AKÇAY sazlığı ve sulak alanı bu kez de bir suç duyurusuyla gündemde. Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği, sulak alanı moloz ve hafriyat döküm alanına dönüştüren Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ve Başkan Yücel Yılmaz hakkında suç duyurusunda bulundu.
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı Süheyla Doğan, suç duyurusu gerekçesini şu sözlerle açıkladı:
YÖNETMELİĞE VE ÇEVRE KANUNUNA AYKIRI
“Kuzey Ege Bölgesinin önemli sulak alan ekosistemlerinden biri olan Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı için tehlike çanları çalmaya devam ediyor.
Bir yılı aşkın süredir Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin vahşi depolama ve moloz döküm işlemleriyle tahrip edilen sulak alan için Belediye yönetiminin gereken adımları atmasını beklerken, karşımızdaki durum tam da bunun tersi.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından hafriyat sahası olarak kullanılan alanın rehabilite edilmesini gerekirken şimdi de kuşların tam da üreme zamanında pek çok canlıya ev sahipliği yapan sazlıklar sökülüyor ve dip temizliği adı altında Edremit Çayı ekosistemine uygun olmayan bir şekilde müdahale edilerek alınan dip çamuru sulak alana dökülüyor.
Defalarca yaptığımız şikayetlere rağmen Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Sulak Alan Yönetmeliği ve Çevre Kanunu’na aykırı faaliyetleri sürdürmekte ısrarcı davranıyor. Balıkesir Büyükşehir Belediyesi söz konusu alanın sulak alan olmadığını iddia ederek, alanda kurulması planlanan Edremit Tarıma Dayalı İhtisas Sera (Süs Bitkileri ve Çiçekçilik) Organize Sanayi Bölgesi için dolgu ve zemin sertleştirme işlemlerine devam ettiğini belirtiyor.
SULAK ALAN DOLDURULARAK ARAZİ KAZANILAMAZ
Yeniden hatırlatırız ki, Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Ulusal Sulak Alan Envanteri Yönetim Bilgi Sistemine (SAYBİS) kayıtlı bir sulak alan ekosistemidir. Çevre Kanunu’nun 9’ncu maddesine göre “Sulak alanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunması esastır. Sulak alanların doldurulması ve kurutulması yolu ile arazi kazanılamaz.”
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi sulak alana geri dönülemez hasarlar vermesini engelleyebilmek için Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneğimiz ve Edremit Çevre Sağlığı ve Doğayı Koruma Derneği olarak bu hukuksuzluğa bir an önce son verilmesi için 25 Mayıs 2021 tarihinde Edremit Cumhuriyet Baş Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduk.
Bu doğa katliamının önüne geçmek için başta hukuk mercileri olmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Koruma Genel Müdürlüğü ve Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nü Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nı korumak için bir kez daha göreve davet ediyoruz.
Sulak Alan’da yaşayan kuşlar ve diğer binlerce canlı evsiz kalmasın diye sözümüzü söylemeye devam edeceğiz.”
EDREMİT CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
SUÇ DUYURUSUNDA
BULUNAN : Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği
(Vergi No: 5410521526)
ŞÜPHELİLER : Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı–Yücel Yılmaz ve diğer ilgili yetkililer, Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü Yetkilileri, yapılacak soruşturma sonunda suç konusu işleme ilişkin eylem ve/veya ihlalleri tespit edilen diğer kişi ve yetkililer
AÇIKLAMALARIMIZ :
Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’miz, çevreye verilecek zararlarla ilgili mücadele eden ve hukuki yollara başvurabilen kuruluştur. Bu nedenle uzun süredir Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’na yapılan hukuka aykırı müdahaleleri takip etmekte, bu kapsamda ilgili Belediyeler ve Kamu Kurum ve Kuruluşları ile yazışma ve görüşmeler yürütmektedir.
Kuzey Ege bölgesinin önemli sulak alan ekosistemlerinden biri olan Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı, kuşlar, balıklar, memeliler ve böcekler gibi yüzlerce hayvan türüne ev sahipliği yapmaktadır. Edremit Körfezi bölgesinde görece az sayıda gözlem yapılmış olmasına karşın Türkiye’deki toplam kuş türlerinin %30’u kaydedilmiştir. Ayrıca, bölgede soyu kritik olan yılanbalığı için bir koruma sahası bulunmaktadır. Bazıları sadece sulak alanlarda yaşayan ya da soyu tehlikede olan bu türlerin hayatta kalması için sulak alanların korunması kritik bir öneme sahiptir.
Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nın bir bölümü Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından yaklaşık bir yıldır hafriyat alanı olarak kullanılmaktadır. Ayrıca bir süredir de sulak alan kapsamında kalan Edremit Çayı yatağındaki sazlıklar Balıkesir Büyükşehir Belediyesi araçları tarafından sökülmekte ve dip çamuru alınmaktadır. Söz konusu çamur diğer yandan sulak alana dökülmektedir. Bu faaliyette Devlet Su İşleri araçlarının da çalıştığı görülmektedir.
Bu konuda 18.05.2021 tarihinde alandan çekilen fotoğraflar dilekçemiz ekinde yer almaktadır (EK- 1 Fotoğraflar)
Derneğimiz tarafından Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na moloz döküm işleminin acilen durdurulması ve Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Ulusal Sulak Alan Envanteri Yönetim Bilgi Sistemine (SAYBİS) kayıtlı olan bu sulak alanın rehabilitasyonu için çeşitli kereler başvuruda bulunulmuştur. Ancak Balıkesir Büyükşehir Belediyesi bu taleplere olumsuz yanıt verirken bir yandan da yanıltıcı bilgiler vererek hukuksuzluğu devam ettirmiştir.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, 01 Mart 2021 ve 11 Mart 2021 tarihli yazılarımıza 16 Nisan 2021 tarihinde verdiği yanıtta, kurulması planlanan Edremit Tarıma Dayalı İhtisas Sera (Süs Bitkileri ve Çiçekçilik) Organize Sanayi Bölgesinin (ETDİOSB) gerçekleştirilmesi için, ETDİOSB Başkanlığının talebi üzerine, söz konusu alanın gerekli dolgu, zemin sertleştirme ve tesviye işlemlerinin Başkanlıklarınca yürütüldüğünü ve işlem sonrasında ETDİOSB Başkanlığı devredileceğini belirtmektedir.
Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığı yazılarında söz konusu alanın sulak alan envanterinde yer almadığını da belirtmektedir. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığınca verilen bu bilgi yanıltıcı olup söz konusu alan Çevre Kanunu’nda ve Sulak Alan Yönetmeliğinde yer alan tanıma göre “sulak alan” özelliklerini taşımakta ve SAYBİS’te de kayıtlı olan “Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı” sınırları içerisinde yer almaktadır.
Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nin 18. Maddesi ulusal ve mahalli öneme haiz sulak alanların belirlenmesini ve tescilini hükme bağlamıştır. Herhangi bir sulak alanın (ulusal ve mahalli öneme haiz sulak alan olarak) henüz tescili yapılmamışsa bu durum sulak alan vasfını ortadan kaldırmaz ve yönetmelik kapsamı dışında bırakmadığı Yönetmelik hükümlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Zira, Yönetmeliğin tanımları içeren 4. Maddesinin ü) bendinde sulak alan tanımı tartışmaya mahal vermeyecek açıklıkta tanımlanmıştır. Bu tanımda; sulak alan: “Tabii veya suni, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gelgit hareketlerinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan, başta su kuşları olmak üzere canlıların yaşama ortamı olarak önem taşıyan bütün sular, bataklık, sazlık ve turbiyeler ile bu alanların kıyı kenar çizgisinden itibaren kara tarafına doğru ekolojik açıdan sulak alan kalan yerleri” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanım Ramsar Sözleşmesinden alınmıştır. Çevre Kanunu’nda ve Kara Avcılığı Kanunu’nda aynı şekilde yer almaktadır. Bu tanıma göre Akçay Sazlıkları sulak alan ekosistemidir ve gerek Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği gerekse Ramsar Sözleşmesi gereğince koruma altında tutulması gereken bir alandır. Nitekim Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce yaptırılan çalışma ile Türkiye’de bulunan sulak alanlar tespit edilmiş ve https://saybis.tarimorman.gov.tr/ sitesinde T.C. “Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Ulusal Sulak Alan Envanteri Yönetim Bilgi Sisteminde yayımlanmıştır (EK-2). Akçay Sazlıkları Bakanlığı yayımladığı bu sitede “Akçay Sazlıkları ve Sulak Alanı” ismiyle yer almaktadır.
Yönetmeliğin hiçbir maddesinde Bakanlık tarafından tescil edilen sulak alanları kapsadığına dair tek bir ifade dahi yer almamaktadır. Aksine amaç maddesinde belirtildiği üzere Yönetmelik Türkiye’nin karasal sınırları ve kıta sahanlığı dâhilinde yer alan sulak alanların korunması, yönetimi ve geliştirilmesini öngörmekte olup tescil olsun veya olmasın Türkiye sınırları dahilinde bulunan ve Yönetmelikte yer alan tanıma uygun tüm sulak alanları kapsamaktadır.
Tescil işlemi bir süreçtir, herhangi bir sulak alanla ilgili çalışmalar henüz tamamlanmadıysa ve tescil edilmediyse o alanın mahalli öneme veya ulusal öneme haiz sulak alan olmadığını göstermez. Sulak alan olmadığını hiç göstermez. Yapılması gereken Yönetmeliğin yürütülmesinden sorumlu kurumun alanla ilgili gerekli araştırmaları yaptırarak Yönetmeliğin 18. maddesi uyarınca Tescil işlemlerini başlatmasıdır.
Yönetmeliğin “Doldurma ve kurutma” ile ilgili 7 (1) Maddesi ile “Sulak alanların doldurulması ve kurutulması yasaktır. Bu yolla arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.” Yönetmeliğin bu hükmü gereği alanın kurutularak imara açılması hukuken mümkün değildir ve mevzuata aykırıdır.
Yine Yönetmeliğin “Katı atık, moloz, hafriyat, dip tarama ve proses atığı çamurları” ile ilgili 16-(1) maddesi ile Yönetmelik kapsamına giren alanlarda, katı atık, moloz, hafriyat, proses atığı çamurları dökülmesini yasaklanmıştır. Buna rağmen halen Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nda Çıkrıkçı mahallesi 199 ada 23 No’lu parsel Balıkesir Büyükşehir Belediyesi tarafından çöp ve hafriyat depolama alanı olarak kullanılmaktadır.
Yönetmeliğin 45.maddesi ile Yönetmelik hükümlerini yürütmekle Tarım ve Orman Bakanı yetkili ve sorumlu kılınmıştır.
Çevre Kanunun 9. Maddesi’nde “Sulak alanların doğal yapılarının ve ekolojik dengelerinin korunması esastır. Sulak alanların doldurulması ve kurutulması yolu ile arazi kazanılamaz. Bu hükme aykırı olarak arazi kazanılması halinde söz konusu alan faaliyet sahibince eski haline getirilir.” hükmü yer almaktadır. Çevre Kanunu’nun 20. Maddesi ile de sulak alanlara müdahale halinde verilecek cezalar hükme bağlanmıştır.
Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin bu işlemi ivedilikle durdurması ve alanı eski haline getirmesi gerekli iken, moloz dökümüne ve alanı doldurmaya devam etmesi ve ayrıca sulak alandan sazlıkları söküp dip temizliği adı altında dere yatağına müdahale edip çıkan malzemeyi de yine sulak alanı doldurmak üzere sermesi hem Çevre Kanunu’nun 9. maddesine hem de Sulak Alanların Koruması Yönetmeliğine aykırı olmakla birlikte Türk Ceza Kanunu’nun Çevrenin Kasten Kirletilmesi başlıklı 181’inci maddesine göre de suç teşkil etmektedir.
Üstelik yapılan işlem dönem itibari ile de 181’inci maddenin 4’üncü fıkrasında yer alan ağırlaştırılmış haline girmektedir. Zira, Akçay Sazlığı ve Sulak Alanı’nda halihazırda su kuşları ve bir sürü canlı barınmaktadır. Su kuşlarının yumurtlama ve çoğalma dönemidir. Kuşların üreme döneminde sazlıkların sökülerek dere yatağına müdahale edilmesi ve sulak alana çamur dökülmesi başta kuşlar olmak üzere bölgedeki diğer canlıların katledilmesi demektir. Madde 181/4 şu şekildedir;
TCK 181 (4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi halinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Çeşitli kereler yazılı olarak başvurmamıza karşın sulak alanları korumakla yükümlü olan T.C Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çevre Koruma Genel Müdürlüğü ve Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü de görevini yerine getirmemektedir. Bu kurumlar kendileri kanunda açıkça tanınmış görevleri, yapılan tüm şikayetlere rağmen yerine getirmediklerinden, kurum yetkililerinin görevi ihmal suçu işledikleri de sabittir.
HUKUKSAL NEDENLER : Yukarıda yer verilen mevzuata ek olarak Türk Ceza Kanunu’nun yukarıda özetlenen olaylarla ilgili hükümlerini aşağıdaki şekilde sıralamak mümkündür:
Defalarca yapılan şikayetlere rağmen görevini yerine getirmeyen Doğa Koruma Milli Parklar ve Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü yetkilileri ile asli görevi alanı korumak olan Balıkesir Belediyesi Başkanı ve ilgili diğer yetkililer bakımından;
GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA (TCK 257.):
(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir “menfaat” sağlayan kamu görevlisi, “altı aydan iki yıla kadar” hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir “menfaat” sağlayan kamu görevlisi, “üç aydan bir yıla kadar” hapis cezası ile cezalandırılır.
Hükmü uygulanmalıdır zira kendilerine konu hakkında şikayetlerde bulunulmuştur.
Ayrıca diğer kurumların yükümlülüklerine ek olarak Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü’ne Çevre Kanunu 24’üncü madde gereği şu görevler açıkça yüklenmiştir;
ÇEVRE KANUNU 24 Son fıkra
…20 nci maddenin birinci fıkrasının (k) bendi uyarınca 9 uncu maddenin (a) bendine aykırı olarak biyolojik çeşitliliği tahrip edenler ile (e) bendi uyarınca sulak alanlar için yönetmelikle belirlenen koruma ve kullanım usul ve esaslarına aykırı davrananlara Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirlenen usul ve esaslar dahilinde, Tarım ve Orman Bakanlığı merkez teşkilatında Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve taşra teşkilatı birimleri tarafından idari yaptırım uygulanır ve yapılacak denetimlerle ilgili harcamalarda kullanılmak üzere Tarım ve Orman Bakanlığı bütçesine gereken ödenek konulur. …
Doğrudan alana kanuna aykırı biçimde müdahale eden bir yandan hafriyat dökerek bir yandan da üreme mevsiminde kazma çalışmaları yaparak sulak alanın yapısını bozan Balıkesir Belediye Başkanı ve soruşturma sonucu tespit edilecek diğer yetkililer bakımından (Ağırlaştırılmış Hali Uygulanmalıdır)
Çevrenin Kasten Kirletilmesi (TCK 181.):
(1) İlgili Kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi halinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Hükmü uygulanmalıdır.
BENZER KONUDA YARGITAY KARARLARI
YARGITAY 18. Ceza Dairesi Esas No: 2018/7621 Karar No: 2019/5774 Karar Tarihi: 26.03.2019
Dava: Yerel Mahkemece bozma üzerine verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I- Genel İlkeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
“Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;
“Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK’nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
II- Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
1- Su Kirliliği;
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır.
Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir.
Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır.
Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliğinin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır.
Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir.
Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır.
Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez.
Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atıksuyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir.
Görüleceği üzere; açıklanan mevzuatla, çevrenin kirletilmesinin önlenmesi amaçlanmış, kişilere, temiz, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı sağlanması hedeflenmiştir.
…III – Yargılamaya Konu Olay;
Sanık …’e ait … plakalı kamyonda şoför olarak çalışan temyize gelmeyen sanık …’in, Organize Sanayi Bölgesinde bulunan ve temyize gelmeyen sanık …’nün kampüs yönetim müdürü olarak görev yaptığı … A.Ş.’ye ait kesimhanenin arıtma sisteminden çıkan 8980 kg atık çamuru ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde … mevkiinde … Çayı kenarına döktüğü sırada yakalandığı, sanık …’in, Bandırma’daki tesislere götürülmek için araca yüklenen suça konu atıkları herhangi bir yere dökmesi hususunda sanık …’e emir verdiği iddiasıyla sanıklar hakkında çevrenin kasten kirletilmesi suçundan dava açılmıştır.
Sanık … savunmasında özetle: kendisine ait araçla … A.Ş. ait atıkları alarak bir kısmını Belediyenin belirlediği yere, bir kısmını ise, …’in Bandırma’daki tesislerine götürdüğünü, diğer sanıklardan …’ın kendisinin şoförü olduğunu, kendisinin sanık …’ın aldığı çamuru Bandırma’ya götüreceği yerde … çayının kenarına döktüğünü sonradan öğrendiğini, sanık …’a çamurları … çayının kenarına dökmesi yönünde bir talimat vermediğini savunmuştur. Sanık savunmasında ayrıca diğer sanıklardan … ’un …’in yönetim müdürü olduğunu atıkların … çayı kenarına boşaltılması için bu sanığın bir talimatının olmadığını beyan etmiş dökülen çamurları daha sonra kendisinin temizlettiğini söylemiştir.
Yapılan yargılamada bozma ilamına uyularak alınan bilirkişi raporunda özetle; “Arıtma çamurlarının” Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik “madde 6’da bildirilen atıkların izin verilen tesisler dışında geri kazanılması, bertaraf edilmesi ve veya ettirilmesi, toprağa, denizlere, göllere, akarsulara ve benzeri alıcı ortamlara dökülmesi, dolgu yapılması ve depolanması suretiyle çevrenin kirletilmesi yasaktır” hükmü gereğince alıcı ortama doğrudan boşaltılarak kirletme yasağı fiili gerçekleştiği, aynı yönetmelik hükümleri gereğince atık arıtma çamurlarının kaynağından bertarafına kadarki süreçteki tüm sorumlular tarafından atık yönetimi kapsamında toplanması ve bertaraf edilmesi ve yönetmeliğin ilgili maddelerinde belirtilen yönetime ait iş ve işlemlerinin sağlanmasının gerekliliği, olumsuz çevresel etkilerin oluşturması nedeniyle atıkların doğrudan alıcı ortamlara dökülmesi fiili sonucunda, ilgili yönetmelik madde 5’te belirtilen genel ilkeler doğrultusunda atık sahipleri, üreticileri ve yönetim sürecine dahil olan tüm kişi ve veya kuruluşların mütesesilen sorumlu sayıldığı, Su kirliliği kontrol yönetmeliği kapsamında madde 23 ve 26 gereğince arıtma çamurlarının kirletici özellikleri nedeniyle su ortamlarına dökülmesinin yasak bir fiil oluşturduğu, 1380 Sayılı su ürünleri kanununa bağlı su ürünleri yönetmeliğinin ek 5/ H maddesinde içsulara dökülmesi yasak olan arıtma çamurunun da bulunması sanıkların yasak fiil yaptıkları hususu tespit edilmiştir.” şeklinde görüş bildirilmiştir.
Sanığın, arıtma yükümlülüğüne uymadan endüstriyel nitelikli atıksuları doğrudan alıcı ortam olan dereye ve toprağa deşarj ederek, 2872 Sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 20/j, ek 1. maddesi ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nin 4/j, 16/a-b maddelerindeki kirletme yasağına aykırı davranarak TCK’nın 181/1. maddesinde tanımlanan suçu işlediği, dolayısıyla çevrenin kasten kirletildiği sonucuna ulaşılmış, sanığın mahkumiyetine dair karar hukuka uygun bulunmuştur.
IV – Sonuç ve Karar
Sanığa yükletilen çevrenin kasten kirletilmesi eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanık tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından, sanık … müdafiinin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 26/03/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Benzer Kararlar:
Yargıtay 18. Ceza Dairesi Esas 2017-2993 Karar 2019-2790
Yargıtay 18. Ceza Dairesi Esas 2018-7922 Karar 2019-8346
Yargıtay 18. Ceza Dairesi Esas 2019-23942 Karar 2020-5236
DELİLLER : Dilekçe içeriğindeki ekler, keşif-bilirkişi incelemesi, resmi kurumlarla yapılan yazışmalar, tanık anlatımları, Yargıtay kararları ve her türlü yasal delil
SONUÇ ve İSTEM :Yukarıda sunulan olay ve hukuksal nedenlerle,
- Şüpheliler hakkında Sulak Alan Yönetmeliği, Çevre Kanunu, T.C.K.’nun ihlal edilen maddeleri uyarınca kamu davası açılmasını,
- Delillerin karartılmasının önüne geçmek ve daha büyük felaketleri önlemek amacıyla faaliyetinin durdurulmasını
talep ederiz.
Süheyla Doğan Ünal
Yönetim Kurulu Başkanı
KAZDAĞI DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI KORUMA DERNEĞİ
(TCK No: 48145770174)
Altınoluk Mah. Tekçam Cad. Söğütlü İş Merkezi No: 4 Kat: 3 Edremit-BALIKESİR
EKLER :
EK-1- Alana ve faaliyete ilişkin fotoğraflar
EK-2- Ulusal Sulak Alan Envanteri Yönetim Bilgi Sistemi
EK -3- Kurumlarla yapılan yazışmalar