AYVALIK Belediyesi’nden servis edilen bir haber bülteni vardı dün elektronik posta kutumuzda.
Daracık sokakları süpüren, çöpünü toplayan temizlik işçilerinin hareketli fotoğrafları eşliğinde.
Sıradan bir ‘temizlik seferberliği’ haberi.
Bültene iliştirdikleri çok sayıda fotoğraf arasından bir tanesi dikkatimizi çekti.
Diğerlerine göre belki daha sanatsal geldiği için.
..ki gerçekten de öyle.
Ayvalık’ın dar sokaklarında, kalabalığın arasında yürüyen temizlik ekibinin fotoğrafı.
Sırtları dönük haldeler.
Fotoğrafta özne temizlik ekibi.
Sokakta yürüyenlerinse pek dikkatini çekmiyor, kesin.
Çünkü dünyanın en pis işini(!) yapıyorlar… Senin benim pislettiğimizi temizliyorlar!
Daracık sokakta, çöp ve ter kokan temizlik işçilerine sürtünmemek için vücudunu yan çeviren de var içlerinde, küçümseyerek bakan da; o da kesin.
Hem zaten ‘çöpçü’dür halk arasındaki karşılığı.. ‘Belediye temizlik personeli’ diye uzun bir sıfat çenemizi yorar.
Ulvi bir iştir aslında yaptıkları.. Herkes yapamaz.
Kapısının önünü süpürmekten erinir çoğumuz.. “Belediye ne güne duruyor”, değil mi?
Bunun için çevre temizlik vergisi ödemiyor mu vatandaş?
Hem parasını öde, hem temizle!..
***
BİZ çocukken ‘küngeci’ derlerdi, temizlik işçilerine.
Künge; çöp yani.. Çalı çırpı, toz toprak, çer çöp…
Tahtadan sapı, zeytinyağı tenekesinden kovası olurdu küreklerinin.
Ellerinde çalı süpürgeleri.
Mao zamanından kalma tek tip sokak giysisine benzeyen, boynuna kadar ilikli, kalın ketenden üniformaları, acemi askerin traşlanmış kafasında tas gibi duran şapkaya benzer eğreti bir kep…
Çocukken “çöpçü olacağım” derdim, “büyüyünce ne olacaksın” diye soran büyüklere.
Hoşuma giderdi yaptıkları iş.
Herhalde başka çocuk yoktur ki, “ne olacaksın” sorusuna “çöpçü” diye karşılık versin!
“Hiç olacak şey mi, doktor ol, mühendis ol, öğretmen ol, çöpçü ne ki” diye azarlandığım da olurdu.. Ağlayıp hırçınlaştığımı bilirim; o derece yani.
Çocukluktan bu yana saygı duyarım yaptıkları işe.
Dedik ya, dünyanın en pis işi.
Elleri, süpürge sapını sımsıkı tutmaktan nasırlı ve kirlidir.
Güneşin alnında kaldıkları için çok çok, esmerdir tenleri; yanıktır.
Yaptıkları işin yoruculuğu yüzlerine yansır…
O kirin, pasın, terin karşılığıdır, dolaştığınız temiz sokaklar.
Ne kazanıyorlarsa, ne maaş alıyorlarsa haklarıdır.
Siz temiz yaşayın, temiz sokaklarda yürüyün, ortalık çöp kokmasın diye koşuştururlar.
Bunun için teşekkür edin gördüğünüz yerde. Hâl hatır sorun; vaktiniz varsa, oracıkta bir çay ocağının taburesine oturtun, bir çay söyleyin, bi cigara ikram edin.
***
ÇÖPÇÜ olmak için mektep medrese gerekmiyor. Diploma lazım değil.
Ama herkesin yapacağı iş de değil bu.
Hem gönül işidir, hem yürek.
Hem sevmek lazım gelir yaşadığın şehri, hem sorumluluk.
Filtresine kadar içip yere fıydırdığınız izmarit kaldırım taşlarının arasına sıkışır kalır.
Süpürgeyle halledemezse, parmaklarıyla söker alır izmariti.
Sizin sorumsuzluğunuzun sorumluluğu da ondadır yani!
***
HELE içlerinde bazıları vardır ki, diğerlerine göre daha sorumlu, daha disiplinli, daha sevgi doludur yaşadığı şehre karşı.
“İşim garanti, maaşım tıkır tıkır ödeniyor” rahatlığında olmayanları…
Yaptığı işin, aldığı maaşın hakkını verdiğini hissedersiniz, görürsünüz, tanık olursunuz.
Kimileyin, bu çok çalışkan, işini severek yapan arkadaşların mutlandırıcı küçük armağanlarla ödüllendirildiği haberleri çıkar gazetelerde.
Sıklaştırmak lazım.
Sokakta yerleri süpürürken gördüğünüzde, en azından bir selam verin, “kolay gelsin” deyin.
Moral olsun, motivasyon olsun.
Sadece belediye yönetenleri değil, siz de küçük armağanlarla ara sıra ödüllendirin derim.
D E N İ Z L E R E Ç I K A R S O K A K L A R !
AYVALIK Belediyesi’nin ‘temizlik seferberliği’ni içeren haber bülteninde şöyle bir cümle vardı:
“Ayvalık merkezdeki tarihte bir yolculukmuşçasına, denize çıkan ünlü kent sokakları…”
Haberi okurken, Murathan Mungan’ın ‘Fırtına’sı düştü aklıma; geldi dilime yerleşti o güzel şiirin sözleri.
“Geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar…”
Yeni Türkü’nün en sevdiğim şarkısıdır. Otuz küsur yıl önce askerdeyken aldığım ‘Yeşilmişik’ albümünden.. İlk o zaman dinleyip ezberlemiştim.
Ayvalık’ın dar yolları denizlere çıkıyor malum.
Sokakların dapdaracıklığı klostrofobik durumlar arzetse de.. Birbirine bağlı sokaklar labirentin içine girmiş hissi yaratsa da.. Bilirsiniz ki, denize açılır hepsi.. Sarımsaktaşından mamul yapıları aşıp, denizin maviliğine çıkarsınız illa ki.
Gerçi maviliğe doğru ilerledikçe kanalizasyon kokusu artar ama..
Şimdi, Ayvalık’ın tarih kokulu sokaklarıyla, mavi denizden falan söz ederken, kanalizasyon mevzusuna girmeyelim.
Bir de, şiirdeki gibi fırtınası da meşhurdur Ayvalık’ın.
“Bak işte yaklaşıyor fırtına” diye başlar ya şiir… Bir fırtına eser, batırır tekneleri.. Ağaçlar sökülür kökünden. Çatılar uçar, direkler devrilir.
Sonra bir durgunluk, bir sessizlik belirir; her fırtına sonrasındaki gibi.
Ayvalık yeniden doğar.
Şarkılar söyler çocuklar…