gümüş, radikal kitap, 13.03.2009)
Eleştirmenliği cesaret isteyen türdendir
Mesela “şiirden anlamak Mehmet Akif’in şair olmadığını anlamakla başlar” der. Bugün benzer bir ifadeyi yazacak cesareti olan bir eleştirmen yoktur.
En büyük katkısı tercüme bürosudur
Bu konuda hakkını ödeyemeyiz, ruhu şâd olsun:
“Hasan Ali Yücel’in 1938’de maarif vekili olduktan sonra başlattığı tercüme hareketinden sonra kurulan tercüme bürosu’nun Türkçeye kazandırdığı klasikler, ülkenin düşünce ve kültür hayatını değiştirdi. 1940’ta kurulan Tercüme Bürosu’nu Nurullah ataç yönetti. Adnan Adıvar, Saffet Pala, Sabahattin Eyuboğlu, Sabahattin ali, Bedrettin Tuncel, Enver Ziya Karal, nusrethızır gibi, dönemin saygın düşünce ve edebiyat adamları da büronun çalışmalarına etkin biçimde katıldı. Dünya edebiyatı klasiklerinden tam 496 yapıt altı yıl içinde Türkçeye kazandırıldı.” (Notos, Ocak 2011)
Meral ataç “babam Nurullah Ataç” isimli kitabında babasının açık sözlülüğü yüzünden çok çektiğini, yazdıklarını eleştirdiği için Melih Cevdet Anday tarafından dövüldüğünü de anlatır.
Son olarak
Nurullah Ataç’ın, Reşat Nuri Güntekin, Ali Süha Delibaşı ve İsmail Hami Danişmend ile birlikte hazırladığı “Fransızca Türkçe resimli büyük dil kılavuzu” çıkar çıkmaz temel başvuru kaynağı olmuş değeri hiç azalmamış bir eserdir.
Klasikleri neden okumalıyız?
- Klasikler, insanların, hiçbir zaman “Okuyorum” demedikleri, genellikle “Yeniden okuyorum” dedikleri kitaplardır.
Bu durum, hiç değilse “mürekkep yalamış” denen insanlar için geçerliyse de, gençler için geçerli değildir; çünkü gençler, dünyayla ve dünyanın bir parçası olan klasiklerle ilk kez karşılaştıkları bir yaştadırlar.
- Klasikler, öyle kitaplardır ki, onları okumuş ve sevmiş olanlar için alabildiğine değerli bir deneyim oluştururlar; ama, en çok tadını çıkaracakları duruma geldiklerinde okuma fırsatını saklı tutanlar için de aynı ölçüde zengin bir deneyim olarak beklerler.
- Klasikler, hem imgelemimize unutulmaz bir biçimde yerleşerek, hem de belleğimizin kıvrımları arasına bireysel ya da ortaklaşa bilinçdışı kılığında gizlenerek, belirli bir etki yaratan kitaplardır. Bu nedenle, olgunluk dönemimizde, gençliğimizin en önemli kitaplarını yeniden keşfetmeye ayrılmış bir zaman olmalıdır. Kitaplar aynı kalmış olsalar da (ki, değişmiş bir tarihsel bakış açısının ışığında onlar da değişir), biz hiç kuşkusuz değişmişizdir; dolayısıyla da, bu yeniden okuma tümden yeni bir okuma olacaktır.
- Klasik, ilk okumada verdiği keşif duygusunu her yeniden okumada veren kitaptır.
- Klasik, ilk kez okuduğumuz zaman bile, daha önce okuduğumuz bir şeyi yeniden okuduğumuz duygusunu veren kitaptır.
Yukarıdaki 4. tanım, şu tanımın doğal bir sonucu olarak düşünülebilir:
- Klasik, okurlarına söyleyeceklerinin tümünü hiçbir zaman tüketmemiş olan kitaptır.
Buna karşılık, 5. Tanım, aşağıdaki gibi daha incelikli bir tanımı akla düşürür:
- Klasikler, bize, bizden önceki okumaların izlerini taşıyarak ve içinden geçtikleri kültür ya da kültürlerde (ya da yalnızca diller ve alışkılarda) bıraktıkları izleri arkalarından sürükleyerek gelen kitaplardır.
- Klasik, çevresinde durmadan eleştirel söylemden oluşan bir toz bulutuna yol açan, ama her seferinde bu toz taneciklerini silkip atan yapıttır.
Bir klasiğin, bize ille de o güne değin bilmediğimiz bir şey öğretmesi gerekmez; bazen, bir klasikte, hep bildiğimiz (ya da hep bildiğimizi sandığımız), ama onun ilk kez o klasik metinde söylenmiş olduğunu (ya da o düşüncenin belirli bir biçimde o metinle bağıntılı olduğunu) fark etmediğimiz bir şeyi keşfederiz.
- Klasikler, ne denli kulaktan dolma bilgilerle bildiğimizi sanırsak, gerçekten okuduğumuzda o denli özgün, umulmadık ve yeniliklerle dolu bulduğumuz kitaplardır.
- Klasik, giderek tüm evrenle eşdeğer bir niteliğe, eski çağların tılsımlarıyla aynı düzeye erişen bir kitaba verilen addır.
- “Sizin” klasik yazarınız, kayıtsız kalamadığınız ve onunla ilişkiniz, dahası ona karşı çıkışınız içersinde kendinizi tanımlamanıza yardımcı olan yazardır.
- Klasik, öteki klasiklerden önce gelen yapıttır; ama daha önce başka klasikleri okumuş olanlar, onun klasik yapıtların soyağacındaki yerini hemen anlarlar.
- Klasik, günümüzün sorunlarını, klasiklerin de onsuz edemediği bir artalan gürültüsüne indirgeyen yapıttır.
- Klasik, kendisiyle hiç uyuşmayan bir şimdi hüküm sürerken bile, bir artalan gürültüsü olarak sürüp giden bir yapıttır.
(ItaloCalvino’nun bu yazısı, daha önce Celal Üster’in çevirisiyle Radikal Kitap Eki’nde (24 Ağustos 2001) yayımlanmıştır.)