ŞEHRİMİZİN bir botanik bahçesine sahip olmasının zamanı gelmiş, hatta gecikmiştir diyebiliriz. Botanik bahçesi denilince sadece o ilin bitki çeşitliliğinin varlıkları değil, Yurdumuzun ve Dünyadaki çeşitli iklim bölgelerine ait karakteristik bitkilerin görsel amaçla yetiştirildikleri, öğretici, eğitici araştırıcı tesisler anlaşılır. Ağaç, çalı ve ot çeşitleri, su bitkileri ve diğer enteresan bitkilerin yetiştirildiği ve şehir halkının gezip görmesini ve ruhunu dinlendirmesini, tabiatı sevmesini ve onda güzel duyguları uyandırmasını, gelişmesini sağlayan mekanlar anlaşılır.
Sadece ağaç türlerinin yetiştirilip sergilendiği mekanlara ise arboretum denilir. Mesela Yalova’da bir arboretum vardır. Ağaçların bir kısmı yerli bir kısmı da egzotik ağaçlardır.
2016 yılında tarafımızdan bir çalışmada kent peyzajında egzotik ağaçlarla beraber yerli ağaçların da yeterince kullanılması gerektiği bilimsel olarak açıklanmıştır. (1) Sonuç ve öneriler kısmında şehrimize bir botanik bahçesinin kurulması da tavsiye edilmişti.
Yine bu çalışmanın hazırlanması sırasında merak edip Almanya’daki botanik bahçelerine bir göz atmıştım. Hepsi de gayet mükemmel kuruluşlar. Yaklaşık Almanya’nın 100 kadar büyük şehrinin 80-90 kadarında botanik bahçesi mevcuttu. Şehir sakinleri bunları gezip dolaşarak çiçekler ve güzel, değişik bitkiler arasında hem dinlenme hem seyretme ve hem de öğrenme imkanına sahip olabiliyorlardı.
***
Ben coğrafya bölümünde çalıştığım yıllarda sınıfımı yakın çevreye götürür ve bazı ağaçları öğrencilere tanıtmaya öğretmeye çalışırdım. Meşeyi, kayını, ıhlamuru, fındığı, karaağacı tanımayan pek çok öğrenci vardı. Makiyi teşkil eden çalıları da tanımazlardı.
Bizim millet olarak en zayıf yönlerimizden biri, canlı ve cansız tabii çevremizi tanıma istek ve gayretimizin çok az olması. Geçenlerde Almanca bir kitap dikkatimi çekti. Adı, ”Kapımızın Önündeki Cennet”. Orijinal adıyla, “Das Paradies vor Unserer Tür”. Bu kitaptan bizim çıkaracağımız ders , evimizin dışında yakın çevremizdeki tabiata hangi düşünce ve gözle bakılmış olduğu. (2)
Bir zamanlar “Alıç Ağacı ile Sohbetler” adlı bir kitap okumuştum. Ankara Üniversitesi botanik profesörü Hikmet Birand tarafından yazılmış. Ankara civarında kıraç bir tepedeki eğri büğrü gövdeli kısa boylu kavruk bir alıç ağacı ile nasılda tatlı tatlı sohbet ediyordu. Şaşırmıştım. Tabiata karşı ne kadar büyük sevgi duyan bir insanmış.
***
Biz çevremizi, tabiatı tanıdıkça severiz. Canlı olsun cansız olsun fark etmez. Mesela bir kum zambağını ele alalım. Sahilde denize giren birisi, kumlarda açmış bu çiçeği görünce önemsemez, üstüne basar geçer. Belki de kafasında başka düşünceler olduğundan görmez bile. Başka birisi de görünce hoşuna gider, söker alır, bahçesine diker. Veya çiçeğini koparır demet yapar.
Fakat bu güzel varlığı tanıyan bir insan ona sevgiyle yaklaşır ne koparır ne söker, bir dahaki seneye de aynı yerde açsın diye kendince önlem almaya çalışır. Çünkü onu tanıyor seviyor ve değerini biliyordur. İşte botanik bahçeleri insanlara bunları öğretir ve bitkileri sevmesini ve korumasını sağlar.
Çok ihtiyacımız var buna. Şehrimizin bazı caddelerindeki ağaçların bilinçsizce budanarak kazık haline getirildiğini, kanser hastalığına yakalandığını, gövdesinde urlar oluştuğunu sık sık görüyoruz. Ağaç budama, teknik bir iştir, bilgi ister. Bir işçinin eline testere tutuşturup “oğlum git şu caddedeki ağaçları budayıver” dediğinizde bu işin yabancısı olan o vazifeli ağacın büyüme boy atma noktası olan tepe tomurcuğunu bile keser.
Bu duruma sık sık şahit olunca, belediye teşkilatında vazifeli olan bir tanıdığa düşüncelerimi açıkladım. “Budama kurslarının açılması gerekli” dedi.Gerçekten de Millikuvvetler‘deki manolyaları tepelerinden kesmediler.
Şunları da düşünmemiz gerekir. Ağaçlar estetik varlıklar olmasına rağmen biz, dal budak bırakmıyoruz. Ötücü kuşlar, saksağanlar, kargalar, kumrular yuvalarını nerelere yapacak? Birisi cevap verdi: ”minarelere, çatılara, saçaklara, bacalara.”
Başka bir arkadaş; “geçen gün baktım, kargalar bacaya yuva yapmış, elime sopayı aldım, yuvalarını bozdum, onları oradan kovdum, kafam rahat etti “dedi. İşte böyle. Kentimizde küçük ötücü kuşlar bile kalmadı.
***
Botanik bahçesi kurmak bilgi ve teknik işi. Bu konuda Almanlar çok ileride. Bizlerden bir iki akademisyeni tetkikler yapmak üzere Almanya’ya gönderebiliriz veya onlardan yardım alarak (bilgi ve teknikle ilgili) kurdurabiliriz. Gerçek bir botanik bahçesi olur. Hem bilimsel, hem rekreasyonel, açıdan. Kuruluş yerine oturunca, enstitü gibi çalışan bir iç birim de meydana gelebilir.
Yeri neresi olsun meselesine gelince, şehrin ne çok yakınında ne de çok uzağında olmalı, ancak dar bir mekana da sıkışmış olmamalı. Kampüs’e giden yolda , DSİ binalarının civarında uygun bir yer olabilir. Veya işi yürütmekle vazifelendirilenler, araştırarak başka bir yer de bulabilirler.
Bir araştırmada Balıkesir’de yerli olarak 65 ağaç, 78 çalı türü bulunduğuna dikkat çekilmiştir.(3) Balıkesir’de en az 1000 civarında otsu türü bulunduğu anlaşılmıştır. Bunlar arasında endemik ve reliktler de vardır. Çalışmalar devam etmektedir. Botanik bahçemizin kurulması gerçekleştirildikten sonra bunların çoğunu zahmet çekmeden görmemiz, seyretmemiz ve incelememiz, öğrenmemiz mümkün olacaktır.
1)Efe, R.;Cürebal, İ.;Soykan, A.,Sönmez, S. (2016), Kent Pezzajında Kullanılma Pootansiyelleri Bakımından Balıkesir İlinde Doğal OlarakYetişen Bazı Ağaç Ve Çalı Türlerinşn Değerlendirilmesi
2)Koenig, O. (1973),Das Paradies vor unserer Tür, Dtv, München. Deutschland..
3)Efe, R.;Cürebal, İ.;Soykan, A., Sönmez, S. (2013),Balıkesirin Ağaçları ve Çalıları, Balıkesir Belediyesi Kent Arşivi Yayınları No: 7. Balıkesir.